Dünyada ve Türkiye'de Kadının Yeri

Dünyada zaten "İnsan" olarak yaşayabilmek başlı başına bir sorun.
Türkiye'de yaşayabilmek ayrı bir sorun,
Türkiye'de "Kadın" olarak yaşayabilmek ise apayrı bir sorun.
Diğer birçok sorun Türkiye'de Kadın yaşamını tehdit ediyor, zaten zor olan yaşam koşullarına bir de kadın olduğu için ek sorunlar yükleniyor.
Daha önce de yazdığım gibi kadınlar kendi sorunlarını bilmiyor, sadece kendi bakış açısıyla değerlendiriyor, tamamıyla "Kadın" sorunlarına geniş açıdan bakıp sorunları ortaya koyabilen de, bunlara çözüm önerisi getiren de nerdeyse yok. Birçok yazı ve eylem basmakalıp sözlerle, erkek egemen toplum söylemleriyle, "Kahrolsun Erkekler" sloganlarıyla geçiştiriliyor, görevini yapmış (!) olmanın huzuruyla bir dahaki Kadınlar Günü bekleniyor. Bu yazımda kısaca dünyada ve Türkiye'deki sorunları ve bazı işlenmemiş kunuları ele alacak, çözüm yolları göstermeye çalışacağım.

BUGÜNKÜ DÜNYADA KADININ YERİ
Bugün dünyanın hiçbir ülkesinde kadın ve erkek eşit sayılmamaktadır. Yasalar önünde ve kağıt üstünde eşit görünse de özellikle çalışma yaşamında ve eşit durumlardaki tercihlerde erkekler ön plana çıkmakta, kadınların annelik, çocuk bakımı ve ev işleri gibi zorunluluklarıyla birlikte yürütmeye çalıştığı iş yaşamı daha da zor hale gekmektedir. Gelişmiş dediğimiz Avrupa ülkeleri ve Amerika'da bile çalışan kadınların erkeklerle aynı hak, sorumluluk ve eşit işe eşit maaş gibi sıkıntılarının olduğu bilinmektedir. Ülke yönetimlerinde de yine kadınlar erkeklerin hep gerisinde kalmışlardır. Diğer gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde ise kadının sosyal yaşamda da, ticaret ve siyasette de, aile yaşamında da dini ve milliyeti ne olursa olsun yeri olmadığını biliyoruz.

TÜRKLERDE KADININ YERİ VE İSLAM'IN KADINA BAKIŞI
Büyük Türk hakanı Cengiz Han (Mete) bir Kurultay sırasında yanındaki eşini göstererek: "Ben sizin Han'ınızım, bu da benim Han'ımdır. Bana gösterdiğiniz saygı ve hürmeti ona da göstereceksiniz" demiş, o günden sonra Türklerde eşine "Hanım" diye hitap edilir olmuştur. Devlet yönetiminde de, savaşta da, barışta da kadınlar erkeklerle aynı haklara ve görevlere sahiptir.
Eski Türklerde "Asker" sınıfı yoktu, savaş zamanlarında kadın ve erkek savaşlara birlikte katılırlardı. Bu yüzden hem kız, hem erkek çocuklara ata binmek, kılıç kullanmak, ok atmak ve savaş taktikleri küçük yaşlarda öğretilirdi.
Kadın ve erkek her anlamda ticarette, sosyal hayatta ve ülke yönetiminde eşit hak ve görevlere sahipti. Anneler babalardan, kız çocukları erkek çocuklarından daha değerli sayılırdı. Sosyolojik olarak Türk aile yapısında da "Ana Erkil" bir yapı olduğu, ev işlerinde ve aile düzeninde kadının daha çok söz sahibi olduğu bilinmektedir. Kurtuluş Savaşı'mızda da kadınlarımızın yerinin ne kadar büyük olduğunu hatırlamadan; Kara Fatma'yı, Satı Kadın'ı, Nene Hatun'u ve cepheye mermi taşıyan, askerlere yemek yapıp yaralıları tedavi eden daha onbinlerce kadınımızı anmadan geçmeyelim. Hepsinin mekânı Cennet olsun dilerim.
İslam'la birlikte İslam'ın ilk indirildiği Arap ve Ortadoğu ülkelerinde kadına verilen önem artmakla birlikte Türklerde azalmıştır. Mahkemelerde iki kadının bir erkek sayılarak şahitlik edebilmesi, mirasta ölenin kız çocuklarına erkeğin yarısı kadar hak verilmesi, bir erkeğin birden fazla kadınla aynı zamanda evlenebilmesi, çocuk denecek yaştaki kızlarla erkeklerin evlenebilmesi ve daha birçok dinsel kavram İslam ile birlikte Türklerde kadına verilen önem ve değerin azaldığını göstermektedir. Oysa büyük İslam bilginleri bunlar yerine mirasta eşit hak verilmesinin, tek eşliliğin, evlenebilmek için kız çocuklarının ergenliğine ulaşmasının gerekliliğini savunmuş, özendirmiş ve daha uygun ve güzel bulmuşlar, eşitliğe önem vermişlerdir.
İslamcılar Kadın'a çok değer verdiklerini söyleseler de bu asılsız ve kandırmacadır. Peygamberin küçük yaşta bir kız çocuğuyla (her ne sebeple olursa olsun) evlenmesi onlara emir ve sünnetmiş gibi gelmektedir. Köleliğin ve cariyeliğin kaldırılmaması insanlar arasındaki eşitsizliğin olması gerektiği kanısını oluşturmaktadır. Daha birçok konuda doğrudan Kur'an hükümleri olduğu halde birçoğu sonradan uydurulan hadislere ve (sözde) İslam alimlerinin sözleri ve kitaplarına rağbet etmekte, bu konularda cahiliye dönemi Arap gelenekleri, giyim kuşam tarzı ve uygulamaları İslam'ın özüymüş gibi körpe beyinlere küçük yaşlarda işlenmektedir. Birçok İslam ülkesinde kız çocukları dinimizde asla yeri olmadığı halde sünnet edilmekte, bu geleneksel saçma işlemler sanki İslam'ın emriymiş gibi uygulanmaktadır.
Sözde İslamcılar: "Biz kadına çok önem veriyoruz, o yüzden onu değerli bir hazine gibi evde saklıyor, çarşafla örtüyoruz" derler. Kadınlara satın alınabilecek eşya isimleriyle (elmasım, pırlantam, zümrütüm gibi) hitap ederek onlara sözde iltifat ederler. Bu sözler ve bu anlayış bile kadına aynen bir eşya, bir meta, bir mal gözüyle baktıklarının en büyük kanıtıdır. Bir kadına değer ve önem veren ona kendiyle aynı hakları sunmaz mı, onu da kendi gibi insan sayarak insani haklarını vermez mi, özgürleştirip mutlu olmasını istemez mi peki?

