Eylülde Aşık Olunur Böyle
aşk kokuyordu şehrin kaldırımlarında.. küçük küçük adımlarla geçiyordum yolun karşısına. seni gördüm o anda. kahverengi gözlerin ile pırıl pırıl bakıyordun bana.. kalbim atmaya başladı hızla.. anlamıştım çok geçti, kendimi senden alabilmem için. bana yaklaştın yavaşca, bense hareket etmiyordum artık. bekliyordum sadece. saati sormuştun sadece, bense konuşamadım kaldım öylece.. saat 14.30 du günlerden salı.. aylardan eylül ve ben ilk kez sonbaharı bu kadar sevmiştim ve ilk kez sonbaharda, ilkbaharı yakalamıştım. yağmurdan ıslanmış saçların alnına düşüşünü hatırlıyorum.. umut veriyordu bakışların bana. tüm gün salak bir gülümse oluşturdun yüzümde. kalbimi zor saklıyordum göğüs kafesimde. birden herşey değişti her şeye bir renk geldi. her baktığım nesne güzel anlamları çağrıştırdı. sonbahardı ve aylardan eylül. ben aşık olmayı da eylülde öğrendim, ıslanmayı da iliklerime kadar. hep sen vardın aklımda.
Eylül'ün herkeste bir iz bırakmış... O afet anlaşılıyor ki, çok canlar yakmış. İşte Suzan Hanım'ın da Eylül'ü bizi yaktı. Eylül, vuslata erer mi? O zalim kaç seveni sevdiğinden ayırmıştır, hiç bize muhabbet eder mi? Bize de bir çizik atar. Bizi de geçmişe savurur. Kal desek kalmaz. O, ayrılıkların memurudur... Hazan, hüzün, hüzzam, hicran... Kelimelerin sihirli dünyasında ruhlar birbirlerine sesleriyle çağrışım yapıyor. Eylül, leyl ve leyla... Hepsi ayrılıklardan haber veriyor. Bu yazısıyla bizi bikarar eden Suzan Hanım'a tebrikler... Güzel bir Eylül yazısıydı. Ayrılıklar hiçbir zaman güzel olmasa da...