Farkındalık

Sen kandili bile göremeyen kör, kandille neyi göreceksin...Sadi-i Şirazi

Farkındalık...

Tarihin hiçbir döneminde, iyi ile kötü, doğru ile yanlış, siyah ile beyaz, güzel ile çirkin, şu an içinde bulunduğumuz, yaşadığımız dönem kadar bir birine yakın olup, iç içe geçmemiştir herhalde...

Çok kısa ve öz bir ifadeyle insanın neye, niye hizmet ettiğini bilmesidir farkındalık.Her türlü hadisenin akıl süzgecinden geçirilip, hareketlerin doğru bir biçimde düzenlenmesi ve olaylar karşısında net bir tavır alınması olarak ta tanımlanabilir.Aynı zamanda bir duruşu da ortaya koyar...

Farkındalığı anlamak yada anlatmak için, ünlü sosyolog yada psikologların süslü püslü, akademik sözlerinden dem vurmaya gerek yok.Zira bu konuyla ilgili geçmişte söylenmiş, çok güzel ve manidar, bir o kadar da aydınlatıcı sözlerimiz var bizim.Bu ne perhiz,bu ne lahana turşusu gibi...

Toplumdaki her birey, insanlık muktezası olarak, yaşadığı hayatta, çevresiyle olan ilişkilerinde ve fikri dünyasında bir şeylere inanmaya ve bu inançlar doğrultusunda hareket etmeye kendini mecbur hisseder.Ve bu mecburiyet insanın hayattaki çizgisini tayin eder.Daha doğrusu etmelidir.Ama bu, ucu açık ve sınırları tayin edilmemiş bir kavram olduğundan, doyumsuz insanoğlu, çoğu zaman fikir ve davranışlarında çelişkiye düşer.Farkındalıksa bu çelişkinin kırılma noktasıdır...

?Her şey kendi zıddıyla bilinir? kaidesince, farkındalığın önemini anlamanın en iyi ve en kolay yolu, etrafımızda yaşanan ?farkındasızlık? ları görmekten geçer...

Örneğin, Amerikan mallarını protesto etmek isteyen sözüm ona vatan sever kalabalığın, ceplerinde malbora sigarası, altlarında lewis pantolon, kafalarında nike şapka, ayaklarında rebok ayakkabıları gördüğümde güleyim mi, ağlayayım mı, bir türlü karar veremem ben.Hadi ben kendimi tutarım da, eğer varsa, bunu gören Amerikalıların katıla katıla güldüklerine eminim...

Dünya çapında bilinen ve kullanılan bir forum sitesinde,?Türk bayrağına sahip çıkalım? başlıklı bir konu gördüm.Başlığın altında bir Türk bayrağı ve bütün Türkler den destek isteyen bir yazı vardı. Bunca ıvır zıvır meselenin yanın da, böyle bir konunun açılması hoşuma gitti. Neredeyse yarım günümü harcayıp, konuya eklenmiş yazı ve yorumların tamamını okudum.Ama sadece beş altı tane yorum dışın da, gördüklerim canımı acıttı.Kız yada erkek arkadaşına ilan-ı aşk eden mi ararsınız, kendi reklamını yapan mı, alakasız resim ve görüntüler ekleyenler mi, futbol takımlarına methiye düzenler mi.Türk bayrağının herkes de çağrıştırdığı anlam farklı olsa gerek...

Geçenlerde başka bir site de yine benzer bir konu başlığı altında kocaman bir Türk bayrağı ve altında erovizyon kızımız hadisenin yarı çıplak bir fotoğrafı vardı.Başlık ta şu ?Haydi Türkler bayrağınıza sahip çıkın, hadiseyi destekleyin...?Hadisenin Türklüğüne bir şey diyeceğim yok.O da herkes kadar Türktür.Giyimi kuşamı da beni ilgilendirmez.Ama mesele Türk bayrağı, onun anlamı ve ifade ettiği değerler olunca, hadisenin yeri o bayrağın altına yazılacaklar listesinde, ancak kendi payına düşen kadardır.O pay da, asla koskocaman Türk bayrağı altında donlu bir fotoğraf değildir...