TÜRKİYE'DE KADINLAR
Modern aile yaşamında her ikisi de çalışan erkek ve kadında ise "Hayat Müşterektir" kavramı evliliğin ilk yıllarında geçerli olsa da çalışan kadının ev işlerinde daha ağırlıklı rol alması, erkeklerin ev işlerini görev veya rutin işlerden değil angarya olarak görmesinden kaynaklanmaktadır. Oysa yemekten önce salata yapmak, bakkal ve market alışverişini yapmak, yemekten sonra masadaki bulaşıkları mutfağa götürmek, çöpü dökmek ve hiç değilse çamaşırdan sonra yıkanan perdeleri takmak, çocuklarına derslerinde ve ödevlerinde yardımcı olmak bile kadını mutlu eder. Aslında her sağlıklı erkek bu zor (!) görevleri yapabilecek kapasitede ve yetenektedir.
Eğitim konusu da kadınların en önemli sorunlarındandır. Özellikle kırsal kesimlerde ve şehir yaşamına ayak uyduramayan ailelerde kız çocuklarının okuması istenmez, hatta engellenir. Aileler kızlarını bir an önce evlendirip evden uzaklaştırmak, mürüvvetlerini görmek isterler. Bu şekilde bir büyük sorumluluktan daha kurtulmuş olurlar ki evlendikten sonra kızlarının namus bekçiliği yapmak görevi artık damat ve ailesine düşmektedir.
Kadın cinayetlerine gelelim. 2000'li yılların başından itibaren ülkemizde kadına yönelik cinayetler olağan üstü boyutlarda artmıştır. Kadın ve Aileden Sorumlu bir eski Bakan bunu "Algıda Seçicilik" olarak değerlendirip kendi mensup olduğu cinsiyetin, varlığın ve bu işlerden birinci derecede sorumlu ve yetki sahibi olduğu işinin ve görevinin gereğini yerine getirmemiştir. Şimdiye kadar bu konularda tek bir olumlu adım bile resmi kurumlar tarafından atılmamıştır. Mevcut yasalar her ne kadar eşitlik sağlamış olsa da adlî uygulamalarda, savcı iddianamelerinde, hakim kararlarında ve içtihatlarda halen dinsel nedenler, töreler, gelenekler ile "Namus" kavramları hafifletici sebep olarak görülmekte, kadınlara karşı işlenen suçlarda ceza indirimi yapılmaktadır.
Bu işin temeli herşeyden önce Eğitim'dir. İlkokul çağlarından başlayarak eşitlik kavramı üzerinde durulmalı, ailelerde bu konuda çocuklarına davranış kültürü verilmesi gerekliliği basın ve yayın organlarında, Sivil Toplum Kuruluşlarında işlenmeli, Okul-Aile Birliği toplantılarında rehber öğretmenler eşliği ve gözetiminde bu konular ele alınmalıdır. Diyanet İşleri de üzerine düşen görevi yapmalı, hiç değilse Cuma hutbelerinde ve vaazlarda halkımıza aydınlık ve çağdaş bir ülke olmanın mutlak gereği olan bu konu doğru şekilde işlenmelidir. Daha yapılabilecek akla gelen veya gelmeyen birçok girişim ve oluşumla en az bir nesil "Eşitlik" kavramını özümsemiş olmalıdır.
Yazımda değinemediğim "8 Mart Dünya Kadınlar Günü" nün nerden kaynaklandığını herkesin bildiğini düşündüğümden yer vermedim.
Ayrıca kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkını veren, kölelik ve cariyeliği yasaklayan, yasalar önünde ve toplumsal yaşamda eşit yurttaşlık hakkı tanıyan ülkemizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü saygı ve minnetle anıyorum.

Bütün çalışan kadınların "Emekçi Kadınlar Günü" nü kutluyor; çalışmayan, okuyan ve ev kadını olarak yaşamını sürdüren kadınlarımıza ve kızlarımıza sevgi ve saygılar sunuyor; yasalar karşısında, uygulamalarda ve çalışma dünyasında Kadın-Erkek eşitliğinin sağlanabileceği, kadın haklarının korunabileceği ve hayatta eşit fırsatlara sahip olabileceği bir ülke ve dünya diliyorum.

"Dünyamız da, Türkiye'miz de kadınlarımızın daha çok siyaset, sosyal hayat, ticaret ve sanatta öne çıkmasıyla kesinlikle daha güzel, barış ve huzur dolu olacaktır."

Yılmaz ÖRMECİ
Ankara, 08 Mart 2016

25 Mart 2016 8-9 dakika 5 denemesi var.
Yorumlar