Gecekondu

....yıllar sonra anlayacaktım oturduğumuz mahallenin ,çocukluk ve gençlik yıllarımı geçirdiğim bölgenin bir " gecekondu " mahallesi olarak niçin anıldığını, aslında çok şeyin farkında olmadan büyüdük biz,o güzel çocuk günlerimizde kendimizi ve ailelerimizi hiç küçümsemedik,kenar mahalle,varoş,gecekondu,şehir dışı...vb tanımları hiç umurumuzda değildi , zaten üzerinde durup kendimize bunalım yaptığımız bir konuda da değildi bu , evet bir gecekondu mahallesinde büyüdüm ben , bir gecede yapılan evlerin yani bir gecede toprağın yüzeyine kondurulan evlerin birinde büyüdüm ben, ev ev inşa edilerek bir sır gibi,gizemli ve sssizce çoğalan evlerin bir araya geldiği mahallenin çocuğuyum ben , her anısı yazıldıkça insanın geriye dönüş yapmak istediği güzelliklerle tanışacağımız şirin bir mahalleydi doğup büyüdüğümüz mahallemiz.....ah evet , bir gecede konan evlerin çocuklarıydık biz , yıkıcı baskınlarından kurtulan veya kurtulamayınca yıkılıp yıkılıp yeniden kondurulan evlerin çocuklarıydık ...ama hiç yüksünmedik , yani bir eziklik bir dışlanmışlık ötekileştirme gibi hiç bir his geçmedi içimizden ve dışımızdan , bilmiyorum şahsen ben böyle bir muamele çevremde görmedim o yıllarda , bize kimse yukarıdan bakıp küçümseme tripleri yapmadı veya bizler bunu göremeyecek kadar temiz ve iyi niyetli bakıyorduk hayata ve çevreye, bizim beştepe mahallesi şehirden gelenlerin bile hayran kaldığı kıskançlık beslediği güzellikteydi , çünkü tek katlı bahçeli ve bahçeleri meyve ağaçlıydı , çocukları daha sıhhatli , neşeli , mutlu ve özgürdü , hayata erken açılmış , çabuk sosyalleşmiş olarak büyümüşte küçülmüşlerdik biz...yıllar yılları kovaladı , yazacak,konuşacak çok şeyimiz oldu , keşke yeterince dile getirebilsek, ben sondan başlayarak ifade etmek istiyorum ki ,gecekondu evimiz ve diğer gecekondu mahalle evleri ,istimlak edildi,işin inceliğini hiç bir zaman anlayamadığım bir değişim,dönüşüm yaşadık bir gün , herkes etkilendi herkes ne olduğunu tam olarak anlayamadı bile ,her ne ise evimiz gitti,ve o güzelim tek katlı evimizi , villalara değişmek istemeyeceğim gecekondu evlerimiz elden çıkmış yerle bir olmuştu, bin acı gözyaşları dualarla bir gecede kondurulan evlerimiz gitmiş, yerlerinde şimdi başka binalar,yeni şekil ve şehirler,yabancı evler ,tanımadık yüzlerle dolu binalar geldiler,ne garip ama bu hep böyledir büyük kentlerde,bu kaçınılmaz son ,kentin kirli ve çıkar ilişkileri veya adaletsiz uygulamaları uğruna her zaman yaşanmıştır.., size mahallemizden kesitler aktarmak isterim , mesela , evimizin bahçeler , baharın gelişi ile bir gelin gibi süslenirdi , o erik ve kiraz ağaçlarının beyaz çiçekleri , dalların yemyeşil gülücükleri , toprağın yeşil otlar ve renk renk çiçeklerle sevinçli kokusu , çocukların evlerinin önünde üzeri sana yağı sürülmüş ekmekleriyle , burun farları açık gözleri ıslak fakat sağlıklı gürbüz görünümleri , pencereden pencereye komşuların seslenişleri , bakkala gönderilen çocukların aklının sokaklarda kalışı ve kuşların cıvıldaşmaları daha binlerce hatırası ile mahallemiz beştepe o yılları ile nasıl zihnimizden çıkar gider ki , kimi evlerimiz solgundu , evet mahallemizin fakirliği ve imkansızlıklar içinde kıvranan güzel insanlarımızın bazılarının evleri solgundu , badanası ve yapılışı ve duruşu her hali ile oldu bitti gibiydi , yüzleri gözleri solgundu çocukların gıdasızlık bedenleri , soğuk havaların merhametsizce çizdiği yüzleri , hatta anne-babalar bile solgun bakıyorlardı , parasızlık yüzünden her salı pazarı kıt kanat elinde avucunda olan kadar alış veriş yaparlardı , alamadıkları ne çok güzel meyveler pahalıydı , neredeyse ölü bir dağ gibi bakarlardı yetişkinlerimiz , kimi gözyaşları ile acılı günleri de gördü mahallemiz...evleri ve bahçeleri omuz omuza duran o bir gecede konan , gecekondu olarak anılan mahallemizin ara sokaklarından ana caddelerine kadar güven ve huzur doluydu , özellikle seyyar satıcıların bizleri hiç yalnız bırakmayan çığırtkanlıkları festival havasına sokardı , özellikle kavun karpuz mevsiminde kamyonetlerin satış rekabetleri , domates,salatalık, biber ...vb gibi ürünleri satanlar pazar ihtiyaçlarını yapamayanlar için bir fırsattı , fakat biz çocuklar en fazla dondurmacıların geçişleri ile daha çok mutlu olurduk ...mesela başka bir anı , bütün bir mahalle , T.V seyretmek için haftanın belli günlerinde belli yerlerde kurulan bu sihirli kutunun ekranına kilitlenirdi, o ilk çıktığı siyah beyazlı günler , hiç unutmuyorum Haşim bakkal amca hemen dükkanın önündeki yüksekçe duvarın üzerine irice bir Televizyon (Gurindig) yerleştirirdi,duyan gelirdi haberini alıp ta gelmeyen olmazdı sanki ,akşam belli bir saatte açılırdı bazen açılması gereken saatte açılmazdı ama biz beklerdik,nasıl da merak eder beklerdik hem , o TRT yazılı beyaz ekranı dakikalarca seyreder , bir kıpırtının,bir sesin ve görüntünün çıkmasını kaçırmamak için kutsal bir görev gibi yerimizi terketmezdik, gong vurulur nefesler kesilirdi ,istiklal marşı okunmaya başladı mı açılıyor demektir,dikkat kesilirdik ,inanılmaz bulurduk dikdörtgen kare karışımı bir kutu içinde ses ve görüntü ve olaylar,filimden haberlere,eğlence programlarından futbol maçlarına kadar,siyah beyaz bu televizyon seyretme rüzgarı herkesi etkiliyordu ,evlerine alanlar ne şanslıydı ,şanslı mıydı şansız mıydı doğrusu kimse bilmek istemezdi ,' tele misafir ' kavramı o yıllarda çıkmıştı,kimin yakını televizyon aldıysa o belli günlerde televizyon seyretmek için cumbur cemaat doluşurduk , hay sağ olası Niyazi abi,güzel insandı iyi bir dost ve rahmetli babamın çok sevdiği insandı,ilk o almıştı televizyon,sık sık gider olduk ,o televizyon akşamlarını çok sever olmuştum.,..sahi nasıl seslenirdi seyyar satıcı mahallemizin sokaklarında dolaşırken , dört tekerlek üzerine tezgahını süren adam nasıl bağırırdı hatırlayamadım şimdi , hani naylonca her türlü mutfak malzemesi olan , her neyse arada bir geçseler de mahallenin kadın ve çocukları için bir eğlence olurdu, başına toplanır evin ihtiyacı nispetinde renk renk naylon leğenler,maşrafalar,mandal ve tabaklar,kaseler...vb, biz çocukların gözü küçük naylon arabalar ve oyuncaklarda olurdu , annelerimiz veya ablalarımızı çekiştirir illa o sarı renkli veya kırmızı renkli taksiyi,veya kamyonu , ya da uzun bir sopaya bağlı tek tekerlekli oyuncak üzerinde dururduk , ya,sevinerek ayrıldığımız oldu , ya da iki gözü iki çeşme salya sümük huysuz çocuk olduk , aslında bizim gibi gecekondu mahallelerin bariz özelliğidir seyyar satıcılar, kah yoğurtçuuuu !! diye seslenen satıcılar , kah süüütttt !! cüüüü diye seslenen satıcılar, giderek sayıları arttı tabi , seyyar manavcılar çıktı sonra , bir kamyonetin arkasında soğan,patates,domat,biber,patlıcan...vb , ama en ...en heyecanlı olanı dondurmaaaa kaymaaakkkk !!! sesi ile sokağa fırlamamız, o klasik dondurma arabası bugün bile gözlerimin önünde , yazık parası olmayıp alamayan çocukların , dondurma alıp ta göstere göstere tadına bakanlara bakıp kalmaları , gözleri ile nasıl bir iştah ve açlıkla kıvrandıklarını unutamam , keşke parası çok olan komşularımız ve abilerimiz olsaydı da biz çocukların hepsine dondurma ısmarlasaydılar...şimdi düşünüyorum da çocukları sevindirmek kadar büyük bir güzellik daha düşünemiyorum ....işte böyle , yazılacak aslında ne çok hatıra var ama şimdilik bu kadar ...

19 Aralık 2015 6-7 dakika 164 denemesi var.
Yorumlar