Farklı Edebiyat

Anlattığım bir hikayenin somut kahramanıydı bu zamir, hep kendimden bahsedecek değildim ya ondan da bahsetmeliydim. Beni zamanın hiç bilmediğim yanına götüren, sessiz ve macera dolu bir mekana, öylesine içten bir istekle... Derin bir hissiyatla...

Yolun en başında taraf seçme derdindeydi kalemim. Şiir yazsa ne ala, öykü yazsa pekala, deneme yazsa ne alaka! Kendi çemberimi kendim daraltırdım aslında. Yoğunluk verebilme duygusu, bendeki yazma isteğine denk gelirdi. Bir tarafa yönelebilmek, belki de çeşit çeşit taraflara sahne olmak. Seçimlerim benim hep yanımdaydı.

Tutkusu olduğum şeyler bile, bana zaman aşımına uğramış bir anıyı hatırlatırdı çoğu zaman. Aklıma gelen öyle fırtına sonrası sessiz bir oyundu ki, gözlerim fırlardı adeta utancından, kalbimin kırılması da cabası. Ellerimin titremesi, ayaklarımın sanki tonlarca yükü taşıyor gibi olması hep unuttuğum şeylerin bana geri dönüşü olmayan bir şekilde aksedilmesiydi. Kendime inanamadığım anlar aynaya bakardım. Ayna herşeyi apaçık gösterir. Ve bizim hangi yönde ilerlememiz gerektiğini bize içtenlikle hissettirirdi. Yazmak kesindi. Ama ne yazmak? İşte bu beni allak bullak eden tek soruydu!!!

Kağıdın kalemin varlığı benim için su'dan sonra ki en büyük hayat kaynağıydı. Beyaz olan yaprakların, benim tek dokunuşumla dolması. Kalemin renkleriyle siyah, mavi, mor, yeşil ne olursa olsun. Beyazın üstüne hepsi olurdu. Çünkü beyaz severdi renkleri. Çünkü üstüne hangi renk konarsa konsun, bilirdi hepsinin ayrı bir anlamı olacağını. Bilirdi, asla ama asla eski hallerine dönemeyeceklerini. Benim kalemimden çıkan kelimelerin bile bayazın üstünde ayrı anlam kazanacağını. Bilirdi elbet...

Şiir, benim hayat damarım. Birisi deseki bundan sonra şiir yazmak yasak. Herhalde bende onunla birlik yok olurdum. Biterdim sonsuza dek. Her bir mısranın içimde ayrı bir dokusu, ayrı bir hazzı vardı çünkü. İlmek ilmek işlenirdi sanki bitmecesine. Yazdıkça aşkla daha bir hislenir, durduramazdım kendimi. Hele ki sonraki okuma işi yok mu. Faklı bir okyanus tadı tadardım her defasında. Boğulmamak için okurken arada nefes alır, soluklanırdım. Çünkü okumak, başka diyarlara açılmaktı benim için.

Öykü, farklı kişiliklerin yaşamlarından kesitler sunmaktı insanlığa. Beni benden alan yönü, her okuduğumda yaşanmışlık hissi verirdi bana. Hele ki hayali kahraman sizin oluşturduğunuz kahramansa. Zevki ayrı bir hava katardı ruhuma. Kelimeler, evlerimizden alınmış, bizim insanlardan çıkmış ve ayrı dünyaların nimetlerinden bahsedilmiş bulut türüydü. Bulutların şekilleri bile farklıdır. Bu yüzden öykü şahısların can damarıdır. Ve eminim ki herkesin bir hayat hikayesi vardır. Benim gibi ve daha birçok anlattığım karakterler gibi.

Deneme, dünyaya faklı pencerelerden bakabilmekti. Camı açtığımızda soğuğun içeri girmesini bile kendi açımızdan kağıtlara dökmekti. İşte tam da bünyemizi, karakterimizi, bilgi hazinemizi dökebileceğimiz bir edebiyattı. Ruhun doruk noktalarında kendimize has duygular vermekti herkese. Benim kendi yanım, en rahat edebildiğim sevgi kucağıydı. Ve öyle de kalmalıydı.

Farklı damaklarda, aynı hissi tattırmaktı benim ki. Görüntüyü değiştirip, aynı içtenliği verebilmekti.

Hepsini yazmak ve anlatmak bir de anlaşılabilmekti. İşte bu en güzeliydi...

30.09.11

30 Eylül 2011 2-3 dakika 21 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (2)
  • 12 yıl önce

    konunun akıcılığını finalde toplamış ve damgayı vurmuşsunuz aslı olan yazmak yazdıklarının anlaşılmasını sağlamak olduğu gibi aslı olanda anlaşılabilmektir elbette .

    nice paylaşımlarda buluşmak dileklerimle aramıza hoş geldiniz İlknur hanım sevgiler.

  • 12 yıl önce

    ''Yazmak yaşam biçimidir''der çoğu yazarda. Bilgi ile dolmak, kulaktan dolma şeyler ile kafayı doldurmaktan her halükârda iyidir. Hani bilirsiniz meşhur bir laftır''Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz''derler, güzel de bir laftır. Okumak engelleri aşmaktır yeri geldiğinde, yatağından seller gibi taşmak, denizlere, engin denizlere ulaşmaktır. Şiir, deneme ya da hikaye ne yazarsanız yazın bu dünyaya birşeyler katıyorsunuzdur kendi bilgi ve kültür birkiminizden. Başkalarını okuyunca da okuduklarınız size birşeyler katıyor. Okumadan geçirilmiş bir günü kaybedilmiş bir gün kabul etmişimdir her zaman. Hapisnelerde ki suç işleyenlerin tahsillerine bakın, içlerinde yüksek tahsilli olup da cezaevinde yatanlar çok azdır. Birçok kişi şiiri duygu yoğunluğnun kağıtlara dökülmüş ifadesi olarak kabul eder. Oysa şiir duygu ve düşüncenin bileşkesidir kanımca, insan düşünmeden duygulanabilir mi? Genç şairler okumalı her zaman. Beş on şiir okuyup, belki daha da fazla, ancak bir tane şiir yazmalı ve şiirin yazıldıktan sonra bir bekleme dinlenme süresi olmalı, bazı kelimeler girmeli, çıkmalı, yeniden girmeli...Güzel bir yazı kaleme almışsınız İlknur hanım tebrik takdir ve başarı dileklerimle...👍