Fuzuli Kazana Düştü

Gel dedim.

Yüreğime aslını göstermek için gel. İçi talan sureti yalan olmuş, sireti riya dolmuş beytimin nurunu yakmak için gel...

Beyitlerle gel.
Kelam olup gel.

Gel ki...
'Dost bi perva felek bi rahm devran bi sükun
Dert çok hemdert yok düşman kavi tali' zebun' *

Gel dedim.

Hamzanın kılıcından keskin kelamınla gel. Zeydin sedasından yanık âh u zâr eyle gel.Süleyman'dan Belkıs'a mektup taşıyan Hüdhüd ile gel. Sözler düğüm düğüm yığıldı derûnuma hokkanda bıraktığın kaleminle gel. Devşirelim Füsusül Hikem'inden Muhyiddin'in "Şın"larını...
Yokluktan gayrı bizde olan neyi sunalım Rabbimizde olmayana...

Gel ki...
Açalım ey yüzü gül şahs-ı yarana kitabâsâ(!)

Gel ki...
'Allah rızası için oturalım şuraya
Ve hazin hikayeler anlatalım ölmüş krallara dair'(!!)

Göründü karşımda şairler sultanı Fuzuli, ve tatlı bir bakışla söze başladı.

Kah Leyla olup söyledim kah Kays olup inledim.

'Bende Mecnundan füzûn aşıklık istidâdı var
Aşıkı sadık benim Mecnunun ancak adı var'

Ol sırr-ı nihan bilinsin deyü Kürre-i arz-ı rûz-i ceza eyledim. İşte geldük divane ne söylemek dilersün?

Vuslat, dedim, sessizce, Kays da erip visale gönlü abâd olaydı.Eliyle bir işaret etti ve dedi: Sen anlat Nedim, divaneye gülşengi!

' Bugün bir mahrem-i esrar yâr-ı nüktepiradan
İşittim kim sayıp uşşakını, ey şuh-u siminten
"Nedim-i zare benzer aşıkım yoktur" demişsin sen
Efendim işte vardır: ben esirin, ben giriftarın'**

Aç da kulaklarını iyi dinle divane gönüllerin kangısı vuslattan abâd olmuş.

Nedim gülşeninden bir gonca gül daha sunarak aşık olduğu güzelleri kucaklayıp, sevgilinin mahrem yerlerini öpmek isteğinin gönlü abâd eden değil, harab eden cismani bir lezzet olduğunu mu terennüm etmek istemişti? Elbette hayır.

' Sabâ ki dest ura ol zülfe müşg-ü nab kokar
Açarsa ukde-i pirahenin külab kokar

Ne berk-i güldür o leb çiğnesem şeker sanırım
Ne goncedir o dehen koklasam şarap kokar' ***

Bir gül kokusu sardı gazelin esrarıyla etrafı dediğim anda Ahmet Nedim Efendi'nin o ısdırap dolu sesi yüreğime giryân oldu.

'Yine oldum esiri ah bir şuh-u sitemkârın
Ki dilber sevmemiş bilmez belasın aşık-ı zârın

Ne kafirliklerin gördüm ben ol siyehkârın
O ebrunun o zalim gamzenin ol çeşm-i mekkârın'****

Anladın mı? Divane vuslat cismani değil görmek görüşmek değil,bulmak kavuşmak değil. Visalin zevkini hicranın elemine gizledik. Ta ki sevinçler kedere mahkum olsun. Aşık maşukta değil, aşkında meftun olsun. Aslını arayan aşık yaksın...Yaksın da gönül ateşlerini ayrılık odun olsun. Aşık pervane olsun... Atsın... Atsın da kendini cehennem kazanına görsün Fuzuli gibi nice kâşaneleri...


Açıklamalar:

*Dost pervasız, felek merhametsiz,devran sükunsuz, dert çok,dert arkadaşı yok, düşman kuvvetli tali' aciz.

**Bugün sırlar bilen nükteci bir dosttan işittim. Ey gümüş tenli,sen aşıklarını sayıp "Dertli Nedim'e benzer bir aşıkım yoktur." Demişsin. Efendim,işte vardır:Ben esirin, ben tutkunun.

***Meltem o saçlara el dokundurdukça saf misk kokar;gömleğinin bir düğmesini açacak olsa gül kokar o dudak ne gül yaprağıdır şeker sanırım o ağız ne goncadır koklasam şarap kokar.

****Ah! Yine zalim bir şuhun esiri oldum. Hiç güzel sevmemiş, dertli aşıkın çektiği belayı bilmiyor.O kara işli zülfün, o kaşın, o zalim gamzenin,o aldatıcı gözün, ne kafirliklerini gördüm.

(!) : 'Açılma ey yüzügül şahsı nadânâ kitabâsâ' aslıdır
(!!) : Shakespeare

20 Temmuz 2010 3-4 dakika 7 denemesi var.
Yorumlar