Gamzeli Şafak - 5

...
İnsanları seviyordum ve insanlığa da saygılı biriydim. Çevremdekilerle asla uyumsuzluğa düşmezdim. Aklına esen her şeyi yapan biri de değildim. Çekişip münakaşa etmezdim. Çekişip münakaşa edenleri de pek sevmezdim. Bana farklı veya ters gelen görüşü dinlemesini bilirdim. Dinlediklerimden kendime faydalı olabilecek düşünceleri almaktan asla çekinmezdim. Aynı zamanda iyi bir dinleyici olduğumu, yeri geldiğinde konuşmaktan da çekinmeyen biriydim. Ama yine de hala çok hamdım.

Okumayı seviyordum. Etrafımdakilerin bakışlarına ve davranışlarına hiç aldırmayacak kadar çok seviyorum. Ruhumu ancak okuyarak doyurabiliyordum. Görüp ve okuyup bilemek, bildiklerimi bilmeyenlerle paylaşmak onur ve kıvanç veriyordu. İlim ve marifetle elde edilecek payelerin, başka yollardan elde edilenlerden çok daha iyi ve uzun ömürlü olduğunu biliyordum. Fark edecek kadar da şuurluydum. Zaman zaman her şafak vakti duygulanıyordum.

Her şafak vakti Müslüman'ın kalkma, yıkanma, abdestini alma, Allaha yönelme, neşe ve ümidin başladığı anıdır. Hayatımıza sokulan yeni yaşam şekliyle gecelerin ilerleyen saatlerine kadar ayakta duranlar fecri ve fecrin sırlarından haberdar olamayacaklardır. Fecir, artık birçokları için gecedir. Ki onlar fecri yorgun ve yılgın horozlara terk etmişlerdir. Hakikatte ise sabah hayatın inkişaf ettiği zaman, ilahi nurun yayıldığı andır. Sabah maişet kapılarının açıldığı, rızkların dağıtılma vaktidir.

Sabah bize, doğumu, ana rahmine düşmeyi, ilkbaharı, müjde, sevinç ve süruru dünyanın ve kâinatın yaratılışını, ilahi esrarı anlatır. Öğle vakti gençlik ve olgunluğu, diğer adıyla yaz mevsimini temsil eder. İkindi güz mevsimi olan sonbaharı, ihtiyarlığı ve dünyanın geçici olduğunu... Akşam canlıların hayatlarının son bulmasını, ölümü ve kıyamet hadisesiyle son bulmayı... Gece kabir hayatını ve Allaha muhtaç olmayı söyler... Nasıl ki her gecenin bir sabahı, her kışın bir baharı varsa dünyadan sonraki hayata işaret eder... Fark edip anlayabilenlere ne ibretler sunar.

Puslu havayı ancak ondan menfaatleri olanlar sever. Son yüz yılını inkılâp ve darbelerle geçiren Türkiye'de insanların kafaları karmaşıklıklarla ve çözümsüzlüklerle meşgul ve işgal edilmiştir. Karmaşıklılardan ve çözümsüzlüklerden hep kendilerine iktidar yontmayı başarmışlardır. Mevcut iktidarlarını korumak için her şeyi mubah görmekte, hatta sayısız zulme başvurmakta, devlet ve millet mülkü üzerinde sayısız pisliğe imza atmaktadırlar. Hep pembe umutlar dağıtarak getirtilenler biraz daha işleri karıştırarak büyük bir yenilgi ve yanılgı içinde bulundukları yeri terk etmişlerdir.

Büyük iddialarla sahneye çıkanlar, geride bu millete yığınlarla hüzünler ve gözyaşları bağışlamışlardır. Daima sahnenin gerisinde tutulan bu milletin istemediği kararları, bu milletle rağmen alınmış ve zorla dayatılmıştır. Hak olan cennet ve cehennemin ikisine de adam lazımdır. Biliriz ki cehennemin ateşini ancak gözyaşı söndürdüğü gibi zulüm ateşini de umumi gözyaşları tersine çevirir.

Türk ve İslam âleminin içine düştüğü zillet, ağlaşmayı ve uğraşmamayı bilmemesindendir. Akıllar dumura uğramış, kalpler katılaşmıştır. Göğün ağlamasıyla nasıl yer gök sevince gark olur, katılaşan toprakları hamura çevirir, yüzünde çiçekler ve güller açtırırsa; gözyaşı da katılaşmış ve sönmemiş kalpleri öyle yumuşatır. Ağlamayan gökteki bulut nasıl kasavet verirse, Bu gün Türk ve İslam âlemi hala karanlık ve kasavet altındadır. Gözün yaşı özün yaşıdır. Özün yaşı öze dönmek için gereklidir.

Bitkiler, hayvanlar ve insanların gülmek için gökyüzünün ağlamasına muhtaçtırlar çünkü yeryüzü onunla hayat bulmaktadır. Necip Fazıl şiirinde: ?Ağlayın su yükselsin, Belki kurtulur gemi... Anne seccaden gelsin. Bize dua et e mi??derken aynı şeyleri söylüyordu. Gözyaşların yükselen sularında Gamzeli Şafaklara yelken açmak fırsat ve imkânı olacaktır.
...
Ankara-310706

06 Ağustos 2009 3-4 dakika 7 denemesi var.
Yorumlar