En Uzaktaki Yıldız

Hayalimin resmi henüz yok
Ona yalnızca kuşlar erişebildi...


Sevgi sadece seninle anılmalıydı, hep yanlış insanlar sahipti bu duyguya ve yanlış yerlerde anılıyordu her defasında. Anılırken değeri yitip gidiyordu, kullanıldıkça harcanan bir şeydi sanki hak etmeyen ellerde.

Başka renk olmam imkânsız, başaramıyorum başka renklere boyanmayı, gördüğün renkten başkası olmuyor üzerime ve içime. Yanlıca yaşadığım yer karanlığın siyahı. Rengim daha az görünsün diye belki de ya da düşlerim okunmasın beynimin içinden diye, aslında; beyinden geçen her şey gözlerde canlanır ve sonrasında göz önünden geçer, bu geçenleri başkaları görmesin diye.

***

Anılardan başka mucizem yok ve hayallerden başka tesellim. Bir tek gece ağlayarak sevindim. O kadar sevindim ki ağladım, o kadar güzel ağladım ki; sevildim. Bir tek gece, sonra bir daha olmadı. Olduysa da benim haberim olmadı. Ne de olsa kendime uzak yerlerde yaşıyordum.

Özlediğimizde, son sınırına kadar beklerken, hangi duyguyu bastırıyorduk içimizde? O dayanamadığımız, tahammülsüz zamanımıza kadar gitmeyi beklerken, dayanılmazlığı öğreniyorduk, ezberliyorduk. Bir sonraki özlem için de aynı şeyler geçerli olacaktı. Ama tükenmiyordu özlem, geçmiyordu, bastırılmıyordu.

Yalnızca sarılmaya biraz daha geç kalıyorduk ve sarılmadan geçmeyecek yeni yaralar oluşuyordu aynaya baktığımızda. Sarılma isteği de son haddiyle vuruyordu beynimize...

Ulaşamıyorum, ama sana geliyorum.

Ayaklarım ancak bir boşluğu arşınlayabilecek kadar hayalden ibaret, sevmeler biriktiriyorum sana, olmadığın tüm zamanlarda harcamak adına. Kabın içi delik, tüm sevmelerim boşuna akıp gitse de vazgeçmiyorum biriktirmekten. Biliyorum, bir gün belki de o gün ömrümün son günü, biriktirdiklerim dolup taşacak, yeryüzü yardım edecek buna, sağlam tutarak kendini ve ayaklarımı. Ellerim dizlerimin üzerinde, hayalin başını koymak istemişti hani! Arada karanlıkta hayalinin saçlarını okşuyor ellerim, incitmek en uzak kelime.

En hüzünlü ve en uzun bekleyişi ellerim yapıyor, tüm varlığımın hüznü onlara ait çünkü en çok onlar üşüyor.

Yanlış zamanda yoluma çıktığın için yalnızca seviyordum, sevebilmek her şeydi, başka herhangi bir şeye gerek duymuyordu insan hatta uyku bile uyumayı dilemezdi, sevgi dilenicisi, yalnızlık bekçisiydik, beklenti olamazdı.

Doğru düzgün sevemedik ki,
Neden adı yanlış olmasın bu sevginin?

Sadece sevmek yeterdi bir de yanında beklemek. Herhangi bir şey olmayalım seninle, illa ki bir isim mi gerekli? Biz farklı olup, hiçbir şey olmayalım. Nasıl olsa kullanıldı dünyadaki tüm isimler, tüm ilişkiler adlandırıldı. Biz isimsiz olalım.

Hiçbir şey olmayalım seninle
Ve hiçbir şey yapmayalım!

Yalnızca ellerin olsun ellerimin üzerinde aynı kelimeyi konuşalım, aynı pencereden bakmasak da olur ama aynı yıldıza dikelim gözlerimizi, bir gün geleceğiz diye. Bir gün senin bir köşende sabahlayacağız diye ve sen giderken biz de düş olacağız diyelim, yalnızca.

Aynı şeye gülebilenlerden çok, aynı şeye ağlayabilmektedir; aynı pencereden bakıp, aynı şeyi görebilmenin istisnalığı

Bu aynı şeyi görebilmek güvende hissettirir kendini
Ona güvendiğin anda kendine de güvenmeye başlarsın

Ben sana güvenmeye, kendimden başladım!

