Eksiklerimizle var olmak

Bir gün, eline bir ayna alırsın. Camında kendi yüzünü görürsün önce. Ama dikkatle bakınca sadece yüzünü değil, ardındaki çatlakları da fark edersin. O ayna kırılmıştır, senin farkında olmadığın kadar çok. Ve işte tam orada başlar hakikatin sancısı: İnsan kendine bakarken yalnızca kendini görmez; kendiyle birlikte insanlığın kırıklarını da taşır.


Biz çoğu zaman berrak bir su içtiğimizi sanırız. Oysa her yudumda görünmeyen tuz saklıdır. Hayat da böyledir: Görünürde sade, içildiğinde yakıcı. Ve biz, o yakıcılığın nereden geldiğini çoğu kez bilmeyiz. Bildiğimizi sandığımız şeylerin ardında koskoca bir bilinmezlik durur.


İnsan olmak, bu bilinmezliği kabullenmektir.

Ama çoğumuz akıntıya bırakıyoruz küreği. “Ne fark eder?” diyoruz. Oysa fark eder. Çünkü akıntıya kapılan, kendine ait bir iz bırakmaz. Kendi yolunu çizmek için kürek çekmek gerekir. Zor, yorucu, bazen anlamsız görünen bir çaba… Ama işte insanı insan yapan tam da budur.


Üstünlük arıyoruz: tenlerde, dillerde, yüzlerde. Ama unutuyoruz: Hepimiz aynı makaradan çözülmüş ipleriz. Kimimiz gevşek, kimimiz sıkı sarılmış; ama sonunda aynı yere, aynı toprağa düşeceğiz. Övünç, kibir, böbürlenme… Hepsi bir yanılsama. Çünkü bizi makaraya saran eli bilmeden, ipin şerefini iddia edemeyiz.


Belki de biz, hiçbir zaman tamamlanmayacak parçalarız.

Kırık bir testinin içinden sızan su gibi, eksildikçe anlam bulan. Eksikliklerimiz, aslında bizi tamamlayan şey. Çünkü kusursuzluk, yalnız Tanrı’ya aittir.


Ve işte bu yüzden, insanın en büyük görevi okumaktır. Ama sadece kitapları değil; kendini, başkasını, hayatı okumak. Harfleri değil, ibretleri okumak. Her şey bir işaret taşır; mesele, görebilmekte.


Kırık aynaya yeniden bakarsın. Çatlakların arasından ışık sızar. Ve anlarsın: İnsan, kırıldıkça tamamlanır.


Turgay Kurtuluş 

29 Ekim 2025 1-2 dakika 86 denemesi var.
Yorumlar