Eleştiri Eleştirisi


Sınırı ne olmalı, nerede başlamalı, nerede bitmeli şiir?

Şiirdeki, duygu, düşünce, özgürlük; kime göre ele alınmalı?

Okuyucuya mı, okumayayacıya mı, yoksa yazana göre mi anlatılmalı hayatlar, özlemler, fikirler ve hevesler?


Hece mi tercih etmeli yoksa serbest mi?

Şiir, kime göre, ne şekilde yazılmalı?

Serbest şiir şöyle olmalı, böyle olmalının standardını kim belirliyor?

Düşünmek, hayal etmek, ümit etmek özgürlükse, düşünmenin, hayalin, ümidin en saf hali şiiri; kalıplara sokmanın neresi özgürlük?

Diye bir kaç soru ile başlamak istedim.

Bu soruların cevapları, şiire; bakışımın, sınırlarla çevrelemeyip, kalıplara dökmememin çıkış noktalarıdır aynı zamanda.

...

Bir sanat eserini, özellikle şiiri eleştirel gözle okumak ya da eleştirmek bağlamında kulağıma küpe yaptığım bir kaç yaklaşımı sizlerle paylaşmak isterim.

Baştan belirtmek isterim ki; eleştiriyi, bilgi birikimi ile hakkıyla yapanlar var ve onlar konumuz dışındadır.

Birçoğumuzun malumu hatta kimimiz de mağduru olduğu, etrafa saçılmış ve sırf yazmış olmak için kaleme alınmış o kadar çok anlamsız, amaçsız ve bir çoğu da haksız olan eleştiri var ki, saymakla bitmez ne yazık ki...

Çoğunun amacı da üzüm yemek değil, bağcıyı taşlamak olduğu fazlasıyla aşikâr...

Belki de bir çok kişi için amaç; sanata veya şiire katkı sağlamaktan çok, kendini üstün göstermek de olabilir.

Oysa tek amaç esere ve üretene katkı sağlamak olmalıdır.

Diğer taraftan ve bana kalırsa; şiirde, kimse otorite değildir. Sadece değerlendirme anlamında analiz yapılabilir ve fikir beyan edilebilir.

Kimse şiiri ve şairini kötüleyemez, hor göremez, aşağılayamaz... İstisnalar kaideyi bozmaz.

Çünkü, şiirin; ne sınırı vardır, ne kalıbı (hece şiirleri hariç, ama onda da duygu anlatımı sınırlanamaz)...

Yani şair de şiir de sınırlanamaz, sınırlarla sıkıştırılamaz, kalıplara sokulamaz bir değerdir benim için...

Asırlardır var olan ve bugüne milyarlarca eseri ulaşmış bir sanat dalının belli başlı kriterleri olması dışında çok da disiplin içine alınmaması gerektiğini düşünüyorum.

Şöyle ki; bana göre şiir su gibidir ve su gibi olmalıdır. Girdiği gönlün şeklini alması yeterlidir. Yani, okuyanda his uyandırması, anlık dahi olsa okuyanın hayatına dokunması, ona bir şeyler katması yeterlidir.

Yani nasıl ve ne şekilde yazıldığı değil de ne dediği, ne hissettirdiği önemlidir. Nasıl dediği kısmında estetik ve edebi doyum yaratıyorsa ne âlâdır. Ama bana göre şart da değildir edebilik o kadar. Baktığımızda bütün isim yapmış şairlerin imgesiz ve bir o kadar da duru anlatımlı şiiri vardır. Normal günlük ağızda kullandığımız kelimelerle başlar ve bitirirler bazıları... Ve doyumsuz bir tat bırakır her seferinde okundukça...

Şunu da göz önünde bulundurmak gerekir ki; bana göre yanlış olan, diğerine doğru gelebilir. Çünkü engin bir alandır sanat ve herkesin her şeyi bilmesi imkansız olduğu gibi algıya, yetişmeye, hayata ve buna bağlı olarak sanata bakış açısına göre değişir...

Bir de şöyle bir durum var; bugün veya geçmişte yanlış olan gelecekte doğru olabilir. Yani şu anda beğenilmeyen bir şiir, ileride çok bilindik bir eser olarak değerlendirilebilir.

Tıpkı İkinci Yeni'nin ilk çıktığı zamanlarda kabul görmemesi, aşırı dışlanması, hor görülmesi ama sonrasında da tam tersine yeri doldurulamaz olması ve tadına doyulamaması gibi...

...

