Düşünce Günlüğü

Günaşırı ülkelere kaçası var ruhumun, kanatlanmış; bir yanında düşünce, bir yanında hayaller... Haykırası var içimde biriken duyguların dağlara, duyulmayacağını, anlaşılmayacağını bile bile... Çiçek koparmak istiyor ellerim anlamsız; dikenlerden korkmadan... Güneşin batışını izleyen gözlerimde temenni, doğmaması üzere... Çürümüş odun parçalarıyla yapılmış bir barajın arkasında biriken sular gibi dilimdeki kelimeler, yıktı, yıkacak engelleri... Belki de bütün uzuvlarım aynı anda açacak isyan bayrağını, anlaşılması her geçen gün zorlaşan şu kasvetli dünyaya...

İlk söz firar edecek belki dudaklarımdan; ?Kral Çıplak' ve ardından morarırken bedenim darbelerle, susturulmak istenilecek, beynime indirilen balyoz darbeleriyle düşüncelerim... Ve darağacına sunulurken yaktığım ışık, belki de bilinmeyecek ruh gibi fikirlerinde ölümsüz olduğu...

Sisyphus gibi azimli kahramanlara ihtiyacı var toplumun; ama öyle bir kahraman ki, sırtına aldığı yükün, Sokrates'e sunulan baldıran zehiri, Hallac'a reva görülen eziyet, Bruno'nun atıldığı ateş gibi ağır ve bu ağırlıkla atacağı her adımın onu sonsuzluğa yaklaştıracağını bilecek...

Ama zor; hem de çok... Seyislerin kendini şövalye zannedip arenalara doluştuğu, kendisine faydası olmayan mumun kendini güneş sandığı, lağımlardan fışkıran suların, nehirlerin setlerle kapatıldığı bir zamanda kuruttuğu topraktan gül yetişmesi gerçekten de zor...

Avuçlarımızda bir tutam umut kalmış, yalnızca... Bir akıl hastanesinde konferans veren ünlü bir bilim adamının acizliği çökmüş üstümüze, kime ne anlatabilirsin ki? Beyinleri teknolojiyle uyutulmuş bir ordu var karşımızda ve elimizdeki tek silah kitaplarımız...

Evlerimizi renklendiren kutucuklara sığdırmaya çalışıyoruz dünyayı, ne garip... Bir tiyatro sahnesinin minyatüründe kendisine aydın adını veren kuklaları seyre dalmışız. İpleri tutan gölgeleri göremeden... Bazen küçük çığlıklar var yalnızca sahnenin arkasından zar zor duyulan, ?insanlar çıplak', bir anlık...

Evet, insanlar çırılçıplak, namuslarını, şereflerini, namuslarını, gururlarını, inançlarını velhasıl kayda değer tüm değerlerini atmışlar üzerlerinden. Parayla, makamla, şöhretle örtünmeye çalışıyorlar, çaresiz. Hepsi mi? Üst tabakaların bu üryanlığını benimsemeye başlayan masumları saymazsak.

Nerdeyse her köşede bir fahişenin haklı olarak kendisiyle gurur duymasını sağlayacak satılık kalemler bırakılmış, daha ucuz... Bir yanda bedenini satan bir yanda fikirlerini...

Şeytan tüm ordusuyla tatile çıkmış olmalı, ya da biraz gururu varsa bırakmalı dünya kurulmadan başlayıp günümüze kadar ustalıkla icra ettiği mesleğini... Her şeyle kandırabildi insanları belki; parayla, kadınla, yalanla, riyayla... Ama o bile bu kadar geniş kitleleri Allah diyerek Allahsızlaştırmayı beceremedi. Çekilmeli köşesine, hiç olmazsa dünyadaki ustaları çekilinceye kadar.

Evet, kral çıplak, ama yalnız değil. Ona özenen hayranları da onun gibi çırılçıplak... Aynaların kırıldığı bir dünyada ne kirlenmiş sularda aksediyor bu halleri, ne de mühürlenmiş dudaklardan duyabiliyorlar.

Evet, kral çıplak... Deliler köyünde akıl satmak gibi zor; değerlerini üstünde bırakıp da dolaşmak. İşte dikkat çekiyoruz. Ellerimizde kitaplar var diye alay konusu oluyoruz. Düşündüğümüz için, doğruya doğru yanlışa yanlış dediğimiz için. Patron bizim yerimize de düşünüyor havasına girmiş işçiler yaratılıyor; robotlaşmış...

Ve sürükleniyoruz, nehrin azgın sularında...Gözlerimizin önüne şeffaf perdeler çekilmiş, düşmemiz yakın, o dipsiz şelaleden...Yalnızca umut besliyor birileri yanılmamak için ve yanılgının farkında olanların karamsarlığı... Sönükte olsa yanan umut ışığı; titrer ve kendimize geliriz, tarihin birçok sayfasında olduğu gibi...İşte bizler o ışık sönmesin diye çırpınan birler...

28 Nisan 2014 3-4 dakika 13 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 10 yıl önce

    Hayat gitgide acımasızlaşıyor her geçen gün insanca duygular ve değerler birileri tarafından alaşağı ediliyor. Bu kadar mantıksızlıkların olduğu toplumlara uyum sağlamakta zor dürüst insanlarca. Oysa paranın hükmünün geçmediği zamanlar ve yerlerde olmalı şimdilerde, eskiden vardı çünkü. Güzel bir yazı kutlarım Ahmet bey...👍