Ellerimizin İsyanı II

Ellerim üşüyor
Ellerimizin müşterek bir mantonun cebinde buluşma hayalini kuruyorum
İki çeşit ısınma şekli bu;
Hem manto, hem sayılı parmaklarımın sıcacık avucunda olma ihtimali
Müşterek bir ısıyı paylaşır gibi


Yüzeysel düşünüp geçtiğim bir çok düşünce aklımın bir yerinde yer ediyor ve bu duygu ve düşünce birikintisi ne kadar ağırlık yapıyor aklıma bilmiyorum. Ama zamanla daha çok düşünüp daha az konuştuğumu fark ettim, belki ağırlık sadece aklıma yapmıyordur. Dilimi, bedenimi de etkiliyordur.

Bir gün aklım da bozulacak biliyorum, bozulan her şey gibi. Bozulmadan durmasını isterim zamanın, bozulmadan yok olmak isterim. Aklım güzel dursun. Yaz günleri güneşin alnında yanarken meyve suyunun içine bir çırpıda yuvarlanan buz gibi aklım bazen. Duygularım üşüyor, hangisi hangisinin tadını bozuyor, dışarıya hangisi güzel görünüyor bilmiyorum. Buz kayboluyor bardağın sonuna doğru, içinde.

Ben yaz sıcağında bile sıcağı düşleyebilirim, isteyebilirim, o kadar seviyorum varlığını. Hani yakacak olsan yine de isterim.

Birbirine karıştırılan ya da katılan şeylere karşı her zaman bir tereddüt hissetmişimdir. Acemi bir kuşku, acayip bir duygu, bir geri çekilme, bir irkilme. İlk defa sende hissetmedim bunu, bana karışmaya çalışan herkeste hissettiğim duygu sende yok oldu. Hiç olmamış gibi oldu. Sanki sen doğduğumdan bugüne kadar hep vardın. Güneş ve ay bile ben doğduğumdan beri olmalarına rağmen daha yabancıydı. Daha uzak, daha ulaşılmaz. Demek ki sen hep aklımın köşesinde, yüreğimin dibinde bir yerdeydin.

Gün gelecek belki hatırlamayı unutacağım.
Ama aklımda olman asla yük olmayacak bana ve yüreğime

Ellerim sıcaktan yansa da isterim sıcaklığını, parmaklarımızın birbirine kenetlenmesi acıtsa da elimi isterim tutmayı, tutulmayı. Bir bütünün iki parçası gibi gelir ancak bana ellerin ve elimi tutan ellerin diğer elim gibi gelir, öyle sahiplenirim. Sana olan hislerim yüreğimin her yerini kaplayacak kadar büyük ağır bir hava, geceyi saran siyah gibi. Siyahtan daha güçlü bir renk olmadığı için bu rengi söylüyorum. İçimin sana olan hissiyatı dengesi hiçbir zaman ayarlanamamış bir şey, dozu ayarlanamamış ilaç gibi.

Hiçbir zaman denge olmadı aramızda. Bu durumdan şikayetçi de olmadık, dengesiz ama uyum içindeydi sevmelerimiz. Hangimiz daha çok seviyor bilemiyorduk. Aramızda bir kalbi paylaşan iki bedendik sanki. Çok hisli, tek hisseli.

Gözlerim hep çocuksu kahverengi
Belli belirsiz bir renk
Değişken; ne kadar renk denilebilirse...

Gözlerim çocuk; ne zaman ne yapacağı belli olmayan
Ve bazen bakmasını bilmeyen

Yanındayken zamanın geçmesinden bile korkmazdım, elini tuttuğum zaman çocuk aklımla bir binanın en yüksek tepesine çıkıp oradan diğer binanın tepesine bile atlayabilirdim. Yere bile atlayabilirdim, düşmezdim eminim. Sana olan güvenim böyleydi işte, böyle çocuksu ve içten. İçimden...

Ellerim üşüyor, ben bir eldivenin sıcaklığını düşlemiyorum, ellerini düşlüyor aklım. Ellerin daha hafiftir eldivenden biliyorum, daha yumuşak, daha anaç, daha tutulası, daha güvenilir. Seninle ilgili bir şey anlatırken hep 'daha' kelimesini kullanıyorum, çünkü daha kelimesinden daha büyük bir kelime yok sanırım. Sen hep dahasın, hep fazla, her şeyin en fazlası.

Dünya kimlerin ekseni etrafında dönüyor bilmiyorum ama benim en belirgin, en renkli çizgim sensin. Ekvator çizgisi olmasa belki dünyanın ortası bilinemezdi, üç aşağı beş yukarı tahmin edilse de. Ama şimdi önemli bir çizgi var, dümdüz dünyanın en sıcak etrafını saran bir çizgi. İşte benim hayatımdaki çizgi de böyle bir şey, tek farkı bedenimin en merkezi yeri olan yüreğimin ortasını ısıtıyor bu çizgi.

Yaşamanın acemisiyim belki bu bana çok da dokunmuyor, çok eksiklik hissetmiyorum tek eksikliğim aklımın içindekileri anlatamamam, sana dair olanları. Aklım ağırlaşıyor, belki ağrıyor, anlatamamaktan.

Ellerim üşüyor, hep yolcu treninde düşlüyorum ikimizi, bu kadar mı gitmek istiyorum uzaklara? Özgürlük uzaklarda mı bilmiyorum, belki de umuyorum, inanmak istiyorum. Uzaklık ölümde gizli belki, o kaza olmasa hiç kavuşamayacak bedenlerimiz, hep bitişik yüreklerimiz var. Tek yürekken iki yürek söylüyorum, bitişik olmalarına rağmen. Görünmez bir çizgi var belki de, bize görünmez başkalarına görünen kaba, kalın, estetiksiz bir çizgi. Bu yüzden belki de yan yana olup, uzak kaldığımız...

Ellerim hep üşüyor, sıcacık bir ömür geçmesine rağmen üşüyor, ellerim isyan ediyor belki sensizliğime. Bu sefer buluşacaktık ama söz vermiştin, bu yüzdendi ardıma bakmadan ölüme atlayışım, gözümü bile kırpmayışım, elimi bırakmayacaktın. Bıraktığın için üşüyor ellerim. Hafif bir sersemlikle, başımı bile kaldıramadığım ağır zamanlarda ellerini düşünüyorum ve yanındaki parmaklarımı, mantonun içinde ellerinin arasına saklanmış elimi. Diğer elimin soğukluğunu bile unutturuyor bu bana. Ellerin iyi ki var.

Hayattaki tüm tabelalara uyum sağlamıştık aslında, bu kuralları olan dünyada kuralsız duygularımızla uymuştuk tüm kurallara, bu düşünce kazası da neyin nesiydi? Tüm suçlu düşüncelerdi belki de, müebbet ceza ile hapsetmeli.

Ortada biraz cinayet var, birkaç duygu katili, üzeri şiirler ile örtülmüş duygular, görünmemesi gerek herhalde, saklanılması gerek, izlenilmemeli.
Bu yüzden örtülmüş üzerleri.
Örülü kalplerin örtülü duyguları ama ölü...

Ellerim üşüyor ve isyan etmeye devam ediyor, ölü olsalar da, hissetmeseler de. Düş kurmayı biliyor, ellerindeki sıcaklığın düşünü, mantonun cebinde.





On Dokuz Mart İki Bin ON Üç 18 30

20 Mart 2013 5-6 dakika 94 denemesi var.
Yorumlar