İsmet Özel demiş ki: "Şiirden (ve belki de bütün sanatlardan) söz ederken; konulan, konulmaya çalışılan kurallar her somut durumda sarsılabilir. Her şairin belirgin bir dünyası, her şiirin oturmuş belirgin bir maddesi vardır. Eğer şiir üzerine konuşulacaksa genel sözlerin, her özel durumda yeniden gözden geçirilmesi, en azından o özel durum uğruna daha da derinleştirilmesi kaydıyla konuşulabilir."

Şahsen, bir şiiri okuduğumda ilk önce iki şeyi ararım; biri şairin, diğeri şiirin ruhu...

Estetik ve edebi tarafı ile göze, kulağa ve akla hitap edip etmemesi en sondadır benim için. Çünkü birincisi kimse kusursuz değildir. Her şairin hatalı şiiri, şiirleri vardır. İkincisi estetik anlayışı kişiden kişiye değişir.

Daha doğrusu bu konular görecelidir, yazan ile okuyanın; siyasal ve dini yaklaşımları ile hayata bakışından, ruh haline, kişiliğinden o ana kadar ki yaşam örüntüsüne göre değişir. Ki hepimizin hayata bakışında; dünyaya geldiğimiz yerden tutun da o coğrafyanın, o bölgenin, o mahallesinin o sokağındaki kültürden, ağırlıklı siyasi ve dini yaklaşımlarına, toplumun refah ve eğitim seviyesinden aile içi ilişkilere kadar belirleyici onlarca etken vardır. Bizi önce bunlar, sonra yaşadıklarımız biz yapar. Tabi bilim, sanat ve çağın ruhundan ne kadar nasiplendiğimizin de önemi vardır.

Bir de farkında olmadığımız, ister istemez etkilendiğimiz örnek model olabilecek kişilere denk gelmişlik de etkilidir bence yaklaşımlarımızı şekillendirme konusunda... Bu karşılaşılan kişinin kendisi olmasına da gerek yoktur. Bir sözü, bir anısı, kitabı, eseri... Etki yaratan her durum olabilir. Ama şunu da göz önünde bulundururum hep, bu örnek model diyebileceğim kişi eserinde ortaya koyduğu kişi midir? Yoksa laf olsun diye mi yazmıştır. Yani ne kadar samimidir? Bu da kendimce önemsediğim bir noktadır.

Bu nedenle de okunmakta olan eseri /şiiri yazan kişiyi tanıyamadığımız için her sözünün altında yatanın ne olduğunu anlayamayabiliriz.

Bir şiir okuduğumda ve beni rahatsız eden bir şey varsa, yukarıda yazdığım şiirin ve şairin ruhu ile ilgili kişisel yaklaşımımı ve İsmet Özel'in yine yukarıya aldığım sözünü hatırlar, bu düşünce ile (her zaman değilse bile) tekrar okurum. Şiirin bir ruhu varsa o zaman kulağa, göze, mantığa ve kendi edebiyat bilgime(!) uygun bulmadığım noktaları irdelerim kendimce. Ama kestirip atmam. Çünkü, belki ben anlayamadım ya da benim edebi bilgim yetersiz der, yazanın yaklaşımına saygı duyar ve sesimi çıkartmadan sonraki şiire geçerim. ( Tabi şiir benim vatan, insan, kadın, çocuk, maneviyat, Mustafa Kemal Atatürk gibi değer verdiğim olgulara çamur atmıyorsa.).

Ya da ilgili şiir hakkındaki kendi düşüncemi (eleştirmek için değil de denk geldiğim ve bence hata olan konuya dikkat çekmek amaçlı) imkan doğrultusunda önce özelden veya şartlara göre kullanılan platformun mesaj sistemi üzerinden ya da eserin altında usulünce kırmadan, dökmeden, yazanı ve eseri aşağılamadan yapmaya özen gösteririm. Mesela; hatayı klavyedenmiş izlenimi vererek ifade ederim. Çünkü bilirim ki ben veya bir başkası otorite değildir şiirde...

Sonuçta, hiç bir şair; birileri için ya da birileri beğensin, takdir etsin veya birilerinin zevkine uysun, hayat görüşüne hitap etsin diye şiir yazmaz. Kendince, kendi ruh hali, hayat görüşü, hayalleri, yoksunlukları, umutları vs. doğrultusunda dili dönüp, eli işlediğince duygularını ortaya döker...

Çünkü, şiir, hayatın ve özellikle şairinin hayatının yansımasıdır. Ta kendisidir hayatın ve şairinin...

Dolayısıyla, nasıl ki; akıl kendisine empoze edilen fikirlerle kalıplara sıkıştırılsa da duygular sıkıştırılamaz ve şair o şiiri sizin için yazmadığına göre; o şiiri, o şekilde kabul etmek durumundayızdır. Tabi bu noktada kelime ve noktalama kusurları konu dışındadır.

