Eşkıyalar Ve Kahramanlar

Ata toprağım Erzincan'da, küçük bir çocukken kahramanlarımız vardı bizim. Anamızın ak sütünden sonra, onların hikâyeleri damıtılmıştı dimağımıza çünkü... Büyüklerimiz anlatır, biz de ağzımız açık, pürdikkat dinlerdik bu hatıraları. Hayal edin; bir adam yayıla yayıla, yaşıyormuş gibi eşkıya hikâyeleri anlatıyor ve etrafındaki çocuklar ağzı açık onu dinliyor!
Evet, o zamanlar bizim kahramanlarımız, eşkıyalardı.
Öyle ya, eşkıyalık kolay iş miydi? Tek başına silahını ele alacaksın; gece gündüz, vahşi hayvanlar, kış kıyamet demeden bütün zor şartlara rağmen yaşayacaksın ve üstüne üstlük bir de eşkıyalık yapacaksın! Adam vuracaksın, ölümü ensende hissedeceksin ve korkmayacaksın!
Çocuk aklı bu ya; güçlü kuvvetli, iri yarı, dev gibi ama sevecen adamlar olarak hayal ederdik eşkıyaları!
Hoş, ?eşkıyanın dünyaya hükümdar olmayacağını? daha o zamandan biliyorduk ama hacca giden karınca misali ?onur? için tek başına ölümüne çarpışmayı göze alması da ruhumuzu okşuyordu. Öykünüyorduk...
Çünkü eşkıya olanlar, zevk için eşkıya olmamıştı. Ya namusuna, ya malına musallat olan birini vurmuş ya da bir haksızlığa binaen dağa çıkmış, eşkıya olmuştu. O çağda hak aramanın en pratik ve belki de tek yolu, eşkıya olmaktı.
Ya zulme boyun eğeceksin, ya eşkıya olacaksın.
İki ucu keskin kılıç...
İşin ilginci, bizim köyümüz nispeten dağlık bir yerdeydi ve eşkıya hikâyelerini dinlediğimiz köyler de istisnasız dağ köyleriydi. Erzincan ovasındaki köylerde ise, eşkıyalara dudak bükülürdü.
Eşkıyalar ve dağlar!
Belki de ana ve evladı gibi birbirine bağlıydılar. Su ve toprak gibi belki de...
?Dağlar seni çağırıyor gel Kozanoğlu/Yurdun seni çağırıyor gel Kozanoğlu? diyen eşkıya türküsü de işte tam bunu anlatıyor.

***
Sonra okullu olduk.
Yeni kahramanlar hayatımıza girmeye başladı. Millî kahramanlarla tanıştık.
Başta yerel olan bu kahramanlardan, millî kahramanlara geçiş zihnimizde bazı sıkıntılara yol açmadı değil. Mesela; namusu için dağa çıkan isimsiz eşkıyalar ile milleti için canını feda eden Mehmetçikler arasında nasıl bir bağ kurulabilirdi? Bu iki kahramanı, aynı paydada buluşturan şey neydi? Eşkıya ve Mehmetçik! Gel de çöz çözebilirsen!
Ama bu çelişki, mutlaka çözülmeliydi!
Çünkü millî kahramanlar da son derece hoşumuza gidiyor, kahramanları bol olan milletimizin destansı hikâyeleri, öğretmenlerimizin hitabetiyle kanımıza karışıyordu. Daha ilkokul üçte İstiklal Marşı'nı on kıta, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'ni ezberden ve yanlışsız okuyacak kuvvet veriyordu.
E, diğer yandan yerel kahramanlarımızdan da vazgeçemiyorduk.
Neyse, uzun süren zihni faaliyetlerden sonra bunun da bir çözümünü bulmuştuk: Namus! Eşkıya namusu için dağa çıkmıştı da, ya Mehmetçik ne için savaşıyordu? Namusu, hatta namusumuz için!
Formül tutmuştu...

***
Lise yıllarında çocukluğumun, hatta köyümün gerçek bir eşkıyası ile tanıştım.
Gençliğini eşkıyalık yaparak geçirmiş, birkaç kere askere alınmış, her defasında firar etmiş, sonunda askerliğini zor bela tamamlamış, yaşı ilerleyince de güneyde sahile yerleşmiş bir adamdı. Babamın dayısı: Hüseyin...
Bir gün valiziyle çıkıp gelmişti evimize.
Onu görüp tanıdıkça, eşkıyalara dair hayallerim de birer birer yıkılmıştı.
Hüseyin dayım, bizlere hikâyelerini anlatmazdı fazla. Biz ısrar ettikçe, kısaca birkaç tanesini ancak anlatırdı. Hani çocukluğumuzda yayıla yayıla, yaşıyormuş gibi anlatan ?hikâyecilerimiz? gibi değildi Dayım.
Sade, net ve kesinlikle duygusuz...
Tıpkı elmadan, armuttan bahseder gibi...
Bir gün ?Dayı, demiştim, geceleri dağda öyle yalnız korkmuyor muydun hiç?? Cevabı gayet kendinden emin şekilde ?Silah elimde, neyden korkacağım? olmuştu.
Bir başka gün ?Jandarma karakoluna kaç kişiyle saldırdınız?? diye sormuş, ?Tek başıma; ama hiç askerlere ateş açmadım doğrudan, onlar da gariban? cevabını almıştım.
Demek ki, bizim eşkıyamız da ?bizden?di.
Hüseyin dayımız evimizde uzun süre kaldı, anneme neden çocuklarında kalmadığını sorunca, istemediklerini söyledi.
Bir çocuk nasıl babasını istemez, ona bakmaz, sahip çıkmaz? Bir türlü aklım almıyordu?
Hem de ?kahraman? bir babaya!
Neyse, son demlerini nefes darlığından muzdarip bir halde ?Allah, Muhammed, Ali, Hızır? nidaları ile geçirdi.
Allah cümlemizi önce ıslah, sonra affetsin...

***
İslâm irfanına yöneldikçe kahramanlık biraz daha yön değiştirdi belleğimizde.
Aziz Peygamberimiz (s) savaştan gelen bir grubu ?Selam olsun küçük cihadı bitirip, büyük cihada gelenlere!? diyerek selamlıyor ve büyük cihadı ?nefisle cihat? olarak tanımlıyordu.
Öyleyse nefsini terbiye eden kişi de, bir kahramandı.
Hele bir de otuz gün süren Ramazanları tam tekmil tutmaya başladıktan sonra bunu daha iyi idrak ettik...
Kitaplarla daha fazla haşır neşir olduğumuz ve muhakeme yeteneğimizin geliştiği çağlarda yeni kahramanlar bulmuştuk.
Okuduğumuz her eserde, bütün çevrelerce büyük saygı duyulan ve sahiplenilen, eserleri birçok eserde referans gösterilen tarihi kişilikler girdi dünyamıza.
Bunlar zeki insanlardı; bilim insanlarıydı.
İbn-i Sina, Harezmî, Piri Reis gibi...
Onların dünyasında, bilgiyi ve hikmeti bulduk.
Ya Mimar Sinan... 99 eşit köşeli bir binayı yapmak, bir kahramanlık değilse nedir? Hele bir de bunun ikinci bir örneği yoksa...
Sonra kültür üzerine yoğunlaşınca, başka kahramanları keşfettik.
Türkçe yazan, Türkçe söyleyen ve imanın hakikatlerini milletine Türkçe anlatan Yunus'un kahramanlardan ne eksiği vardı?
Ya halk kültürümüzü oluşturan, toplayan, derleyen büyük emekçiler? Mesela Muzaffer Sarısözen. Binlerce türküyü derleyerek kaybolmasını engelleyen ve onu tekrar milletimizin belleğine geri kazandıran, bir kahraman değilse nedir?
Hâsılı, kendi işini en iyi şekilde yaparak çağını aşan herkesin bir kahraman olduğunu anladık.

***
Evet, bu milletin birliğine, dirliğine, refahına ve istikbaline harç koyan herkes bir kahramandır.
İster savaşta olsun, ister kültürde olsun, ister bilimde olsun, ..., ister sanatta olsun...
Ya onun-bunun kucağına oturarak, Türk'ün kudretine, millî harcımıza kastedenler?
Bunların sıfatı nedir?
Nasıl biz bugün yüz yıl öncekilerin sıfatlarını koyuyorsak, yüz yıl sonra da bugünün tarihini yazanlar, bunların sıfatlarını muhakkak koyacaklardır.

24 Ekim 2009 6-7 dakika 10 denemesi var.
Yorumlar (4)
  • 14 yıl önce

    Her yöreninde kahramanları oluyor ayrıca. Çok ün yapmış olanlar ülkece tanınabiliyor. Çok güzel bir yazı ve güzel bir konuydu,tebrikler.

  • 14 yıl önce

    Evet bu cennet vatan bizimdir.Gelmiş geçmiş tüm kahramanlarıyal,tüm değerleriyle..Zaman susmak zamanı değil,vatan sevdasını hep birlikte el ele,omuz omuza haykırmak zamanıdır.daha güzel yarınlara götürmek için.

    Teşekkürler paylaşımınız için.Güzel,anlamlı bir deneme okudum,yüreğinize sağlık.Kaleminiz hep yazsın.Saygılarımla 👍👍

  • 14 yıl önce

    👍 Tebrik ederim Deneme yazmış ve yazma azminde olduğun için. İnsanımız içeriğe ,öz e bakmıyor malesef; varsa yoksa içi boşalmış bir güzel kavram, AŞK.. MÜRÜD-İ ZAMANA UĞRADI OYSA...YİNE DE YAZMALI AMA BAŞKA ŞEYLER DE VAR HAYATIMIZDA... İLHAM VE AZMİNİZ BOLOLSUN.

  • 14 yıl önce

    Gecmis bir zaman...di-li zamanlardan nefes aldığımız anlara gelirken anlatımın gücüyle hiçbir şey kaybetmemiş bir anılar yumağı aldık elimize.kaleminiz gücünü korusun efendim. Memleketimin yaraları ve degerlerimiz etkileyici bir dille anlatılmış. Tebrikler.