Düş Arkeoloğu

Düş Arkeoloğu

"Toprağı eşelerken gördü ağaçtaki bilge Baykuş onu. Ne arıyorsun diye sordu kendi dilinden? Düşlerimi arıyorum dedi ağacın dibindeki insan. Ben bir düş arkeoloğuyum diyerek devam etti toprağı eşelemeye. Bir adın yok mu diye tekrar sordu Baykuş? "

Dedim ya ben bir düş arkeoloğuyum. Eskiden hafir derlerdi adıma. Yıllar ve harflerim değişse de hayallerim hiç değişmedi... Her gün saatlerce kazıdığım doğru bu toprağı. Toprakta aslımı ararım bazı günler, bazen hayallerimi ve kimi zaman da derinliklere gömdüğüm hüzünlerimi.

Geçen gün rüyamda gerçekliğimi gördüm. Hayallerimden birisini çağırmıştım. Henüz şekilsiz, kimliksiz ve sessizdi. Ağlamaklı oldum, sonra rüyada olduğumu hissedip ağlama dedim yüreğime. Rüyanın tabire ihtiyacı yoktu. Hele de rüya rüyanın içindeyse...

Yazacak çok şeyi olan insanların suskunluğu vardı üzerimde. Toprağı eşeliyordum hiç durmadan. Kalemimin ve dilimin haykıramadığı hakikatleri toprakta bulacakmış gibi aralıksız kazıyordum. Siyasi konuşmaların futbol maçına döndüğü ülkemde kendi mahallem şöyle demiş, karşı mahalle bunu demiş diye düşünmenin zamanı çoktan geçmişti. Tıpkı tedavülden kalkan para gibi önemsizdi artık. İnsanlara ve ülkelere duyduğum saygıyı vicdan belirleyecekti sadece...Hak hukuk bilmeyenlerin, vitaminsizlikten toprak yiyenlerin, zayıfı hor görüp güçlenmesini istemeyenlerin, parayı tek güç görenlerin hesabı Hak katında ve Kitap' ta yazılıydı...Kuru yaş her şey Kitap' ta yazılıydı ve biz sararıp solmanın/soldurmanın ya da yeşerip yeşertmenin sınavını veriyorduk...Hatalarımızdan ders alamamanın adıysa hamlık, yangınlardan, pişmenin yollarından bahsetmenin lüzumu yoktu. Olmak ya da olmamak...Olmamak içinse kişinin çabası; yıkılmanın, kül olmanın, hüzünlerini sandığa koyup toprağa sarmanın hiç ama hiç anlamı kalmıyordu...

"Ben mi yolda yürürüm yoksa yürüyen yol mu?

Yoksa ikimiz dururken, geçen sadece zaman mı?"

İliyya Ebu Madi - Sırlar

Bilge Baykuş' un ağzından dökülüverdi bir beyte sığmayan hakikatler. Toprağın en derinliklerinden geçmiş zamanları çıkardım bu söz üzerine. Savaşlar, çapraşık yollar ve zamanı kana bulayan anılar çıktı bohçadan. Ne yol, ne yürüyen ne de zaman değişmemiş gibi geldi o anda düş arkeoloğu yüreğime...Düşlerimi gerçek kıldığım zaman yürümüş olacaktım ve yol düşlerimle şenlenecekti diye düşündüm. Zamana ise hiç sözüm yoktu. Ben ilerlesin isterken o hep geriye sarıyordu kasetini. Mezar, kan, gözyaşıydı zaman sadece. Zamanı alıp bir eskiciye götürmek istedim. Belki ikinci el pazarında satar da yeni bir zaman alırız diye kendimize. Yeni bir zamana ihtiyacımız vardı bu kesin. İçinde adaletsizlik, gözyaşı ve kan olmayan. Yeni bir dünyaya ihtiyacımız vardı içinde eskimiş zaman anıları olmayan. Düş arkeoloğu olduğumdan beri ilk defa toprağı kazmak yerine toprağa gömmeyi istedim adı "acı" olan her şeyi... Daha çok şeyler yazacaktım acı takatsiz bırakmasaydı yüreğimi... Toprağı kazmaya devam ettim. Duyduğum sadece bebek ve çocuk sesleriydi. Çığlıktan öte, çığlıktan ziyade...Zamana uymak harcım değildi...Duymadım diyemedim... 

01 Şubat 2024 2-3 dakika 242 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar