Fark Ettim Ki Nisan Geliyor

Bir yazı okudum bugün... Zaman az idi, müsait değildim, ev kalabalık idi ve az yazı okumakla yetindim aslında. Genelde hüzün vardı yazılarda. Ya da aşılması gereken, çözüm bekleyen dertler...

İşte onlardan bir tanesinde acı vardı. Önce abla kangrenden, sonra baba kanserden toprağa gidiyordu. Kürekler çalışıyor, toprak sevilen kişinin üzerine atılıyordu. O anki ruh durumu da anlatılmaktaydı yazıda.

Sevdim, hatta çok sevdim yazıyı. Düşündürdü beni... Çünkü beni düşündüren tüm yazıları sevdim ben şimdiye dek. Kendi yazım beni düşündürmüyorsa, kendi yazımı bile sevemedim ben hatta.

Ölüm, toprak, mezar, kürek, mezarlıktaki kalabalık gibi kavramlar bana nisanın kapıda olduğunu hatırlattı. O nisan ki; bir yazımda da belirttiğim gibi 14'ünde dedemi, 15'inde amcamı, 16'sında babamı, 17'sinde kuzenimi, 19'unda da bir akraba gibi yakın dostumu almıştı. 18'inin boşta kaldığını gördüm ve titredim birden.

Ruh halim bozuk sanılmaya... Aksine çok iyiyim ve sağlıklı düşünmekteyim. Bu şekilde düşünmemin sebebini ya da sebeplerini bilmekteyim sadece.

Çok severdim dedemi. İl dışında öğrenciydim. Tatillerde evden önce ilk dedemlere uğrar, sonra baba evine giderdim. Dönerken de en son mutlaka dedemlere uğrar, bahçedeki mevsimlik yemişleri yer, sohbet eder, dedemden nasihatler alır, sonra yola koyulurdum. Hele ki 'Bak oğlum, her erkek eşek anırır; ama bazıları erken, bazıları geç anırır. Sen sakın erken anırma haaaaaa!' der başımı da okşardı sevecen haliyle. 'Dede' derdim, 'Kızlar benim için sıraya girmedi ya...'. 'Olsun, sen tedbir al!' derdi.

Yine bir mart ayı idi. Dedeme veda etmeye gittim. Konuştuk, şakalaştık, her zamanki nasihatlerini dinledim. Tam çıkarken kapıdan valizimle, 'Dur!' dedi. Döndüm... Sarıldı bana. 'Beni bu son görüşün olabilir' dedi... 'Aman dede!' dedim, 'Duygusallığın üstünde ha!'...

23 Nisan tatiline geldim sonra. Uğradım dedemlere. Kilitliydi kapı. Hiç kilitlenmezdi oysa. Aklıma o sözü geldi dedemin. Çıldırmışçasına eve koştum. Annem evdeydi; 'Sen sağ ol!' dedi.

Bilemezdim nisanlar serisinin başının 14 Nisan olacağını.

Yıllar geçti, amcam amansız bir hastalığa yakalandı. Hiç başından ayrılmadım. Oğlu gibi davranıyordum. Doktora, ilaca, her şeye koşuyordum. Çoktu bende emeği çünkü. Ve bir 15 Nisanda da amcamı kaybettim. Bu kez o küreklerle serpilen toprakları görmüştüm. Kalabalık başsağlığı dilerken sallanmıştım ruhumdaki depremlerle...

Dokuz yıl daha geçti. Ailemin amansız hastalığına babam da yakalanmıştı. Ocak ayında mercimek kadar iken teşhis konmuştu. Hergün 'Şu nisanı atlatırsak bir yılım daha olur diyordu. 'Aklına getirme' diye isyan ederken, uçakla İstanbul gidiş gelişleri artıyor ve Profesör bana her defasında acı gerçeği söylüyordu. Son olarak umudun bittiğini ve sağ iken eve götürmemi söylediğinde bir kez daha yıkılmıştım. 'Üç ay içinde mi?' diye isyan etmiş çaresizlikle duvarları yumruklamıştım. Yine nisandı.

Seri bozulmadı ve 16 Nisan'da babamı kaybettim. Hem de kollarımda...

Hayatımda unutamayacağım günlerdi. Kanser en azılı düşmanımdı artık iyiden iyiye. Ama silahım ne idi ki?

Uzatmayayım... Ertesi yıl hiç umulmayan anda ve 17 Nisan'da kuzenimi de verdik toprağa... 2 gün sonra da, yani 19'unda akrabam kadar yakın dostumu... Aynı hastalıktan hem de.

Bir şarkı vardı eskilerde. Çok da severdim... 'Nisan yağmuru kadar, kısa süren hayatımız...' diye başlardı...

Yine nisan geliyor...

18 Mart 2010

15 Mayıs 2010 3-4 dakika 45 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)