Düş Sönümlemesi

Hayal kurmak nedir bilir misin? Sorulara göğüs gerecek adamlar olduğunuz vakit soru soracağım demiştim. O vakit, soru sorulmaya hazır olduğunuzu düşünüyorum demektir. Terziyi bilir misin? Nasıl ki iğneye geçirir ipliğini. Fakat bilmez, o konsantre oluşla kumaşa girişir. Neyi bilmediğinden de bahsedeyim. Kumaşı bilmez terzi. Sorsanız bildiğini iddia edecektir. Çünkü o kadar uzun süre vakit geçirmiştir ki kumaşla, artık meraklanmaz. Kumaşın büyüsü bozulmuştur. Hiç bir gizi kalmamıştır. Tüylü mü, ince mi, ne renk? Bunların hiç mi hiç önemi kalmamıştır artık. Hayal kurmayı da buna benzetirim. Çünkü hayal kurmanın ölçüldüğü tartı hedefse, kefesi hayaldir. O zaman deyiverin hadi, kumaş bu kadar mı değersiz ki; iğnenin yüzlerce kez kendine batıp çıkmasına, bir umursamazlık için mi dayanır?
Bir gün uzaklardan bir yolcu çıkageldi. Dedi ki; "Seni onurlandırmak isterim." Heybesinde ne taşıdığını sorduğumda; "kum" dedi, razı oldum. Çünkü kum yaşanmışlıktır. Ya çöllere misafir develerin ayaklarına eşlik etmiş yahut oradan oraya savrulmuştur. Yolcuya bu nazarla baktım. Sessizdim, sükûn diledim. Yolcu zaman zaman sükûnetimden rahatsızdı. Nitekim tüm coşkunluğuyla raksediyor, yerinde duramıyordu. Neden sonra anladım beni onurlandıramayacaktı, vazgeçmişti, yoluna devam edecekti fakat kendisinden gelen istek yüzünden söz vermiş bulunuyordu. Benden rahatsız olmasına benim de vicdanım el vermiyordu fakat verdiği söz yüzünden onu gönderemedim ilk başta. Bir sabah onu heybesindeki kumla oynarken buldum, savuruyordu kumu, rüzgâra kapılıyordu bir kısmı. İlk gelişindeki ışığın kırıntısı yoktu gözlerinde. Bir akşam heybesi yan yatmış kumun fazlası yere saçılmış yatmaktaydı, içmiş ve sızmıştı. Son zamanlarda raksetmeyi de bırakmıştı. Aslında heybesinde kendine yük ettiği şeyin kıymetini kaybetmişti. Çünkü kumun suretini kanıksamıştı, ellerini daldırmayı sevmişti fakat bunların hiçbiri onu mutmain kılmayacaktı. Terzi gibiydi o. Bir vakit yanına gittim. Dedim ki; "Sen beni onurlandıracak huzurda değilsin, cezan; affındır." Yüzüme baktı. Yolu işaret ettim; "Yola gitmek için ihtiyacın olan ayakların değil, azat edilmiş bir ruhtur, o ruhu sana koştum" dedim. Anlamayınca basitçe açık ettim niyetimi. Yola koyuldu, kırk tilki kuyruğu mesafede durup ardınca baktı."Beni unutma geçeceğim tekrar buradan" dedi. Gülümsedim." Buradakı kışı bastıracak bahara sahip değilsin " dedim. Aynaya baktım; " Kararsızlık, kararsızlıksa da eğer çelişkinin derin göğünden içmeli yağmuru, kara bulutların yıldırımlar saldığı noktadan " dedim. Bulanıksan, durulmamanı isterim.

26 Nisan 2016 2-3 dakika 5 denemesi var.
Yorumlar