fahriye

Her sabah koşa koşa gidiyordu işine Sedat, bürosuna girdiği an ilk yaptığı iş internete girmekti, mesajım var mı diye? saat dokuzu zor ediyordu her gün, neşe kaynağım vazgeçemediğim iş başı yaptı mı diye? gülücüklerle "günaydınnnnnn" demesini bekliyordu. Günün neşeli ve huzurlu geçmesi o bir kelimelik günaydın'a bağlıydı. Huzur buluyordu çünkü, sevdiği insanın mesajını görmek, birkaç kelimelik te olsa telefonda sesini duymak günlerce yetiyordu ona.
Sanal dünyada tanımıştı Fahriye onu, bir şiirini okumuştu ve Sedat'a ufacık bir tebrik mesajı çekmişti,öylesine gönderilen bir mesajdan tutkulu bir aşkın doğacağını belki o da bilmiyordu, önce sesleri buluştu ?duru seslim, billur dudaklım diyordu? Sedat ona
Ela gözlerini,bukleli saçlarını gönderdiği resimde görmüştü. Sanal dünya, varolduğundan beri böyle bir aşka şahit olmamıştı.
Ona şiirler yazıyordu Sedat sevda yüklü, hasret yüklü, bir kez yakından görmek, bir kez dokunabilmek için neler vermezdi.
Saçlarının buklesinden kayıp aşağı, ellerinin sıcaklığını duymak için teninde, kalbinin sırlarını açıyor, kalbinin en mütane köşelerinde
Ona yerler açıyor, bir gün mutlaka görüşebilmenin hayalini kuruyor, aklına geldikçe ayakları yerden kesiliyordu.
Bir çok aşk yaşamıştı Sedat, küçücük hayatında, bir çok sevdayı, ayrılığı, ihaneti sığdırmıştı ufacık yüreğine. Karar vermişti
Artık hiçbir aşka, sevgiye yer yok kalbimde kapattım kalbimin tüm kapılarını diyordu , gözleri değil ama kalbi kapalı dalacaktı yaşamlara, gidecekti gelecekken, koşacaktı duracakken, gülecekti ağlayacakken ,ama hiç kimseye kalbini ısıtmayacaktı, kırık camlar üzerinde yalın ayak yürüyecekti, hak etmeyene vermiyecekti bir daha kalbini...
Ansızın öyle şeyler giriyor ki insanın hayatına, elinde olmadan, aklından geçmeyen bir kısa mesaj ve tatlı bir dilekle yeniden dalıyordu yeni maceralara sonunu görmeden, başına geleceği bilmeden.
Bir sabah daha bürosuna gelmeden bir telefon aldı.Ankara'dayım diyordu karşısındaki ses, aman Allah'ım bu ne güzel sürpriz, bu ne güzel heyecan, bu ne güzel mutluluktu. Kalbi duracaktı nerdeyse.
Buradaydı işte, Ankara'da. Günlerce hasretini çektiği, sevdalısı, dokunmadan ölmek istemiyorum dediği tek aşkı işte Ankara'daydı.
Fahriye özel bir şirkette genel müdür,Sedat işletmede okuyan bir öğrenci, kırkından sonra okumayı hobi edinmiş bir müteahhitti. O okumanın aşığıydı, zamanında okuyamamış, şimdi o özlemini gideriyordu.
Bir solukta geldi Hacettepe hastanesine, randevu yeri olarak hastaneyi seçmişti genel müdür, Ankara'ya gelmişken bazı tetkikler yaptırıyor ve vücudunu dinliyordu belki. İnternetteki resminden tanıyacaktı onu, sonunda gördü onu saçlarını kısaltmıştı biraz ve rengini sarıya çevirmişti, kumraldı saçları oysa.
Kalbi neden durmamıştı sanki, o kadar heyecanı yaşadıktan sonra, sesi titredi Sedat'ın merhaba , hoş geldin derken, ondan gözlerini alamadı. Bir süre sessiz kaldılar, sadece gözleri konuştu;
?Vay be diyordu? genel müdür ; vay be Sedat , yanındayım işte.
Atakule'ye çıktılar; beraberce bir sabah kahvesi içtiler; elinden tutmak istiyordu Sedat, Fahriye ellerini çekiyordu gayri ihtiyari, belki birilerinin görmesini istemiyordu, ne de olsa Ankara'ya her geilşinde uğradığı yerlerdi buralar.
Buna bir anlam veremesede Sedat, sevgilisinin yanında olmasından ve yüzünü, gözlerini görmekten büyük bir haz duyuyordu.
Gölbaşında bir öğle yemeği düşünüyordu Sedat, ama müdüre hanım , evinde kaldığı arkadaşıyla buluşacağını söylüyordu.
Daha sonra bir fırsat yaratacağım diyordu, arabayla dönerken ellerini uzattı Fahriye parmaklarını kenetledi Sedat'ın parmaklarına
İlk defa bu kadar sıcak, ilk defa bu kadar yakın insanın kanını ateşleyen bir ortam oluşmuştu. Göklerde uçuyordu Sedat ayrılık yerine
Gelene kadar uyanamadı bu uykudan. Tekrar buluşmak üzere ayrıldılar.
Sedat alelacele kuyumcusuna gitti, güzel bir tek taş pırlanta hazırlattı, Yemek için Ankara kalesinde bir restoranda rezarvasyon yaptırdı, fasıl yapılan bu restoranda romantik bir akşam düşünüyordu. Ankara otelde çalışan arkadaşını aradı,bir oda ayırttı kendisine ,yatak örtülerine güller serpilsin diyordu.Odayı çiçek bahçesine çevirmişti.
Aylarca hasretini duyduğu bu büyük aşkına dokunmak, nefesini ve sıcaklığını yakından hissetmek, saatlerce onu koklamak, koklamak istiyordu, hasreti,özlemi belki biraz olsun hafiflerdi o zaman. Dokunmadan ölmek istemiyorum demişti Fahriye'ye, onunla sabahlara kadar sevişmek, omuz çukurlarından şarap içmek , vücudunda dokunmadık bir nokta kalsın istemiyordu.
Akşam oldu nihayet Fahriye'den haber yok; ertesi gün yok; ertesi gün yok, sanki Ankara yarılmış Fahriye içine girmişti
Ne böyle acı görmüştü hayatında, ne bu kadar aşağılanmıştı duyguları.
Aylarca hasretini çektiği, uğruna uykusuz geceler geçirdiği, gülü, biricik sevgilisi sabun köpüğü gibi elinden kayıp gitmişti; tam da kavuştum derken.
Deliye döndü birden, internetin başına geçti, bir kahır maili çekti sevgilisine, biraz kırıcı , biraz sert; çünkü o anadolu çocuğuydu böyle bir muameleyi haketmemişti, bunu hazmetmesi,bunu kabullenmesi mümkün değildi, ona sevgisini vermekten başka
Bir şey yapmamıştı.
Aradan iki gün geçti , bir telefon geldi müdüre hanımdan, maili okumadığı anlaşılıyordu sözlerinden,özür diliyordu Sedat'tan, ayrıldıktan sonra hastalanmış acil olarak hastaneye kaldırılmış, hatta Kıbrıs'tan kocası gelmiş ve ertesi gün onu evine götürmüştü.
Bu arada her hangi bir iletişim kuramadığını söylüyordu telefonda , ama Sedat söylenenleri duymuyordu artık; beklemeden, anlamadan yazılan bir mail ile bir aşkın nasıl zedeleneceğini, hatta yıkılabileceğini hiç düşünememişti bile;
O gün bu gündür konuşmuyor Fahriye, ne bir telefon ne de bir mail;
Bir düşünür diyorki ?yazdığınız mektupları hemen göndermeyin, ertesi gün baktığınızda eklecek ve çıkarılacak bir çok şeyin olduğunu göreceksiniz?



selahattin arslan kimdir?

dostluğa önem veren,hayattaki bütün uyumun sevgiden geçtiğini kabul eden,saygı olmadan sevginin olamayacağını savunan bir gönül dostu

Etkilendiği Yazarlar:
cahit sıtkı tarancı,orhan veli,ümit yaşar oğuzcan

10 Mart 2009 5-6 dakika 1 denemesi var.
Yorumlar