***

Sönük duman, soluk renkli oda, solgun dudakların bütünlüğü gibi dağılıyoruz. Kalbim küçülüyor ellerinde, içimdeki tüm duygular buruşuyor, yüzümü buruşturuyorum içimdeki buruşukların acısından, yüzüm çirkin ellerinde, sözlerim daha güzel. Yüzükoyun uzanıyoruz şefkatten bir atlasın üzerine, gözlerimiz buğunun içinde buharlaşırken, ağzımızdan çıkan her kelime köşeliydi.

Çıkarken boğazımızı acıtan cinsten ama hissedemiyorduk, uyuşmuş gibi yapıyorduk, buna kendimizi inandırmamız şarttı yoksa geçemezdi hiçbir söz içimizden. Bundan sonrası hayallere kalmıştı, boşluğa tutunmak gibi zordu, yoklukla teselli aramak. Avucumdan kaydı yıldızlar sabah olmadan. Her sabah güne umutla başlarken akşam olmadan sönüyordu tüm ışıklar. Karanlıkta kalmak yetmez, daha çok karanlık gerek acılarımız gizlemek için.

Ayrıldıkça daha çok birleşmek isteyen bir şeydik biz. Her gittiğimizde daha büyük hızla geri dönen. Birbirimizde, diğerine ait bir şeyimiz var ve içimde yalnız sana çoğalan bin hücre, büyüyordum bu hücrelerimle. Yokluğunda kalbim daralıyordu.

Beni karanlıkla sınayabilirsin ama
Yokluğunla sınama!

Karanlıkta koyu kırmızı saçlarıma dokunuyorum. Hangimizin daha erken beyazlayacağını düşünüyorum saçlarımızın önemini sonra, uçları keskin sivri saçlarımın, yıldızları gösteriyorum nedense en uzaktakini seçiyorum. Avucuma bakıyorsun, her yıldız terk ettiğinde biraz daha karanlık oluyoruz. Karanlıkta kaldıkça karanlıktan bir şey oluyoruz. Sokağa çıkmak bize yasak gibi. Aydınlık günah gibi, dumana karışıp bakabildiğimiz kadar yükseğe gitmek istiyoruz. Yer yok bize, yıldızların yanı gerekli. Terk etmeden gökyüzünü gitmeli.

Yalnız bir şehir düşlüyorum, çok köşeli yıldızlardan oluşan. Düz yol, gitmesi kolay. En uzak köşesinde düşlerimi saklıyorum, hiçbir eşya gerçek gelmiyor düşler kadar.

Belki diye başlayan hiçbir cümlenin olmama ihtimalinin kıyısında yaşıyordum. Hiç olmayacak olmasına rağmen, arsız bir ümitle bekliyordum. Beklilerle yaşamak, önünü görmeden karanlıkta boşluğa adım atmak gibidir ve bu karanlığın siyahı başka hiçbir renkte yoktur. Kayboldum. Bir düşün içinde önce ellerimi, sonra kendimi kaybettim. Bu yüzden bundan sonrası için herhangi bir hesabım yok, belki diye başlayan cümlelerim var ama bunların içinde beklentilerim yok, bu yüzden olmaması çok da şaşırtmaz beni. Olmayacağını bilmek şaşırtır yalnızca.

Olmayacağını bilmiyorum.

Yalnızca geceleri ortaya çıkan, karanlığındaki kırmızıydım, sen rengimi gizlerken, ben siyah görünüyordum. Sorun olmuyordu yanında ne renk göründüğüm, sen bildiğin sürece.

En uzaktaki yıldıza, aynı anda bakabilmeyi düşleyerek, üşüyorum...





Dokuz Kasım İki Bin On Üç 12 45

03 Şubat 2014 5-6 dakika 94 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 10 yıl önce

    Hayat, sevmek ve özlemek birine hayatını adamak. Dolu dolu yaşamın içinden biriktirilen bir çok duygu paylaşımı. Tebriklerimle Nevin hanım güzel bir yazı az hüzünlüyse de...😅