Futbol, Soru İşaretleri ve Türk Sendromu

“Yine olmadı, gece kâbusa döndü, galiptir bu yolda mağlup, İngiliz gibi başla Türk gibi bitir, yenildik ama ezilmedik, umutlar bir başka bahara kaldı, hakemi yenemedik…”

Bu ve bunun gibi daha birçok sözü seksenli ve doksanlı yıllarda yaşayan kuşaklar gazetelerin arka sayfalarından iyi hatırlayacaktır. Peki, bu manşetleri sizce sadece onlar mı anımsayacaktır dersiniz? İşte bunun cevabını vermek gerçekten zor olsa gerek. İşin aslına bakarsanız futbol tarihimizde bununla ilgili örnekleri de çoğaltabiliriz. Herhangi bir Avrupa maçında hezimete uğrayan rakip takım, stadı boynu bükük bir şekilde terk ettiğinde ertesi gün boyalı basının spor sayfalarında “Avrupa aslanı kükredi, kartalın pençesi ağır geldi, kırk yıllık tarih fenerle oldu mazi(Fenerbahçe-m.anu maçı),nerede kalmıştık, hani şu çılgın Türkler” gibi… Manşetleri görmemek zor olmasa gerek.

Galatasaray ve Fenerbahçe’nin en son oynadığı Avrupa maçlarında gene o bilindik senaryo yok muydu? Ne zaman umutlansak ne zaman galiba bu sefer olacak desek hep karşımıza kendimizin ürettiği suni engeller yığını çıkmıyor muydu? İşte biz bu engeller yığınını yıllardır bir kambur gibi taşımamış mıydık? Galatasaray’ın eski antrenörlerinden J.Derwal bir röportajında ‘Türkiye de altmış beş milyon antrenör var’ derken acaba neyi kastediyordu? Peki, Fenerbahçe’nin eski antrenörü Hiddink yazdığı hatıratlarında ‘Her yönetici bana sigara paketi kâğıtlarına sahada görmek istediği kadroyu yazıp gönderiyordu…’ derken sizce yaşadığı bu durumu sadece kitabında hoş bir anı olsun diye mi kaleme almıştı? Peki ya televizyon karşısında oturup bu ne biçim kadro diye küfredip eleştirenlere ne demeli… Ya tribünden takımının antrenörüne gereksiz yere haykırıp baskı yapanlara, zamanında futbol yıldızı olup şimdi fildişi kulelerden ahkâm kesen o eski futbolculara, kendisini spor yazarı olduğunu zannedip skor yazarlığı yapan o sözde Robin hood’lara ne demeli. Daha dün gibi hatırlayacağımız 2002 dünya kupası. Milli takımın başında bulunan Şenol Güneş’i turnuva esnasında başarılı sonuçlar almasına rağmen medyanın birçok kesimi onu günah keçisi ilan etmemiş miydi? Okuduğu kitaptan tutunda giydiği takım elbiseye… Hatta ve hatta çorabının rengine kadar eleştiren o cellâtlara ne demeli? Ülkemize dünya üçüncülüğü sevincini yaşatan “o” Şenol hoca, masa başında oturup sırtından para kazananlara ve kaleminden mürekkep yerine kan damlayan silahşorlara cevap olarak: ‘Biz ışığı önümüze tutun diyoruz ama siz gözümüze tutuyorsunuz’ demiş ve sözüm ona kendilerini basının duayenleri olarak görenlere veryansın etmemiş miydi? Bu yaşadıklarımız sadece yakın tarihimizden küçük bir süreci gösteren kesitti. Tabi şunu da unutmamak ve eklemek gerekir ki bu ve bunun benzeri hadiseler belki birçok ülkede yaşanıyordur…

Hâsılı hiçbir ülkede bizim memleketimizdeki kadar… futbol bilgisine sahip antrenör, yönetici, yazar, çizer, fanatik ve taraf olanı yoktur. Bu sadece bize has bir özellik olsa gerek. Peki sizce biz bu yaşananlara Türkçe karşılığı hastalık tablosu olan sendrom terimini kullanır ve kendimize özgü olduğu için bu duruma Türk sendromu teşhisini koyarsak çok mu ileri gitmiş oluruz acaba? Ne dersiniz… Kim bilir…

Eee şimdi tam olarak nerde kalmıştık.,. Hah… Ah be Daum son dakikalarda Emre’nin yerine C.Baroni alınır mı? Nasıl 1–0 ödeyken defansa çekilirsin Bilmez misin be adam geri çekilen gol yer. Deplasmanda da Deniz rakibe asist yapmasaydı şimdi bizde bu denizde boğulmazdık… Peki ya rijkaart senin yaşın kaç ki antrenörlüğün ne olsun… Bak görüyor musun gene kaptırdık kendimizi... Eee boşuna dememişler insanoğlu nisyanla beşerdir diye… Bu devranın da modası böyle işte… Hâsılı laf! ürür… O kervanda da ancak peynir gemisi yürür…

12 Haziran 2020 3-4 dakika 1 denemesi var.
Yorumlar