Buradan yola çıkarak diyebilirim ki şiir, şairin; kendi içinde başlar, kendi ufkunda biter. Okuyanın ise; şiirin ilk dizesinde başlar, okuyanın kendi içinde biter.

...

"Bir şiir, yalnız o şiire giren sözcükler değil, bir de girmeyen sözcüklerden meydana gelir." Demiş Salah Birsel...

Yani; yazılan şiir, aslında sizin okuduğunuz şiir değildir her zaman. Şairinin şiiridir ve biz duymasak da o şiire akıtmadığı / akıtamadığı nice sözleri vardır illa ki şairin...

Çünkü şiir; yazarken de okurken de kişiseldir. Yazan kişi ne yazdıysa kendi kişiliğiyle yazmış, okuyan kişi nasıl okudu ve algıladıysa kendi kişiliğiyle okumuş ve algılamıştır.

...

Diğer bir konu ise; şiir yazmak kadar onu okuyabilmenin de önemli olduğudur. Yoksa bazen her şiiri anlamak mümkün olmayabilir. Ya da şiirin yazılış amacı ile şiirsellik arasında bağ kurmak zor olabiliyor. Yani şairin, şiiri yazarken ki içinden okumayı biz yapamazsak, farklı okuyuşlarla, şairin anlatmak istediğini anlayamayabilir, mantık ve örüntü hatası olduğu hissine kapılabilir, şairin aldığı hazzı alamayabiliriz diye düşünüyorum.

...

Ayrıca benim, sizin, onun şiir adına bildiğimiz bilginin doğruluk derecesi nedir? Ya da neyi, ne kadar doğru biliyoruz ki ahkam kesmeye kalkıyoruz. Yahut kim tam olarak bilmektedir şiiri? Hele ki serbest şiirde (konu işlenişi bir kenara yok büyük harf, küçük harf, yok noktalama vs) kısıtlama ne kadar anlamlıdır? Daha doğrusu o şiir ne kadar serbest olabilir o zaman?

...

Diğer taraftan, eleştiri ile yorum veya öneri farklı olgulardır.

Bu bakış açısıyla ve şiirin kazanması, yazanının gelişimi açısından eleştiri değil de öneri yapılması gerekir diye düşünüyorum. Özellikle bu tür platformlardaki biz amatörler için...

Ya da eleştiri yapıldığında ona bir de çözüm getirilmesi gerekir.

Salt eleştirip dönüp gitmenin, eleştirene ego tatmininden başka bir faydası yoktur. Ki bu da sağlıklı bir durum değildir. Ne şiire, ne şaire ne de eleştirene katkı sağlar...

Bir de eleştiri alan şiirin şairi, eleştiren şaire: "Buyurun o zaman, aynı kelimeler, aynı duygular, aynı anlatım dili, mantığı ve şiirde ele alınan konular üzerine siz de bir şiir yazın da görelim bakalım." Deme hakkı doğar.

Bunu yapamayacaksınız hiç eleştiri yapılmamalısınız derim. Usulünce ve yorum tadında fikir ifade edilip çekilmeli bence...

Hele ki eleştiren kişi, şiir yazan birisiyse durum biraz daha farklı oluyor. Çünkü, eleştiren kişinin doğru ve kusursuz şiirler yazdığına kim karar verecektir? Eleştiren kişinin şiirlerinin doğru ve kusursuz olduğunu kim tescil edebilir? Eleştiren kişi doğru düzgün şiirler üretmiyor ama kendini iyi şiir yazan biri olarak görüyorsa ( ki çok var bu tip şiir yazan kişi) konunun içinden nasıl çıkılabilir?

Öyle ya! Bir şeyi eleştiriyorsanız, sizin şiir; bilgi, birikim ve kapasitenizin daha yüksek ve şiirlerinizin o eserden daha iyi, aynı zamanda da yazanından daha doğru şiirler yazıyor olmanız lazım.

Bu noktada şunu ifade etmeliyim ki; eminim sizlerin de zamanında yazılmış ve benim gibi yüzüne bakmak istemediğiniz onlarca şiiri vardır. Hatta, hâlâ daha vardır benim şiir dediğim, okuyanın böyle şiir mi olur dediği çalışmalarım... Eminim ki bir çok ama gerçekten de bir çok kişi bu durumdadır.

Çünkü, şiir yazdıkça gelişir, öğrenilir, çoğalır... Yazdıkça şiiri daha çok tanır, yazdıkça daha da gelişir şair ve böylece kabul görür eserler üretebilir. Bu nedenle genç şair adaylarına yapılacak şeyin eleştiri değil öneri tadında olması gerekir. Ki daha yolun başında küsüp, pes etmesin...

...

Lütfen bu yazdıklarım eleştiriye açık olmadığım şeklinde algılanmasın. Beni rahatsız eden; eleştirinin haklı ve hakkıyla yapılmamış olması ve eleştirinin üslubudur.

Sonuçta, gerek hayat, gerekse sanat algısı ve bakış açısı hepimiz için farklı.

Sonuçta, şiir; içimizde hapis olan ruh ve duygu ile heveslerin yine içimizde birikmiş sözcüklerle özgürlüğe kavuşmasıdır.

Sonuçta, şiir veya sanatın ucu bucağı yok.

Sonuçta, renkler ve zevkler tartışılmaz denir ki bana doğru olan ya da bana hitap eden size etmeyebilir ya da tam tersi...

Bunu şöyle de ifade edebiliriz; kime göre, neye göre?

Cemal Süreya'nın da ifade ettiği gibi: "Şiir, anayasaya aykırıdır; doğanın ahlakı kovduğu yerdedir; yasadışıdır."

Bu yüzden bırakalım ve fazla zorlamayalım da su gibi aksın şiir.

Madem hepimiz bir dizaynın ürünüyüz bari bırakalım da şiiri yazan veya okuyan ruh da özgür olsun.

(Bu kadar yazdım, şiirde veya yazıda tahammül edemediğim konuyu da yazmadan yapamayacağım. Benim şiir veya düz yazı konusunda en çok üzüldüğüm konuların başında yazım hataları gelmektedir. Dikkat edin lütfen imla kuralları yazmadım. Yazım hataları... Şöyle ki; hepimiz imla kurallarını, noktalama işaretlerinin doğru yerde kullanımı konularında eksiklere sahip olabiliriz. Mesela en çok dikkatimi çeken noktalar; ayrı yazılması gereken bağlaçların veya soru eklerinin ayrı yazılmamasıdır. Ama olabilir, klavyeden olur, dalgınlıktan olur, bilmemekten olur. Kabul edilmemesi gerekir ama kabul. Benim esas üzüldüğüm nokta harflerin yazımında özen gösterilmemesidir. Yani "ğ" yerine " g ", " ı " yerine " i ", " ç " yerine "c " gibi gibi dikkatsizce yazılmasıdır ya da tersi... Bu; hem dile, hem de esere saygısızlıktır bana göre. Hadi olsun da bir iki tane olsun ama çoğunluk o şekilde olunca üzülüyorum inanın. Tembellik mi, özensizlik mi, dilimizi temsil eden harflere itina gösterilmemiş olması dolayısıyla dilimize saygısızlık mı? Desem bilmiyorum.)

Aklımda daha farklı yaklaşımlar da var ancak yeterince yordum sizleri. Burada keseyim...

Zaman ayırıp okuduğunuz için teşekkür eder saygılarımı sunarım.


16 Mart 2022 12-13 dakika 16 denemesi var.
Yorumlar (8)
  • 2 yıl önce

    Merhaba Uğur Bey kardeşim, İnanın özgün yazınızda altına klasik deyişle ıslak imzamı atmayacağım hiç bir görüş yok. Ben de naçizane coşkulu duyguların en az kelime ile anlatım sanatıdır diye tanımlarım. Coşkulu duyguları ölçmeye bir alet icat edilmediği için şiirlerdeki coşku bana göre de hece şiirinin kalıplarına hapsedilemez. Serbest şiirden yanayım. hece şiiri yazan şairlere, emeğe saygım elbette sonsuz. şiir okuma üzerine şunu söyleyebiliri. Örneğin Tranas'ın Dünyanın Bütün Çiçekleri şiirini okurken; okulun duvarı çöküp altında kalan köy öğretmeninin öğrencilerine olan sevgisini, onlara vede edişindeki duyguları içimizde hissedemezsek şiir okuma eylemimizde yayan kalırız. belirttiğiniz gibi şairi tanımak yazılan şiirin hangi duygularla yazıldığını okurken o duyguyu yakalamak önemli. Sizi, akıcı üslupla yazılmış yazılarınızı okumak bir ayrıcalıktır benim için .Tanımsız. Selem ve sevgiilerimle esen kalın.

  • 2 yıl önce

    Bir yazı yazıyorum ardından 3, belki 5, belki 7 defa tekrar düzenlemeye geçiyorum harf hatalarını. 10 parmak ile iki üç parmak karışıklığı yaşıyoruz çoğumuz bu konularda. Bu arada kimi sayısal ifadelerinin kimini rakamla diğerini yazıyla yazmak hoşuma gidiyor. :) Bir dersek 2 yi böyle yazmalı mesela. 1 iki 3 dört 5 altı gibi:)) Şöyle üzerinde çalışa çalışa irdeleye irdeleye en son ne zaman bir şiir veya yazı yazdık acaba? Anlık yazıyoruz, çünkü artık anlık yaşıyoruz zihinlerimizde. Başla yaz bitir hesabınca. Yazmazsam delireceğim gibi geliyor bana. Soğudum bir çok şeyden hele yazmaktan desem de:) geceleri ara sıra kaptırıp gidiyorum, iyi geliyor. Lakin konu sıkıntısı var artık, hep aynı döngü civataları iyice gevşetiyor. Hece şiiriyle uğraşamıyorum artık, sanki tıkandım. Eskiler, düzeltmeye bile gelmiyor, yani fikir değişiklikleri yüzünden. Ki bir çok kelime fazlalığı çıkıyor karşıma. Hani hecede matematik yapmak kolaydır ya, 1 adet on birli kıtada 44 hece olur, eskilere dönüp baktığımda ortalama yüzde 20 yani 7-8 hece yerli yerinde değil gibi bir görüntü çıkıyor karşıma. Tırnak işareti:) senden hece okumak çok istiyorum :) tırnak işareti... Belki de sırf eleştirmek için :) desem de inanma. Merak işte. Hece denemesi yapsan belki kar yağışı gibi bir durum ortaya çıkacaktır hecende. kar tanelerinin kiremitleri yavaş yavaş örtmesi gibi, kırmızının önce ince bir tülle örtülmesi sonra alacalanması sonra da bembeyaz bir görüntüye büründürmesi gibi desem hece için doğru olacaktır. ( camdan karşıki evin kiremitlerine düşen karları görüyorum da bu benzetme ondan) Her kar tanesi bir harf 1 hece gibi yani.. Bembeyaz bir şiir çıkacaktır hissediyorum kaleminden abim.

    Özetle; harf ve imla hataları hariç karışmayın kimseye der gibi bir özet çıkardım bu yazıdan. Yıllarca -de ve ki ekleri konusunda kılavyeyle epey savaştım. Çok kişiyle de uğraşmaya çalıştım:) Bağlaç hatalarım yok sayılır artık, oluyorsa da dandik kılavye ile parmakların uyumsuzluğudur nedeni. Lakin büyük harfe karşıyım, kullanıyorum ama alışkanlıktan. Ne diye büyük harfi icat etmişler ki mesela. yani noktadan sonra ne diye cümleye büyük harfle başlayalım, nedeni nedir? Ve ya mısra başları neden büyük harfle başlıyor, bu sitede başlıklara takmıştı bir ara. Mesela; neden cümlelerin son harfleri büyük harfle bitmiyor ki, yeni kural koyalım son harfler hep büyük olsun olmaz mı? Elbette olur ama olmaz işte:)

    Kafa ütülediysem affola efendim, sevgilerimle, eksik olmayınız.

  • 2 yıl önce

    Bu işin mağduru olarak yazdıklarınızı kalpten alkışlıyorum. Yazı için de geçerli bu sözler. Amaç bağcıyı dövmek, yazıları kişiselleştirmekten, başarılı bulmaktan kaynaklı hazımsızlık, kesinlikle eleştiri değil eleştirinin bir adabı, uzmanlığı, iyi niyet emaresi olduğunu gösteren iyi taraflara da değinme yanı vardır bir eleştiri güya gizli ve de örtülü kişilik eleştirisiyle başlamaz, başlamamalıdır. Bizler eseri mi eleştiriyoruz eleştirmeliyiz yoksa içeriği mi? Kişi eleştiriliyorsa o eleştiriden nesnellik bekleme tümüyle öznel, kişiselleştirilmiş ve art niyetli eylemler söz konusudur.

  • 2 yıl önce

    Çoğunun amacı da üzüm yemek değil, bağcıyı taşlamak olduğu fazlasıyla aşikâr...

    Belki de bir çok kişi için amaç; sanata veya şiire katkı sağlamaktan çok, kendini üstün göstermek de olabilir.

    Oysa tek amaç esere ve üretene katkı sağlamak olmalıdır. Keşke bu sözleri her yere her platforma özellikle de eleştiri yaptım ama deyip mağduru oynayanların görebileceği yere assak asmış olsaydınız. Manipüle etmeye alışmışlar insanları nasılsa kanmaya hazır insan çok kendini üstün görmek isteyen zaten aşırı.

  • Tebrik ederim Uğur Bey. 🍀