Son günler de Amerikan ve İsrail mallarını kullanmayın, boykot edin şeklindeki mailler size de sık sık geliyordur.Tamam ona da varım, kullanmayalım ama nasıl?Şu anda günlük hayatımız da kullandığımız ürünlerin, aletlerin, vasıtaların yüzde doksanı Amerikan yada İsrail menşeli.Yani bu ürünlerden birini kullanmadan yemek yapmanız, giyinmeniz, tedavi olmanız, seyahat etmeniz, başka bir deyişle yaşamanız mümkün değil.Çünki yerine koyabileceğiniz muadil ürünler yok.Yapılması gereken boş naralar atmak yerine, daha çok çalışıp, üretip her anlamda onlara yetişmek, onlarla yarışmak değil midir?O mailleri gönderen iyi niyetli arkadaşlar, kullandıkları bilgisayarın, bilgisayar programının ve mail sisteminin yine Amerikan yada İsrail yapımı olduğunu ne zaman fark edecekler...

Ailelerin iyi bir eğitim ve güzel bir gelecek adı altında, çocuklarını yarış atı gibi dershaneden dershaneye, kurstan kursa dolaştırmaları da konumuza bir örnektir.Elbette bunda ebeveynlerin art niyetli olduğu düşünülemez.Sadece ana babalık şefkatinin ve koruma iç güdüsünün abartılı ve yanlış kullanımıdır bu.Yerinde ve zamanın da kullanılmayan şefkat, şefkat değildir.Hatta bazen zulüm olur. Kaş yapayım derken, bilmeden göz çıkartılır.Robot gibi, dersten başka bir şey görmeyen, bilmeyen bir çocuk, hayata nasıl tutunabilir ki?Çocukluğunu tam olarak yaşamayan, gönlünce gezip oynayamayan, kabiliyetleri ve hayalleri doğrultusunda yönlendirilmeyen bir çocuk, derslerinde başarılı da olsa, büyüyünce iyi bir iş sahibi de olsa, bir yanı hep eksik kalır.Derslerinde başarılı ama duygudan yoksun, hayattan erkenden bezmiş çocuklar...

Televizyon seyrediyorsunuzdur.Gelinler, kaynanalar, pop starlar, dans yarışmaları, güzellik yarışmaları ve bir yığın dizi.Bunların Türk örf ve adetlerine ne kadar uygun olup olmadığı izleyenlerin takdirine kalmış.Zaten bu tip programlara katılan, izleyen ve o tarz bir hayatı benimseyip, o şekilde yaşayanlara sözüm yok.Benim sözüm bütün vaktini televizyon yada internet karşısında bu tip programlarla geçirip sonra da dizlerine vurarak ar namus kalmadı diye ahlanıp vahlanan, vatan millet Sakarya nutukları atan zevata.Ahlak zabıtası sanırsınız mübarekleri.En çok onlar vatancıdır.Milletin bekası için can verirler.Ar, namus onlardan sorulur.Dine, imana, kutsal şeylere toz kondurmazlar.Zannımca en tehlikeli ve en çekinilmesi gereken insan tipidir bunlar.Çünki ne zaman ne yapacaklarını, nasıl davranacaklarını, ne düşündüklerini asla kestiremezsiniz.Kimsenin zorladığı yok, herkes dilediği gibi yaşamakta özgürdür ama, ille de derviş olacağım diyorsan, fikrin de,zikrin de bir olsun be kardeşim...

Ve inanç meselesi.Dinimiz sevgi, hoşgörü ve en önemlisi akıl dinidir.Her türlü hurafeye, zorbalığa ve zorlamalara temelden karşı çıkar.Din, herkesin gönlünce yaşayabileceği ama ders veremeyeceği, dilediği gibi ahkam kesemeyeceği bir olgudur.Hele ki, bilgisiz ve islamiyetin engin hoşgörüsünü içine sindirememiş insanların bu işe soyunması, faydadan çok zarar getirir.Kendini tebliğ konusunda vazifeli gören birinin tek yapacağı şey, anlatmak ve çekilmektir.Kimsenin kimseye not vermeye, inançlarını sorgulamaya, dışlamaya hakkı yoktur.Bu kavgalardan, küskünlüklerden, düşmanlıklardan başka bir şey getirmez.Herkes inancını dilediği gibi yaşayabilir.Ama kimsenin kendini cennetlik, başkalarını da cehennemlik görmeye hakkı yoktur.Elinde Endülüjans belgesi olanlar varsa bilemem...

Uzun lafın kısası, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu...

26 Temmuz 2009 6-7 dakika 9 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar