Etki Yansıma 1_2_3

Biyolojik genetiklik gibi dıştan da sosyal bir sosyolojik genetik yapımız var. Müdahale edilebilir. Bu yapı genelde terk etmek istediğiniz sosyal seçenekleri kötüleyerek onu sosyal etki ile iğrenç kılarak sistem dışına atarsınız 

Dışa atılan etki yansımanın yaptırımı sosyal mantıkta öcüleştirmedir. Cıs yaptırmaktır. Veya şeytanlaştırma diyoruz. Nasıl bir araba sürme işinde, arabayı siz üretmediğiniz halde. Arabanın enjeksiyonuna bakıp nerede ne işe yarar olduğunu bilmediğiniz halde.

Arabayı, içten yanmalı motoru, ısı hareketini kinetik enerjiye çevirmeyi; kinetik ve dairesel hareketi lineer düz çizgi hareketine çevirmeyi vs. siz çevirip siz bulmadığınız halde. 

Ki bunlar kolektif güç ve kolektif bilinçle ortaya konur. Araba sürmeyi kolektif bilinç içinde sosyal genetikle öğrenip; kolektif güçle araba sürme muktedirliğine sahip olursunuz. 

Sosyo toplumsa memetikle donanıp arabayla buluştuğunuz bir durumda; sizin araba sürüyor olmanız sizde aracı süremeyenlere göre; geçici bir süreliğine de olsa zaaf oluşturur. Sizi araba sürmenin havasına sokar. Böylece siz şişkinliğe afra tafra atmanın vehmine ve ikibire kapılırsanız.

İşte ilahlar da günümüz siyasetçileri de böylesi bir sosyo toplumsa güçle donanıp; yetkilenip; bu büyüklenme kibrinin moduna girerler. İşte bu gibi öznel tavırla ilk vehme (ilk böbürlenmeye, haşmete, büyüklenmeye, kibre vs.) kapılanlar da; üreten grubun, üreten kolektif gücünü temsil edenlerdi. Grubu temsil etmek üzere; grubun kolektif yükü ile yüklenip (grubun gücü ile donanıp) kurul içine katılanlardı. Yani bunlar ilahlardı. 

İlahlar gruplarını temsil etmekle, o grubun gücü o grubun yöneten iradesi olmakla bir taneydi. İlahlar her grubu temsil eden ilahlarla da bir çoktular. 

Kimi ilahlar kendi grubunun; üslendikleri "grup üretim gücünü"; "grubun yönetim gücüne çeviren karar verme irade gücü olan bağ enerjisinden" vehme kapıldılar. Yani kimi ilahlar kolektif ligini unutup; kolektif ligin kişisi tamahını kendilerine maâl ederek kerameti kendilerinde menkul bir vehim addedenlerdi.

“Hani at ölür meydan kalır. Eşek ölür semeri kalır” misali damıtık halk folklorunun içinde anlatılanda olduğu gibi İlah ya da ilah moduna bürünüp ilahlık taslama tavrı içinde olan bu tip insanlar öldüklerine yerlerinde etki sel bir özelleştirme fitnesini bırakıp giderler.

Bu kabilden ilk şeytanlaştırma aşağıda da anlatacağım gibi ittifakı süreçlerdeki yönetici olan ilahi kurul içinde çıktı. Yöneten ilahın görev ve irade kullanımları bağlamında ilahın bıraktığı boşluk yerini dolduranlar kullandıkları kolektif iradeleri ile ilahlık tasladılar. 

Yöneten ilah içinde olan, ya da kendi aralarında çoğalamamakla kendi ömür yaşlarıyla ortamda çekilen ilahlarla, görevle ilahların yerini dolduran kimi kişiler, kolektif gücü yönetmekten kaynaklı kişisel bir gücün vehmine kapıldılar. 

Vehme kapılanlar iradeni haşmetleriyle; iradi azametleriyle, iradi büyüklenmeleri ile bir kibir içindeydiler. İradeni sahiplik hissini, melik olmanın sahiplik hissine kanalize ettiler.

Kolektif güçten kendilerine kanalize etmekle duydukları bu azamet ve kibirle; " mülkün (kolektif sahipliğin) meliki biziz (maliki biziz). Bu güçle, kurulun bu gücü ve yetkilenmesiyle biz mülkü dilediğimize dilediğimiz gibi vermeye muktediriz" dediler. 

İlahtı eş görev içinde olunan bu tavır kurulun yöneten gücünü, kendisine ve ittifakına, sosyo toplumsal yapısına ilk yabancılaştırma işiydi. Sonraki yabancılaştırma da vaat eden bu güçlerinde pay almanın tamah içinde olmanın inancıydı. Bu inanç “mülkün sahibi olan benim. Ben mülkümden dilediğime dilediğim kadar pay veririm. Ya da hiç pay vermem. Bu benim irademdir” demekle süreç bu iddiayı ortaya koyanla yapılan ahitti. İnançtı. İmandı. Kavli karardı. Kalü belaydı. Bunlar da az aşağıda açıklanacak.


2

El süreci kolektif olana karşı kolektif olmayandı. 6000 sene öncesinin tarım koşulları içinde olan insanların çok çok azının tarımda traktörü türü bir aracı ütopik olarak düşünmesi olasıysa da her halde traktör insanların havsalanın almayacağı beyin yakan bir düşünme olurdu. 

Bunun gibi kolektif yapı içinde kişi sahipli düşünme akla gelse de bunun düşünülmesi ilk etapta bunun yakın uzak olası sonuçlarıyla anlaşılması konu üzerinde önceden epey kafa yoranları dışında pek pek olası değildi. 

Üstelik bir de vaatler bencilliği güden ödüle dönüşmenin cazibesini veriyordu. Cazibeye kapılanlar, kolektif olmayan sürecin ne getirip ne götüreceğini, beyin yanması nedenle; pek pek anlayamıyordu. Burada kimi kişilerin ikna olmasında bencilliklerine dönük olan vaat ve ödül (ecir) koyan iddia ve çekiciliği önemliydi. Şanslı olup en az durumla, yöneten güçle kolayca enerji sağlar olacaktınız.

Bu nedenle kolektif lige karşı tasımlarını söyleyen kimi ilahlar ya da ilah taslakları gruptan ve ittifaktan bu gibi iddia sahibi kimi kişilere inanıyordu. Bunların peşine düşüp ana süreçten koptular. Monarşin bir yapı içine girdiler. Melikliği, beyliği olan ilahla (El le); o ilahın inanırları monarşin süreç içinde tasım olan süreci, kolektif güç kolektif emekler üzerinde kaza ederek öğreniyorlardı.

Monarşin süreç içinde bu sürecin İnanırlarına ne getirip ne götürdüğünü anladıklarındaysa "tavşan çoktan karşı yamaca geçmişti" Artık "yamacın eğiminden ötürü yamacın alan etkili koşulları altında olmakla düşünüyordular". 

Monarşi içinde kolektif süreçler artık hafızalarda kalan ulaşılmaz bir tatlı bir hayal ve kişilere ilhamlar verecek masalsı depo hafızaydı. Travmaydı. Diğer yandan ahde göre hafızalarda silinmesi gereken muzır şeytanlıktı. 

Özel bağıntılı ve bir süreliğine yalıtımlı olan mutlak monarşinin içinde monarşi yapı öncesinin kolektif ilik ve ilahi dönem koşulları ve yasaları hatırlanmaması, anılmaması gereken bir ahit sözleşmesiydi. 

Sosyal genetiklik sosyal bir enformasyondur. Ya da biyolojik gen yerine "mem" denen sosyal memetikler (sosyal genetikler) sosyo toplumsa enformasyondular. Nasıl moleküler bir biyolojik yapınız oluşamadan gen yapınız oluşamazsa; memler de, bir sosyo-toplumsa yapınız oluşmadan ortaya çıkamazlardı.

Kolektif mem olanlar hedefle somuttu. Eylem ile somuttu. Anlam ile öznel ve soyuttu. Sosyal çevrede sosyal baskı ve basınçla farkında olmadan etkilenilen yansımalardı. Nedenini bilmeden kadınlar ayrı erkekler ayrı bir sofra düzeni içinde oturuyor olmanız mem sel bir etkiydi. 

Sağlama yapacak olmanızla somuttu. Çevrede vaki olacak bir grup sağlatım hareketine katılıyor olmanız somuttu. Size etki olan bu durumla o sağlamada pay alıyordunuz. Pay alma da somuttu. 

Ya da grup üretim hareketi içinde olmakla, grubun geleceğini sürdüren bir biyolojik ve mem sel katılımıyla yaşlı, hasta, çocuk gibi kişiler grubun ait tisi olmasıyla üreten ilişkilerde paylarını alıyorlardı. Bunlar tüm somuttu.

Bu somutluk iki şartla, pay alma sürecinde bir meşruiyetti. Ya doğada sağlatan kolektif yardımlaşma içinde oluş meşruiyetiyle pay alıyordunuz. Ya kolektif oluşun üretim ilişkisi içinde olmanızla pay alıyordunuz. 

Bunun dışında hastalık, yaşlılık güçsüzlük gibi çocuk eğitimi gibi çalışamaz durumda da pay alacaktınız. Bu durum biyolojik ve sosyolojik neslin devamını sürdürecek olanların (gen ve memlerin) yine aidiyet bağı içinde pay almasıydı.

Tüm bunlar somut durumlardı. Kendisi de, karşısı da, nedeni de sonucu da somuttu. Kolektif güç somuttu. Yönetenler, yöneten kurul kolektif ittifakın görevlendirmesiyle somuttu. Pekiyi somut olmayan neydi? 

Kolektif gücü ve kolektif yetkiyi, kolektif sahipliği kendi gücü ve kendi iradesi sayan büyüklenmeydi. Büyüklenme eylemi somuttu ama olmayan bir gücü kendinizle var saymak soyuttu. Yöneten güç ile kibre kapılmak soyuttu. Diktatörlük otorite hastalığıydı. 

Yöneten kült merkezleri akışın birikip gerisin geri dönüt (yanıt) olduğu yerdi. İttifakı sürecin bütün sonuçları kült merkezinde toplanıp kurulun (ilahların) ortak kararıyla dağıtım oluyordu. Güç buydu, kolektifti.

Bu noktada yöneten yetkilenme anlayışının kolektif bağı kopmakta. Kopan bağ nedenle, kopanın yerine büyüklenme azamet ve gurur girdi. Kopanın yerine giren öznel ve kibirli gururla kişinin kendisi asıl kaynak gibi konuşmaya başladı.

İşte bu konuşma meşru olmayan sanal, soyut söylem olmakla “iddiaydı”. Soyut ve sanal olan iddiayı da yine soyut ve sanal bir vaat söz üzerinde ahitleşme ile imanı ve yeni bir inancı ortaya koyuyordunuz. 

Bu nedenle ahit imanı olan durum; sanal bir iradenin iddia ön görüsünü her şeyin başına almak ve sanal irade iddiasını her şeyin içine koymaktı. İşte siz her şeyin başına alınan ile her şeyin içine konanın iddiacı soyut iradeye boyun eğmeye söz verip ant içip ahit yapıyordunuz.


3

Bu imanı ahitti anlatımın söyleyiş mantığına göre siz hiçtiniz! Siz üretmiyordunuz. Siz vesile olarak, bahane olarak tarlada çalışıyorsunuz. El de bu çalışmanıza karşın size rızk veriyordu! Neden? Çünkü ahit çiler kolektif emekle üretime katılıp, kolektiften pay alan somut ve canlı durum içinde çıkıyorlardı. 

El içinde çıkılan canlı kolektif süreçli durumu size unutturup, kolektif süreci kötü kılacaktı. Ve El gerçek karşısında emeği, kolektif gücü hiçe saymakla ancak, böylesi bir illüzyon söylemle algı yapılabilirdi. İşte bu nedenle El ‘in iradesi her şeyin içinde, üstünde ve her şeyin başındaydı.

Pekiyi hatırlayalım bakalım El’ in iradesi neydi? Mülkün, yöneten kolektif iradenin, kolektif sahipliğin, kolektif yönetme gücü olan irade gücünün kerametini kendisinde görmekle "dilediğine (ahit çisine) dilediği kadar vereceğini ve ahit çisi olmayana vermeyeceğini" vaat eden iradeydi. 

Bu nedenlerle bu mantık bidayetinden beri sanal söylemle gerçeğin üzerine iddialar uydurur. Yalan üzere kendilerinden yansıttığı bir mantık olan şeytanlaştırma ve aforozlara dayanır. Bu mantık bu gelenek sadece iddiacı söylem ile çalıyı baştan sürürler. 

Söz gelimi Lamarck bir tez ortaya atar. Bunlar "bu söz ispat edilmemiş haydi ispat etsinler de görelim der! Bu söylem aslında yanlış değildir. Bir iddia "söyleyen tarafından ispatlamakla yükümlüdür (mükelleftir)". Bu nedenle Galileo tehdit edilir. Bazen ispatta yetmez. Giardono Bruno yakılır.

Ama işin ucu kendi iddia ve sanal uydurmalarına geldi mi; "haydin eğer doğru sözlülerdenseniz; eğer gerçeklerdenseniz, bizim söylediklerimizin aksi olan kanıtı getirin" derler!!! Tıpkı en iyi teleskopla bile görülmeyen Çin işi “kutsal demliğin uzayda Güneş etrafında dönmediği aksini durumu söyleyememek gibidir bu söylem.

Bu mantıkla size "El ‘in olmadığını sen ispat et; haydi meleğin, şeytanın olmadığını; ölümden sonra dirilmenin olup olmadığını; cehennemi ve cenneti vs. sizler ispat edin (inanmayanlar ispat etsin) derler. İspattan acizlerse bu kez de size “ya varsa” derler.

İddia sahipleri kendi iddialarını ispatla ya da kanıtlamakla yükümlü hissetmezler. Örneğin kendi savları olması itibarıyla siz "mülkün El'e ait olduğunu ve El 'in kendi mülkünü kendi iradesiyle keyfine göre dağıtma yaptığını" haydi kanıtlayın deseniz. 

Bu kez onlar size "böyle olmadığını sen bize kanıtla derler"!!! Bu kes de tarlayı ekip dikmeden her şeye gücü yeten El ’in size rızk vermesini söyleseniz; sizi iddiaları olan savın üzerini örtmeniz söylemiyle sizleri kâfir olmakla suçlarlar. Bunların işi bu.

İddia sahibi ve kanıtlaması gerekenler kendileri olduğu halde kanıtlama işini iddianın aksini düşünenlerin üzerine atarlar. Bu tür tavırlara dilimizde kibarca "senin anan güzel mi? derler ya, hadi neyse...

Bunu okumuş olanların bildiği Bertrand Rusell'in "kutsal demlik" hikâyesi ile belirtelim. "Dünya ile Mars arasında, Dünya ve Mars'la birlikte Güneş etrafında dönen, görünmez "bir Çin demliği" olduğunu söylesem. Ve bu demliğin en güçlü teleskopla dahi görülmeyeceğini iddia etseydim; bunu kimse çürütemezdi" der Rusell.

Bertrand Rusell böyle bir iddiayı ispatlaması gerekenler bunu söyleyenler demek istemektedir. İspatlaması gerekenler bu iddiayı ortaya atanlar olduğu halde; kutsal kitapların hiçbir kanıt öne sürmeden, söylemlerinin gerçek kabul edilmesindeki ironiyi belirtmek istemektedir. Ve Rusell: bu demlik hipotezinin kutsal kitaplara girmesi halinde bunun "kutsal demlik" olacağını, söyler.

İşte kurul içinde "mülk sahipliğini ihdasla ortaya çıkan kimi ilahlar ya da ilahlık taslayan kişiler" kendi iddialarının ispatını, kolektif yapının üzerine yıkarlar. Ve "eğer doğru sözlü iseniz, doğrusunu (delilinizi) siz ortaya getirin" diyen kısır döngülü inancın referansıyla savlarını ortaya koyarlar. 

Kolektif sürece saldırırlar. Kendi şeytanlığını kolektif süreç yanlılarına söylerler. Kolektif olan ilahları ve kolektif düzeni kötüleyip, iğrenç kılıp, kolektif yasa ve kolektif geleneği monarşi içindeki sosyo toplumun dışına atmaya çalışırlar. Hiç ispatı olmamasına rağmen "ya varsa" diye güya sizi şüpheye, korkuya düşürürler.

Yani özelleştirme adı altında özel mülkü savlayan El tipi mana anlayışı kendi içinde kolektif sistemi kötülemekle kendisini şeytanlaştırıyordu. Asıl uyumsuz, asıl kibir ve azameti El yapmakla ittifaka isyan edip, şeytan olan El tipi insanlardı. 

Ama ahit yaptığı kendi inanç grubu içindeki El, dıştaki kolektif yapıya dönüp, kolektif yapıyı düşmanlaştırıp sapıklık sayıp; iki bakımdan kolektif sisteme şeytan diyordu. 

Bu nedenlerin ilki kolektif sistemin süre gelen inşa olmasıydı. Kolektif sürecin asıl olan, yol yöntem olmasını ahit tilere unutturup, kolektif ligi kötüleyip onu sapıklık ve yok sayıp; kendi söylemini ilk olan irade sayıp iddiayı başa alıp kolektif üretimi bu iddiaya göre paylaştırmaktı.

Ahitçilerin ayrıldıkları aslı olan gruba "şeytan demelerinin" ikinci nedeni de Ahitti olan grubu, kutuplaştıran polar bağla birbirine bağlamaktı. 

Bunu yapmak için kolektif sürece ve ilahlara karşı kendi grubunu karşıt kılıp ayrıştırdı. Kutuplaştırdı. Zındık, kâfir, melun, şeytan, iblis gibi bir kin ve nefret dili söyleşili anlayış etrafında, tarafları bu nefret dili söylemli polarma içinde tutması ile kolektif etkilere şeytanlık diyordu. 

Geleceğin dilini ve geleceğin anlatım hikâyesini ahit çiler oluşturacaktı. Biz çok uzun bir süre günümüze kadar olan geçmişi anlatılan dışında hiç bilmiyorduk. Köleci inşa baskınlığı ahittiler olunca biz de geçmişi zorunlu olarak ahitlilerin anlatım mantığıyla anlayacaktık. 

Geçmişi ve şeytanlık söylemini biz ahitçilerin ağzında duyuyorduk. Ahitçilerin söylediği şekilde anlayıp öğreniyorduk. Bu nedenle şeytanlık söylemi ahitçilerin söylemiydi. Kolektife karşı olan kendi tutumlarından kendi üzerindekini yük ve stresi yansıtıyorlardı.

22 Şubat 2019 13-14 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar