Geçmişten Geleceğe Kozayağı Köyü Bölüm 1

GEÇMİŞTEN GELECEĞE
KOZAYAĞI KÖYÜ

YAZAN: İRFAN ÇELİK

İRFAN ÇELİK KİMDİR?

Ankara ili, Akyurt ilçesi, Kozayağı köyünden 20-02-1965 Kalecik doğumludur.
Kozayağı köyü, Dede sülâlesi'nin, İbişgil-Abduramangil sülâlesinden Muharrem ve Ayşe Çelik'in oğludur. İlk okulu köyünde okumuştur. Lise mezunu, evli, iki çocuk babası, bir tane torunu vardır. Çocukluk ve gençlik yılları Kozayağı Köyünde geçmiştir. Askerlik görevine başlamadan 1984 yılında şoförlük mesleğine başlamıştır. Askerlik görevini tank onbaşı, tank şoför olarak yapmıştır. Askerlik görevi bittikten sonra yine şoförlük mesleği ile ekmeğimi kazanmaya devam etmiştir. Otuz yıldır Ankarada bir hat minibüsünde şoför olarak çalışmakta ve halâ çalışmaya devam etmektedir. Bağkur emeklisi olup, Ankara da ikâmet etmektedir.
Boş zamanlarında tarih ve kültür araştırmaları yapmaktadır. Şair olarak değil ama tarih ve kültürümüzü şiir diliyle anlatmaya çalışarak şiir yazmaya başlamıştır. Bazı şiirleri çeşitli dergilerde yayınlanmıştır. Yine bazı şiirleri, Şiirkolik Şairler Antoloji -2 de, Türk Dünyası Şairleri Şiir Antolojisinde, Avrasya Şairleri Şiir Antolojisinde, Atatürk ve Çanakkale Şiir Antolojisinde, Dem Vakti 3 şiir Antolojisinde, İzmir Yürekli Şiirler şiir Antolojisinde yayınlanmıştır. Şiirlerinin tamamını internette çeşitli sitelerde yayınlamıştır. Bazı şiirlerinin müzikleri yapılmıştır. Ankara Kültürü Seğmenlik geleneğine bir dernekte, yönetimde bulunarak ve seğmen olarak dokuz yıl hizmet etmiştir. Halen Atatürk'ün direktifleri ile kurulan Ankara Kulübü'nde üyeliği devam etmektedir. Son olarak köyü için bir kitap çalışması başlatmış ve tamamlamıştır.

ÖNSÖZ

Bismillahirrahmanirrahim

<;<;Bilmez misin ki, gerçekten göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Sizin Allah'tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur>;>; (Bakara süresi 107.Ayet). Yüce Rabbimden doğruları yazdırmasını ve bu yaptığım çalışma da Rabbim'in bana yardım etmesini, Yaratıcımız olan Yüce Allah'tan dileyerek, Rabbimin yardım edeceğine sonsuz inanarak ve güvenerek;

Peygamber Efendimiz'in <;<; Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir >;>; Hadisi Şerif'inden yola çıkarak;

Hz.Ali Efendimiz'in <;<;İnsanlara faydası olmayanı, ölülerden say gitsin>;>; sözünü örnek alarak;

Köyümüze bir hayrım dokunur mu, insanlara faydalı olabilir miyiz düşüncesi ile...

Köyümüz Kozayağı'nın tarih ve kültürü hakkında yaptığımız çeşitli araştırmalar ve köyümüz insanlarının verdiği bilgiler ile eskiden günümüze doğru yaşana gelen, bir çoğunun unutulmaya yüz tuttuğu, örf, adet, gelenek, görenek, kültürümüz le ilgili köyümüz hakkında bir kitap çalışması başlattık. Elbette Kozayağı köyü hakkında burada yaşayan insanlar da, Kozayağı köyü ile ilgili bilgiler mevcût. Bu bilgilerin bir kısmı rahmetli olan büyüklerimiz ile mezara gitti. Köyümüz adına böyle bir çalışma bundan otuz, kırk yıl önce yapılsa idi, köyümüzün geçmişi ile ilgili daha çok bilgiye sahip olabilirdik. Bizde ne kurtarırsak kâr diyerek, köyümüz , kültürü, yaşam şekli, şehitleri, gazileri ve sülâleleri hakkında bilgisi olanların bildiği bilgileri toparlayıp birleştirerek, kitap haline getirmeye çalıştık. Gelecek nesile yararlı olabilmek adına, Kozayağı köyü'nün geçmişini geleceğe aktarmak için yaptığımız bu çalışma da unuttuklarımız, hatalarımız, eksiklerimiz de olabilir. Yine de yararlı olabilmek ümidiyle...

Bu çalışmamızı siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz.


BU KÖY BİZE GÖRE GÜL KOZAYAĞI

Yaylası otlağı bıraktı anı
Ardı İdris dağı tepe üç yanı
Konar göçerliğin gelince sonu
Sürdük sürüleri yol Kozayağı

Kaba çalı önü ilk konak yeri
Çadırların içi hep öte beri
Burayı yurt seçtik dönülmez geri
Bizi toprağına al Kozayağı

Su getirmek için çıktık çadırdan
Aşağıya doğru indik bayırdan
İçme suyunu biz aldık Hıdır'dan
Hıdır'ın suyu bir bal Kozayağı

Önce yedi kişi geldik yerleştik
Bir köy olmak için bizde birleştik
Sonra gelenlerle daha gürleştik
Bu köy bize göre gül Kozayağı

Köy çayına suya iniyor davar
Hıdır çevresinde yaşayanlar var
Biz geldik onları başından savar
Seni sevmeyeni çel Kozayağı

Şar şarın üstünde papaz taçları
Ambar kayasında gördük haçları
Ormana dönüşmüş koz ağaçları
Artık Türk'ün yurdu ol Kozayağı

Çakallık yapanlar yatmış ininde
Ekmek aş yemişler köyün önünde
Senden olan bizler şimdi yanında
Gözlerinden yaşı sil Kozayağı

Derdin varsa olur bizim derdimiz
Döşek olsun sana pala pırtımız
Senin ile yere gelmez sırtımız
Seni biz çok sevdik bil Kozayağı

Doğal kaynak suyla akar bunarlar
Susayan suyundan içip kanarlar
Kanat çırpan kuşlar suya konarlar
Başka bir köy bize çöl Kozayağı

Toprağını işler çiftler süreriz
Bosdan sulamaya bendler gereriz
Gelen konuklarla dürüm düreriz
Katığını dosta böl Kozayağı

Selden çay bulanmış kükrüyor dere
Evler uçtu yükü vurduk semere
Yol göründü Dişli denilen yere
Sende bizim ile gel Kozayağı

Seni bırakmadık sende bizleri
Uzun bir yaşamın kaldı izleri
Dişlide görsende yeni yüzleri
Adın ile burda kal Kozayağı

İrfan diyor can, kan köye kaynadı
Acılar olunca dertler kanadı
Düğünde bayramda efen oynadı
Halkın ile huzur bul Kozayağı

02-04-2015 Yazan: İrfan Çelik.


1. BÖLÜM


KOZAYAĞI KÖYÜ VE KÖYÜMÜZ TARİHÇESİ HAKKINDA BİLGİLER
Kozayağı köyü, Ankara Çankırı yolu üzerinde, Ankara'ya 52 km, Akyurt ilçesine 14 km uzaklıkta olup, Ankara'dan Çankırı istikametine giderken, Çankırı yoluna 1 km uzaklıkta, Çankırı yolunun sağ tarafındadır.
Hane sayısı olarak evlerin kapı numaraları sayısına bakıldığında 195 hane görülmektedir. Nüfus olarak 2010 nüfus sayımı verilerine göre 141 kadın, 121 erkek nüfus olarak belirlenmiştir. Köyün nüfusu kış aylarında azalarak, yaz aylarında artarak mevsimine göre değişebilmektedir.
Kozayağı köyü bir orman köyü olup, karasal bir iklime sahiptir. Köyde meşe korulukları bulunmaktadır. 1170 m rakım yüksekliğindedir.

Kozayağı köyü ilk yerleşim yeri, kuruluşu çok eskilere dayanan, İdris dağının son eteklerine kurulmuş doğusu, batısı ve güneyi tepelerle çevrili, kuzeyi yani ön kısmı açık şu anda yaşayan insanlardan öncede yaşamın olduğu, şimdi yaşayanların son olarak değişik sülâleler den gelip yerleşerek yeniden hayat verdiği, yakın zamanda köyde olan heyelan nedeniyle yer değiştirerek bir km den biraz fazla Kabalma (Kaba Elma), Dişli mevkiine yeni yerleşim yerinin kurulduğu, köyün isminin yine tarihi adıyla Kozayağı olarak kaldığı bir Anadolu Türk köyüdür.
Kozayağı köyünün asırlarca bağlı olduğu, Ka'lacık (Kalecik) ilçesi ve civarının M.Ö 4000 yıllarına dayanan tarihi ve yerleşim yeri olarak kullanıldığı, (Kaynak:www.kalecik. gov.tr internet sitesi) göz önüne alınırsa;

Köyümüz Kozayağı'nın arazisinde çıkan çanak, çömlek kalıntıları, ufak tefek çıkan tarihi eserler ve Atinni'de bulunan At ini (tombak in), cami ini, yazı dikmenliğinde bulunan Kazan ini, yine cami ini gibi mağaralar ve yer altı temellerinden anlaşıldığı üzere, Kozayağı Köyü'nün Bizans dönemi ve öncesinde yerleşim yeri olarak kullanıldığını anlamaktayız. Atinni, Ören, Asarcık, At pazarı, Gavur kalesi denilen mevkiler, bu bölgelerde o dönemlerde yaşamın olduğuna bir işarettir. Bu konuyla ilgili Remzi Çulha'dan gelen bir bilgiyide paylaşalım. Remzi Çulha ilkokul 4. sınıfa gittiği yıllarda mal güderken Asarcık'ta bir tane altın bulur, verdiği bilgiye göre altının üzerinde üç tane papaz resmi vardır. Altını abisi Yüksel Çulha Ankara'da müzeye götürür teslim eder. Müze götürülen tarihi eser karşılığında, bir miktar para verir.

Türkler Anadoluya geldikten sonraki dönemde, Kozayağı köyü 1530 Osmanlı tahrirlerinde (kayıtlarında) Kengiri (Çankırı) sancağına bağlı Ka'lacık (Kalecik) kazasına bağlı olduğu kayıtlıdır.: Koz-yağı k. [Koz-ayağı k.], bk. Koz-yağı k., Kal‘acık kz. Koz-yağı k., Kal‘acık kz.: 745. Kaynak:(Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü 438 numaralı Muhasebe-i Vilayet-iAnadoluDefteri Sayfa:128).
1891 yılında Kalecik Kozayağı köyününde içinde bulunduğu 126 köyü ile Çankırı sancağından ayrılıp Ankaraya bağlanmıştır. Milli mücadele de İnebolu, Kastamonu, Ankara hattında yolcu konaklaması ve güvenlik için çok sayıda han, otel ve karakol bulunmaktaydı. Bunların bir kısmı o dönemde yapılmıştır. Bu hattın son dört noktası şöyle sıralanmaktadır. Hacıbey, Kalecik, Yeni Han ve Ankara Taş Misafirhanesi. Kaynak: (Çeşitli Salnamelerde ve Araştırmalarda Kalecik ve Tarihi.Mehmet Özkan). Bu kaynaktan da anlaşıldığı gibi köyümüzde bulunan Yeni Han da bu noktalarından birisiydi. Bu yol güzergâhının adı İstiklâl yoludur. İstiklâl yolunun Kozayağı köyü Yeni Han noktasında o gün için yaşayan atalarımız Kozayağı köylüler, gelen giden askerlere, yaralılara, silah sevkiyatı yapan görevlilere her türlü yardımda bulunmuşlar, vatanın düşmandan kurtarılması aşamasında üzerlerine düşen görevi yerine getirmişlerdir.

KÖYÜMÜZÜ İLGİLENDİREN OSMANLI ve CUMHURİYET DÖNEMİ BAZI TARİHİ ARŞİV BELGELERİ


1- Köyümüzün Hicri 1233 Miladi 1817 yılına kadar Tokat'taki Gülbahar Hatun vakfına kayıtlı olup vergisinin buraya gittiğidir.
Tarih: 23/Ş /1233 (Hicrî) Dosya No: 167 Gömlek No: 8317 Fon Kodu: C..EV..Tokad'taki Gülbahar HatunVakfı'ndan Çankırı'da Tohat, Yüklü, Gölas ve Kalecik'te Göl, Koramaz, Kozayağı ve sair köylerin muafiyetleri. Bu belgedende anlaşıldığı üzere Hicri1233 Miladi 1817 tarihinde vergiden muaf olduğunu anlıyoruz.

2- Tarih :29/L /1257 (Hicrî) Dosya No : 89 Gömlek No : 5368 Fon Kodu :C..ADL.
Kalecik kazasına tabi Kozrayağı köyünde kardeşini öldüren birinin büyük vereseleri diyetten vaz geçdiklerinden küçük varis için beş sene prangalı çalışarak yevmiyesinden bir kısmının biriktirilmesi. g.tt. (Detaylı açıklama yapılmamış)

3- Tarih :11/Za/1321 (Hicrî) Dosya No : 2264 Gömlek No : 169797 Fon Kodu : BEO Kozayağı karyesinin muhtarı ile on bir refiki tarafından Kengiri merkezinden çekilen telgrafın tahkiki. (Ankara). (Burada konunun ne olduğu açıklanmamış.) Burada ki Hicri 1321 tarihi Milâdi 1903 yılıdır.

4- Tarih :12/1/1965 Sayı :4173 Dosya :10680 Fon Kodu :30..18.1.2 Yer No :183.2..5.
Ankara ilinin Kozayağı köyünde yer kaymasına maruz oldukları anlaşılan 76 ailenin Kaba Elma mevkiine iskanları ile bu ailelere yapılacak konut inşaat yardımları. (Köyümüzün heyelan nedeniyle eski yerleşim yerinden şimdiki yerleşim yerine iskanı için çıkan karar).
Kaynak:(Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü.Katalog tarama bölümü.)

Köyümüz Kozayağı, eski yerleşim yerinde meydana gelen, Sarıbaşgil'den Mehmet Sarıbaş'ın eşi Mavı teyze ve iki çocuğunun da öldüğü heyelan nedeniyle; yukarıda kaynağını da vererek paylaştığımız karar gereği, karar çıktığı tarihten biraz gecikmeli olarak, kararda adı geçen Kaba Elma mevkii bizim Kabalma dediğimiz yere yakın Dişli denilen yere devletin çizdiği plân üzere parsellenip, 1985 yılında parsellerin köylüye kur'a çekme şekliyle verilmesinden sonra; 1986-1987 li yıllarda evler yapılmaya başlanmış ve dört beş yıl gibi kısa bir sürede hane hane köyün tamamına yakını yeni yerleşim yerine yerleşmiştir. 1990 lı yıllarda da Akyurt'un (Ravlı) ilçe oluşuyla, Ankara'nın Kalecik ilçesinden ayrılıp, Ankara'nın Akyurt ilçesine bağlanmıştır.



KOZAYAĞI ADININ NE ANLAMA GELDİĞİ HAKKINDA


Kozayağı köyü'nün isminin kim tarafından verildiği ve bu isim verildiğin de kimlerin yaşadığını bilmiyoruz ama, eski büyüklerimizden duyduğumuza göre, eskiden cevize koz denildiği ve köyün eski yerleşim yerinde asırlık ceviz ağaçlarının bulunduğu için Kozayağı'nın ceviz ayağı anlamına geldiği söylene gelmiştir. Fakat yukarıda kaynağını açıkladığımız 1530 Osmanlı kayıtlarında ve Çankırı Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün internet sitesinde paylaştığı 1530 tarihinde Kengiri Livası haritasında köyümüzün isminin Koza-yağı şeklinde yazılışı ve 1530 kayıtlarında Koz-yağı k. [Koz-ayağı k.], bk. Koz-yağı k., Kal‘acık kz. Koz-yağı k., Kal‘acık kz.: 745. KAYNAK: (Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü 438 numaralı Muhasebe-i Vilayet-iAnadoluDefteri Sayfa:128).

Acaba ceviz yağı anlamına mı geliyor diye düşündürüyor. Ceviz yağı veya Ceviz ayağı ne anlamda verildiyse bu sır ancak bu ismi verenlerde gizlidir. Koz isim, bitki bilimi Farsça gavz, goz. Sözlük anlamı Koz: Bitki bilimi Ceviz. Kaynak: (Türk Dil Kurumu Sözlüğü).

Yaptığım bir araştırmada Türkiye'de Koz ile başlayan 61 tane ilçe ve köy olarak yerleşim yeri olduğunu gördüm. Bunlardan aynı adı taşıyanlar çoğunlukta. Ülkemizde Kozayağı adını köyümüzden başka taşıyan yerleşim yeri bulunmamakta dır. Buda köyümüzün daha kolay tanınması ve tanıtılmasına katkı sağlayacaktır.


KOZAYAĞI KÖYÜNDE GÜNÜMÜZDE YAŞAYAN İNSANLAR KÖYE NE ZAMAN YERLEŞMİŞLERDİR KİMDİR, NEDİR ?


Bu sorunun cevabını vermekte bütün Kozayağı köylüler olarak zorlanıyoruz. Geçmiş dönemlerde yaşayan Türk oymakları da sürekli yer yurt değiştirdiği için elimizde tarihi bir kayıtta yoktur. Bizim büyüklerimizin anlattıkların'dan duyduğumuz ve bildiğimiz kadarıyla, Türk olduğumuz, değişik sülâlelerin değişik zamanlar da gelip köyün ismini değiştirmeden, köyde yaşayanlar var iken (Ermeniler ve çok azda Türk aileler), Kozayağı köyüne gelip yerleşmiş olmaları. Atalarımızdan köye ilk gelenlerin tarihini bilemiyoruz. Kesin bir tarihte bilen yok. Ancak köyümüz büyükleri ile ilk yerleşen sülâlelerden ve köyümüzde ki değişik sülâlelerden kişilerce yaptığımız görüşmeler neticesinde, şu anda köyde yaşayanların atalarının, 1700 lü yılların sonu ve 1800 lü yılların başından itibaren yerleşime başlandığına kanaat getirdik. İlk yerleşen sülâlelerden geriye doğru köye yerleşen ataları hakkında bilgisi olanların en fazla geriye doğru yedi ve sekiz göbek bildikleri bilgilerini edindik.

Kozayağı köyüne yerleşen Atalarımız köyümüze yerleşmeden önce nasıl, nerede yaşamışlar, neden gelip buraya yerleşmişler? Bu soruyu kendimize hiç sordukmu, düşündükmü veya araştırdıkmı. Bu konuda mutlaka herkesin eski büyüklerinden duyduğu, bildiği bir şeyler vardır. Bunlar buraya yerleşmeden öncede yerleşik bir hayatmı yaşadılar, yoksa konar-göçermi. Yerleşik hayat yaşadılarsa, yaşadıkları yeri neden bırakıp bu köye gelip yerleştiler. Yerleşik bir hayat yaşamadılarsa, neden yerleşik hayata geçmek istediler. Bunlar gibi insanın aklına çok çeşitli sorular gelmekte. Bu sorulara kesin ve net, belgelere dayalı belgeli bir cevap veremiyoruz. Sadece büyüklerimizden duyduklarımızla yetinmek zorunda kalıyoruz. Eskiden büyüklerimizin yaşam şekli, örf, adet, gelenek ve görenekleri ile soy, nesil olarak kimlere dayandıklarını akıl ve mantığımızı kullanarak tahmin edebiliriz.

Köyümüze ilk yerleşen aileler hakkında geçmişte ki büyüklerimizin anlatımı ile, az çok ilk gelen aileler biliniyor olsada, bu konuda yine de farklı düşünceler ortaya çıkıyor. Anlatanların büyük çoğunluğu ilk gelenlerin yedi sülâle olduğu konusunda hem fikirler. Ama bu yedi kişi hepsi aynı zamanda mı, farklı zamandamı geldiler, tam olarak bu bilgiye sahip değiliz. İlk gelenler üç kişi, beş kişi, yedi kişi, ilk geldik, sonra geldik, sonuçta hepimizin Ataları bu köye gelip yerleşmiş. Birbirimizle kaynaşıp iyi günde beraber gülüp, acı günde beraber üzülüp, kız alıp kız verilerek, nerdeyse köyün tamamına yakını bir biriyle akraba hısım olmuş. Kısacası bu köyde yaşayanlar olarak hepimiz Kozayağı Köylü olmuşuz. Bu konuda eskilerden birinin anlattığını dinleyen kişinin bana aktarmış olduğu bilgilere göre, ilk yerleşim şu şekilde olmuştur.

Köyümüz'den Deli Ahmet dayının eşi Ayşe abla, büyüklerinden duyduğunu anlatırken bu konuyu şöyle dile getirmiştir. Köye ilk gelenler yedi kişiydi, yani yedi aile. Bu yedi kişi ilk olarak, şu an köy mezarlığının içinde bulunan kaba çalı ve kaba çalının alt tarafına doğru konaklamışlar. Onların geldiğinde, eski köyümüzün yerleşim yerinde, Göllil'in evin bahçesinin alt tarafında köy çayının kenarında Hıdır isimli çeşme, eski söylemimiz ile Hıdır bunarı varmış. Bu su, köyün o zaman tek içecek suyuymuş. Bu bunarın çevresinde Araplar yaşıyormuş diye bilinse de, o tarihlerde iç Anadolu civarında gayri müslim Rumlar ve Ermeniler yaşamakta, ama Araplar yaşamamaktadır.

Hıdır bunarı'nın yanında yaşayanlar büyük bir ihtimalle esmer tenli Yörük-Türkmen ailelerdir. Gâvur kalesinin altında Ambar kayanın oralarda da beş altı Ermeni aile yaşıyormuş. Bu ilk yerleşen yedi kişi, yedi aile, suyu Hıdır bunarın dan alıyorlarmış. Suya giderken de, Kozayağı'na suya gidiyoruz derlermiş. Bu söyleniş tarzı ile Kozayağı'nın Hıdır çeşmesi ve kenarları olduğu anlaşılıyor. Hıdır çeşmesin'den üst tarafları, gâvur kalesine kadar orman gibi sıklaşmış büyük Koz (ceviz) ağaçlarıyla doluymuş. Kısa bir müddet sonra Hıdır bunarı'nın kenarların da yaşayan insanlar burayı terk etmiş. Ambar kaya ve civarında yaşayan Ermenilere de, bu köyü artık yurt yuva bilen Atalarımız, Dede sülâlesinden Sarı Osman'ın önderliğin de bütün Kozayağı köylüler hep bir olup gözdağı vererek, o bölgeyi terk etmelerini sağlamışlar. Anlatılan diğer bir bilgide ise, Bayraktarlar sülâlesinden Hacı Ali Bayraktar'ın, köyde yaşayan Ermeniler ile sulucin'in derede kavga ettikleri, bu kavganın da Ermenelerin köyü terk etmesine vesile olduğu yönündedir. Kaynak Kişi: (Halil Başhan).

Bu konu hakkında yukarda anlattığımız bilgiye ek olarak duyduğum bir bilgiyi de aktarayım. Kozayağı köylü olmayan ama köyümüzü ziyarette bulunan, Ankara seğmenlerinden emekli öğretmen Halûk Balaban abi ile yaptığımız bir sohbette, ben kendisine abi bizim köyde şu an yaşayanların köye geldiğinde Ermeniler yaşıyormuş dediğim de; Halûk abinin verdiği cevap şu oldu. İrfan ben yabancı seyyahların kitabını okudum. Seyyahlar sizin köye uğramışlar, kitapta köyünüz'ün ismi geçiyor. Sadece Ermeniler değil, Ermeni'lerin olduğunda Türkler de yaşıyormuş dedi. Seyyahlar aynı zamanda Kozayağı köyünden yazdıkları kitaplarda övgüyle bahsetmişler. Seyyahların ne zaman uğradığını kaynak kitap olarak belirtmek iyi olurdu. Fakat bu kitaplara ulaşamadım.

Burada benim aklıma şu düşünce geliyor. Bu ilk gelen yedi kişi kaba çalı ve alt taraflarına doğru konakladıkların da, burda hazır evleri olmadığına göre konar-göçer yaşamın değişmezi olan çadırlarını kurdular. Belli bir zamanda evlerini inşa ederek yerleşmiş oldular. Hıdır çeşmesi'nin etrafında yaşayan insanlar orayı terk edince, köy çayı kenarlarına doğru yerleşmeye, ev yapmaya başladılar. Zaten büyüklerin anlattığına göre bu yedi ailenin eski köyümüzde ki ilk yerleşen Ata yurtlarına bakıldığın da tamamına yakını köy çayının kenarlarına yerleşmiştir. Su kenarlarına konmak yada yerleşmek tarihte Türk milletinin ortak özelliklerinden biridir.

Bu ilk yerleşen yedi sülâle'nin kimler olduğu hakkında farklı anlatımlar da olsa genel olarak anlatılanlar şöyle sıralanıyor. Rahmetli babamın bana anlattığına göre de tam sırasını Allah bilir benim bildiğim bu köye Hacill dördüncü veya beşinci, hemen Hacill'den sonra da biz gelmişiz oğlum derdi. Köy hakkında bilgi toplamak için, köyümüz insanları ile yaptığım görüşmeler sırasında anlatılan diğer bir bilgiyi de paylaşalım. Rahmetli Halil Cevizci, oğlu Hasan Cevizci'ye geçmişle ilgili bilgi anlatır'ken, Kızılişşik (Kızılışık) mevkiinin bir oba, toplanma yeri olduğunu, Hacill sülâlesinin Kızılışığa sonradan geldiklerini, geldiklerinde Kızılışık obasında yaşayan diğer sülâlelerin, Hacile karşı tavır aldıklarını, Kızılişşik'te yaşayan Dede sülâlesinin bu konuda Hacile destek verip onların yanında yer almasından dolayı, Hacill ile Dede sülâlesi arasında bir dostluk bağı oluştuğunu söylemiş. Hacill sülâlesi Kozayağı köyüne yerleşince, Kızılişşik'te kurulan dostluk bağı neticesinde, Hacilin daveti üzerine, Dede sülâlesi'nin Kozayağı'na gelip yerleştiğini anlatmış.

Geçmiş'ten dilden dile anlatılarak bizlere ulaşan bilgiler neticesinde ilk yerleşenler olarak anlatılan sülâleler: Eroğlil, Velill, Gidiciler (Keccoğlill), Hacill, Dede sülâlesi, Cangargil, Möçüll. Bu sülalelerin şu an köyümüzde yaşayanları, yedinci ve sekizinci göbek. Bunların ardından diğer sülaleler yerleşmeye başlamışlar. Şu anda dört göbek önce dahi atasının köyümüze yerleştiğini söyleyen bilen sülaleler var. Bu araştırma ve yaptığımız söyleşiler de vardığımız sonuç; ilk yerleşen ailelerin Kozayağı Köyüne yerleştikleri günden bu yana iki yüzle, iki yüz elli yıl kadar bir zaman geçmiştir.. Bu sülâleler den nüfus çoğaldık'ça aynı köken'e dayalı sülâleler de oluşmuş'tur.


KOZAYAĞI KÖYLÜLER OLARAK BİZLER KİM OLABİLİRİZ ?


Yaptığım araştırmalar neticesinde, çeşitli kaynaklardan edindiğim, aşağı da sıralayacağım bilgilerin, bu sorunun cevabına birazcık ta olsa ışık tutabileceğini düşünüyorum.

<;<;Osmanlı döneminde çıkan celâli isyanlarında bir çok aşiretler, oymaklar, sülâleler yer yurt değiştirmek zorunda kaldı. Anadolu'da başgösteren Celâlî isyanları ve neticesin de meydana gelen iç çalkantılar ve ekonomik buhranlar, Anadolu'daki Yörüklerin düzeninin bozulmasına yol açtı. Bu karışıklıklar, Yörük camiasına da sirayet etti. Devlet, bu yüzden, Yörükler üzerindeki idarî otoriteyi sağlamak ve doğabilecek zararları önlemek için, onları mecburî yerleşmeye tâbi tuttu. Mecburî iskânın gayesi, göçebe hayat tarzı sebebiyle Yörüklerin, yerleşik halka zarar yapmalarını önlemek, harap ve boş olan iskân merkezlerinin imar edilmesini, ekilmeyen toprakların işlenmesini temin etmek, devlet tarafından kontrol edilmesi zor olan eşkıya gruplarına karşı bir emniyet unsuru olarak set vazifesi görmelerini sağlamaktı.

1683 Viyana Seferi'nin mağlubiyetle sonuçlanması, Rumeli ve Anadolu'da, geniş çapta aşiret hareketleri ve eşkıyalık hadiselerine sebep odu. Köprülüzâde Fazıl Mustafa Paşa'nın sadrazamlığı sırasında, 1691 senesinde, Yörükleri tamamen iskân etmek için harekete geçildi.Rumeli'deki Yörükler, "Evlâd-ı Fâtihân" adı altında yeni bir teşkilata tâbi tutuldu. Bunlardan, askerî maksatlarla faydalanılmaya çalışıldı. Anadolu'daki Yörükler ise, bilhassa Hama, Humus, Rakka ve Halep bölgelerine yerleştirilmek suretiyle, Aneze ve Şammar aşiretlerinin baskınları önlenmeye çalışıldı. 18 Mart 1692 tarihli bir ferman ile, Anadolu'nun çeşitli vilayet ve sancaklarından, muhtelif yörük aşiretlerine mensup yetmiş kadar oymak yerleştirildi. Bu aşiretlerin, yerlerini terk etmemeleri için de, Adana ve Maraş taraflarında, derbent mahallelerine Yörükler yerleştirildi. 1720 senesinde, Şam vilayetine bağlı bazı sancaklar Yörükler yerleştirilmek suretiyle, Türk nüfusu yönünden takviye edildi. Bazı Yörük oymakları da, kendi yaylak ve kışlaklarında iskâna tabi tutuldular. 1693 senesinde, Kayseri vilayetine bağlı Zamantı ve Pınarbaşı yaylaları, 1728'de Zamantı Irmağının etrafındaki harabe köyler, bu bölgede yaylak-kışlak hayatı yaşayan Yörüklere tahsis edildi. Ayrıca Kozan Dağındaki Yörükler, Çukurova'ya, Orta Toroslar'daki kalabalık Yörük cemaatleri İçel'e, Antalya ve Isparta bölgelerinde dağınık halde bulunan Yörükler ise, Taşeli yaylaklarına yerleştirildiler. Bu arada, Orta Anadolu'ya (Çiçekdağı, Nevşehir, Niğde) yörük iskânı yapılırken, Teke, Hamid, Beyşehir, Alanya ve Akşehir Yörüklerinin de uygun yerlere yerleştirilmeleri için, 1732 senesinde ferman çıkarıldı. Ayrıca doğudan batıya uzanan Toros Dağlarının iç ve dış kısımlarında yeni kurulan birçok kasaba ve nahiyelere de, çeşitli yörük cemaatleri yerleştirildi. İçel ve Alanya bölgesinde yaşayan bazı Yörükler, Kıbrıs Adasına gönderildiler.

On dokuzuncu yüzyılın ortalarından itibaren, Yörüklerin iskânı, daha düzenli olarak yapılmaya başlandı. Vilayetlerine Yörük iskân edilecek valiler, yaylak ve kışlaktaki Yörükler üzerine iskân nazırı tayin ederek, onları disiplin altına almaya çalıştılar. Tanzimat'tan itibaren de boş araziler ve terk edilmiş yerler, iskân sahası olarak seçildi. Bu şekilde iskân için Bursa, Sivas, Ankara, Konya ve Aydın eyaletleriyle mülhakatı (bağlı yerler) seçildi. Yörüklerin iskânı için tertip edilen Fırka-i Islâhiye, Adana Halep, Maraş ve Ayıntab'da (Anteb) yeni kasabalar da kurmak şartıyla pek çok Yörük cemaatini iskâna tâbi tuttu.
Bugün, Yörüklerin tamamı yerleşik hayata geçmişlerdir. Ancak, eski hayat tarzlarını devam ettiren ve yaylak-kışlaklarda göçebe olarak yaşayan Yörükler, Toroslar'da hâlâ mevcuttur.>;>; Kaynak: ( Yukarıdaki Bölüm) Dallog Türk tarihinden alınmıştır.


Yukarıda ki bilgilerden anladığımız kadarıyla o buhranlı dönemlerde konar-göçer yaşayan Yörük ve Türkmen'ler zorunlu yerleşime tabii tutulmuşlar. Kimileri boşalan yerleşim yerlerine, kimileri de ilk defa yerleşim yerleri kurarak yerleşmiş veya Osmanlı devleti tarafından zorla yerleştirilmiştir. Kozayağı köyüne yerleşen Atalarımız da tahmini olarak 1750 veya 1780 li yıllardan sonra, büyük ihtimalle bu dönem de köyümüze yerleştiği sanılmakta dır. Kozayağı köyüne yerleşmeden önce kimbilir Anadolu'nun nerelerinde konar-göçer hayat sürdüler, veya yerleşik hayat yaşayanlar oldu ise nerelerde yerleşik hayat yaşadılar. Köyümüze yerleşen sülâleler de yaşam tarzı, örf, adet, gelenek, görenekleriyle Yörük-Türkmen olduklarını göstermişlerdir.

Yörük-Türkmen dedik, kim olduğumuzu daha iyi anlayabilmek için bunun açıklamısını yapalım. Atatürk'e sormuşlar Yörük ne demek diye. Atatürk te"Yürüyen Türk"demiş. Atatürk te kendisi baba tarafından Kızıl Oğuz Kocacık yörüklerinden'dir. Anne tarafından Türkmendir. Yörük-Türkmen her ikiside Türk'tür. Türkler ilk yurdumuz orta Asya'dan Anadolu'ya geldiklerin de yerleşen, yerleşik hayata geçenlere Türkmen, Konar-Göçer yaşayanlara da Yörük denilmiştir. Türkmenlerde de sonradan konar göçer yaşayanlar olmuştur. Yörük, Türk'ün Özü'dür. Saf'dır, temiz'dir, doğal'dır. Türk milleti'nin gelenekleri'nin büyük çoğunluğunu günümüze kadar Yörükler taşımıştır. Yörük demiştik, şimdi aşağıda Yörüklerin bazı örf, adet, gelenek ve yaşam şekillerini paylaşalım. Bunu paylaşma ihtiyacı duydum çünki, köyümüzün eski yerleşim yerinde ki ve bazılarının halâ günümüz de yeni yerleşim yerinde de yaşanır olması, köyümüzün büyük çoğunluğunun Yörük kökenli olabileceği düşüncesini oluşturmuştur.

Benim kendi kökenim hakkında, geçmişte ki rahmetli olan aile büyüklerimiz'in bizlere anlattıkları, özellikle rahmetli anam ve babam'ın anlattıkları bilgiler doğrultusunda ve onların yaşam şekli hakkında yaptığım araştırmalar neticesinde; Afyon Bolvadin de yaşayan oymak araştırmacısı tarihçi araştırmacı yazar Dr. Muharrem Bayar hocamın verdiği bilgiler ışığında işaretlerin köken olarak Kızılışık Yörüklerine çıktığı yönündedir. Yine hocama verdiğim bilgiler ışığında, Çulfalgil sülâlesinin, Çulha'ların köken olarak Kayı boyu, Karakeçili aşireti, Dokumacı (çırpıcı yün çırpma) yörüklerine dayandığı yönündedir. Birinci Dünya savaşında ki buhranlı dönem, yaşanan kıtlıklar, acımasız zorlu hayat şartları insanlara ne olduğunu bile unutturmuştur. Kökenimin Yörük olmasından ben şahsıma onur ve gurur duyuyorum. Araştırmalar da çıkan işaretlere göre kökenim Oğuz Türk'lerinin, Avşar boyu, Kızılışık Yörükleri dir. Bu araştırmalar, karşılaştırmalar, sadece kökenim için değil, Kozayağı köyü olarak da, yaşam şekli ve geleneklerimizin yörüklerle aynı olduğunu gördüm. Kozayağı köylü'ler olarak kim olduğumuzu daha iyi tanımak adına, Yörükler hakkında biraz bilgi sahibi olalım.


YÖRÜKLER


<;<;Yörükler, Orta Asya'dan getirdikleri gelenekleri devam ettiriyorlardı. Hayatları, belli kaidelere bağlanmıştı. Bu kaideler, daha çok, örfe bağlıydı. Yazları serin olan yaylalarda, kışları ise sıcak veya ılık kışlaklarda geçiren Yörüklerin, yaylalara gidiş gelişleri, belli bir düzen içinde yapılırdı. Bu gidiş gelişler, belli yollardan olurdu. Yaylağı ve kışlağı olmayan Yörükler de otlak kiralarlardı. Yörüklerde yaylaklar, oymakların malı sayılır, o oymağa mensup olan herkesin hayvanları, burada serbestçe otlardı. Yaylak veya kışlaklardaki evler ve çevrelerindeki küçük bahçeler, şahıslara aitti. Çadırların ve küçük bahçelerin bulunduğu yere, 'yurt yeri' denirdi. Bir oymağın hayvanlarının, diğer oymakların hayvanlarına karışmasını önlemek için, hayvanlara 'dökün, dövme' veya 'döğme' adı verilen damgalar vurulurdu. Hayvanların kulakları, belli şekillerde çentilerek de, diğer oba hayvanlarından ayrılırdı. Bu işaretlere 'en' adı verilirdi. Koyun, keçi, sığır ve deve gibi hayvanlar besleyen Yörükler, yaylak ve kışlaklarda buğday, arpa, mısır ve bazı sebzeleri yetiştirirlerdi. Süt mâmulleri ve et, temel gıdalarını teşkil ederdi. Giyim ve ev eşyalarını, kendileri dokurlardı. Bununla beraber, kapalı bir ekonomiye sahip olmayıp, köy ve kasabalardaki pazarlara inerler, ürünlerini satarak kendi ihtiyaçlarını satın alırlardı. Develeriyle, şehirler arasında yük taşırlardı. İstanbul gibi büyük şehirlere, buğday ve benzeri tüketim maddelerini, develeriyle, Yörükler taşırlardı. Keçi besleyen Yörükler, kıldan yapılmış çadırlarda, diğerleri ise keçeden yapılmış çadırlarda otururlardı. Evi andıran yörük çadırlarında, oturma, yatma ve yemek pişirme için bölümler vardı. Çadır, orta direğin etrafına sıralanmış 5-9 direk üzerine kurulurdu. Büyük çadırlarda, binek hayvanlarının bağlandığı bölüm dahi bulunurdu. Çadırın oturma bölümü, Yörük kilimleriyle döşenir, kenarlarda minderler bulunurdu. Çadırda, herkesin oturacağı yer belliydi.

Yörüklerde aile yapısı, daha çok erkek hakimiyetine dayanırdı. Yörüklerde esas evlilik şekli, tek evliliktir. Umumiyetle, evlenen çocuklar, babayla birlikte yaşardı. Bu yüzden, büyük aileler meydana getirirlerdi. Yörükler, amca kızı, dayı kızı, amca ve teyze kızı gibi yakın akrabayla da evlenirlerdi.

Yörüklerin idarî teşkilatlanmaları, oba, oymak, boy ve ulus şeklindeydi. Yaylak ve kışlaklarda, bir soyun yaşadığı alana 'oba' denirdi. Bu terim, zamanla kaybolmuş ve yerini mahalle kelimesi almıştır. Bir veya iki oba halkına 'oymak' denirdi. Oymakların başında, 'kethüda' bulunurdu. Yörükler, buna, 'kâhya' derlerdi. Birkaç oymağın birleşmesinden meydana gelen topluluklara, 'boy' adı verilirdi. Boyun başında 'boybeyi' bulunurdu. Boy beylerine daha sonra, 'yörük başbuğu' adı da verildi. Birkaç boyun birleşmesinden 'ulus' meydana gelir, bunun başkanlarına 'ulusbeyi' denirdi.

Arı duru bir Türkçe konuşan ve zengin bir folkloru bulunan Yörüklerde, an'ane ve geleneklere bağlılık vardı. Yörüklerin göçleri, belli esaslara bağlanmıştı. Yaylaklara göç, bahar aylarında olurdu. Oymak veya boy beyleri, göçün gününü önceden tespit ederek herkese duyururdu. Göç günü gelmeden önce, gerekli hazırlıklar yapılırdı. Önceden bildirilen gün gelince, bütün eşyalar develere yüklenir, üzerine kilimler atılırdı. Develerin alınlarına süs, küçük ve büyük çanlar takılırdı. Kervanın önünde, yeni elbiselerini giymiş, elinde kirmanı ile yün eğirerek bir gelin giderdi. Çevrede, ata binmiş genç erkekler, silah atarak, at sürerek yayla yoluna yürürlerdi. Boyun çocukları, kadınları ve genç kızları, hayvan sürülerinin önünde veya yanında yürürlerdi. Uzun yolculuktan sonra yaylağa varılır, yerleşilirdi. Sonbaharda da buna benzer merasimle yaylaktan göç edilirdi. Yörüklerin nişan, düğün, bayram ve sünnet zamanlarında uyguladıkları, buna benzer merasimleri vardı.Yörüklerin, bir kısmı bugün de devam eden, nişan ve düğün âdetleri şöyleydi:

Oğlu evlenme çağına gelen yörük ailesi, kendisine uygun bulduğu ailenin kızına dünür giderdi. Eğer olumlu cevap alınırsa, kız evinde kahve içilirdi. Bunun tersi olursa, dünürcüler, hemen evi terk ederlerdi. Dünürcüler, uygun cevap aldıkları zaman, oğlan evi tarafından hazırlanan ve beraberlerinde getirdikleri şerbeti içerlerdi. Uygun cevap alınıp, söz kesildikten sonra, 'beylik' ismi altında, oğlan tarafından seçilen kadınlar, kız evine giderler ve kıza nişan takarlardı. Nişanlar, elbise, altın, gümüş gibi ziynet eşyalarıydı. Söz kesiminde, oğlan tarafından kızın babasına veya velîsine bir miktar para verilirdi. İslâm dinine göre alınmasının haram olduğu bildirilen bu paraya 'başlık' adı verilirdi. Oğlan tarafı, kızın elbise, mutfak ve diğer eşyalarını aldıktan başka, kızın akrabalarına da uygun hediyeler alırdı. Bunun ismine 'yol' denirdi. Kız, başka köyden gelecek olursa, oğlan babası davet edeceği köylerin her odasına ve her oda sahibine ayrıca birer yol (dâvet hediyesi) gönderirdi. Bu yollar kâse, bardak, sahan, şeker, kahve gibi şeylerdi. Oda sahipleri, düğüncüleri odalarına davet ederek yedirip içirirler ve oğlan babasına düğün sahibiymiş gibi yardım ederlerdi. Odalara inen misafirlerin misafirliği, tamamen oda sahiplerine ait olurdu. Kız tarafı da davetçiler çıkarırdı. Düğün başladığında, her iki taraf, konuklarına ikramlarda bulunurdu.

Kız evinde, kına gecesi yapılırdı. Gelinin gideceği gün, kız evinde hazırlanan ve oğlan tarafından önceden kız evine gönderilen çeyizler, kapının önüne çıkarılırdı. Kız evinden, yüzü alla örtülü olarak çıkarılan gelin, ata bindirilirdi. Çeyizler de yükletilip oğlan evine götürülürdü. Oğlan evine götürülen gelinin, yollarda önüne sık sık çocuklar tarafından ipler gerilir, çocuklara hediyeler verilerek geçilirdi. Gelini, güveyin evi önünde, yengeler attan indirirdi. Gelin attan inmeden önce, güveyin yakın akrabalarından biri, başına üzüm, şeker, arpa, buğday, para gibi şeyler serperdi. Gelin attan ineceği sırada, oğlan babası davet edilir, geline hediye verir veya vaad ederdi. Kaynana ve diğer yakınlar da, çeşitli hediyeler verirlerdi. Gelin attan indikten sonra, güveyinin evine gider, çeyiz içinde ayrılmış olan ve 'dürü' adı verilen bazı eşyalar, davetlilere dağıtılırdı.Damada törenle elbise giydirilirdi. Güvey, elbiseyi giydikten sonra, 'sağdıç' adı verilen, evli bir kimsenin evine götürülür, vaktin gelişine kadar, güveye her türlü şakalar yapılır, güvey burada izin almadıkça yerinden kalkamaz, gülemez ve söz söyleyemezdi. Bundan sonra meclise köyün hocası gelirdi. Güveye, gerdeğe ait sıhhî ve dinî öğütler verir, kendisine hayırlı bir evlilik için dua ederdi. Yatsı namazı kılındıktan sonra, güveyi, arkadaşları evine götürürler, evin giriş kapısı önünde hoca tarafından dua okunduktan sonra, arkadaşları tarafından vurulan birkaç yumruk arasında, güveyi eve girerdi.

Ertesi gün kadınlar, gelini ziyaret ederler, bu ziyaret esnasında yapılan törene 'baş bağlama' veya 'duvak açma' adı verilirdi. Bir hafta veya bir ay sonra damat, gelinle beraber kayınpederin evine giderek, büyüklerin ellerini ve dizlerini öptükten sonra, kayınpeder ve kayınvalidesini evine davet ederdi. Bu davet günü, kayınpeder de, ayrıca bir gün için onları davet etmiş olur ki, buna 'el öpme' denirdi.
Büyük gruplar hâlinde yaşayan Yörükler, ayrıca birçok tâli kollara ayrılmışlar ve çeşitli yerlere dağılmışlardı. Bunlardan Ankara, Tokat, Kırşehir bölgesinde yaşayan Ulu-yörük topluluğu ve Ankara Yörükleri, Orta Anadolu yaylalarında yaşamaktaydılar.>;>; Kaynak: (http://goldenworld.blogcu.com/yoruk-ne-demek-yoruklerin-tarihi-gecmisi/5931887 )


YÖRÜKLERİN ÖZELLİKLERİ


1- <;<;İyi niyetli ve önyargısızdır. İnsanlara önce inanır, güvenir,iyi davranır, hoş görü gösterir.
2- İnsancıl ve barışseverdir.
3- Çabuk sinirlenir, kızgınlığı da çok çabuk geçer, kinci ve intikamcı değildir, kan davası gütmez. Özür dileyeni affeder, barışır.
4- Yaşlıya ve kadınlara saygılı ve yardım severdir.
5- Vatansever, dindar, Allah'a tevekkül eder, kanaatkardır.
6- Çevreye, küçük çocuklara şefkatli, yetişkin aile fertlerine otoriterdir.
7- Kadınlar erkeklerden kaçmaz. Evlerde haremlik, selamlık yoktur.Kadınlar erkeklerle rahatça konuşurlar, ancak başlarını da saçları görünecek şekilde örterler. Dinde şekilci ve aşırı kuralcı değillerdir. Kadınların büyük çoğunluğu, erkeklerin ise çoğu namaz kılıp, oruç tutarlar; bu nedenle manevi bunalıma düşeni ve intihar edeni çok azdır.
8- Haksız yoldan para kazananların (hırsız, kapkaçcı, eşkiya, mafyacı, terörist, kaçakçı, çete) sayısı yok denebilir. Böyle kişiler sevilmez, dışlanır.
9- Nankör değildir, ekmeğini yediği kapıya hainlik yapmaz, iyilik gördüğü kişiye sevgi ve saygı duyar, hatır gözetir.
10- Eline fırsat (mevki, para) geçince, değişip çevresine zülüm, eziyet etmesini sevmez, baskı kurmaz. Biraz zengin olursa, camiye, fakir ve yaşlılara, kuran kursu ve öğrencilere yardım etmeyi sever.
11- Kendine de kötülük gelmesinden korktuğu için; ezilenin yanında yer almasa bile, zalimin yanına da geçmez, mazlumu ezmesine yardımcı olmaz, içinden zalime beddua eder, mazluma acır ve onun kurtuluşu için dua eder.
12- Sisteme uyumlu, gelenek ve yasalara saygılı, devlete bağlıdır. Bir araya gelip toplu olay yapmaz, katılmaz. Terör olaylarına katılıp, insanları öldürmek, eşyaları tahrip, kırıp dökme, yağma, gibi eylemleri yapmaz. Bu konuda yapabileceği tek şey kendini savunmaktır. Selçuklu, Osmanlı ve 80 yıllık Cumhuriyet döneminde hiç yörük isyanı olmamıştır.
13- Askerliğe isteyerek gider, askerliği dini ve milli bir vatandaşlık görevi olarak görür. Askerde onbaşı, çavuş rütbesine yükselenler sivil hayatta da bu unvanları taşırlar.
14- Kötülük yapmayı sevmez. Kendisine kötülük yapılmasını da istemez.
15- Yörüklerin hayvansal ürünlerle ilgili düşüncesi; "Keçinin peyniri, Koyunun yoğurdu. İneğin yağı, Camızın kaymağı makbuldür." "Koyunun kellesi, Keçinin ciğeri iyidir".>;>; Kaynak: (Eskişehir Ertuğrul Gazi Kültür Sosyal ve Yardımlaşma Derneği Web Sitesi).

Bizim köyümüzde de olduğu gibi millet olarak örf, gelenek ve adetlerimiz gün gün bazıları unutulmuş bazıları değişime uğramıştır. Köyümüzün eski yerleşim yerinde ki yaşam, örf, adet, töremiz ile yeni yerleşim yerimizde ki yaşam ve kültürümüz de bile farklılıklar oluşmuştur.

Çoğunluğunu bazı kaynaklardan verdiğimiz bu bilgilerden sonra artık köyümüzün eski yerleşim yerinde ki, bir çoğunun unutulmaya başlandığı, Sülâle adları, lakapları, nereden geldiğini unutmayan bazı sülâlelerin köye nereden geldikleri, şehitlerimiz, gazilerimiz, mevki yerleri, yer adları, çeşmeleri, yatırları ve benzeri, yaşam şekli ve kültürümüz ile ilgili konuları dilimizin döndüğünce kendi yaşayıp gördüklerimiz, hatırladıklarımız, köyümüz büyüklerinden ve bazı köyümüz insanları ile yaptığımız söyleşilerden edindiğimiz bilgileri anlatmaya çalışacağız. Bu konularda eksik anlatım, unutulan konular, bizim bilmediğimiz, duymadıklarımız olabilir. Bilmeyerek olursa bir eksiğimiz, unuttuğumuz, hatamız bu konuda köyümüz insanlarının ve diğer okuyucularımızın affına sığınırız.


KOZAYAĞI KÖYÜ SÜLÂLELER, LÂKAPLARI VE SOYADLARI


Bu bölümde bilebildiğimiz araştırabildiğimiz kadarıyla sülâle ismlerini, ilk sülâle isimlerin den, sonra dan aldıkları sülâle isimlerine göre, sıralamaya çalışacağız. Aynı kökene dayanan ama soyadları farklı olan sülalelerin ilk sıradaki sülale adları, Kozayağı köyüne geldiklerinde ki ilk sülale adlarıdır.

SÜLÂLE ADI SOYADLARI

1- Eroğlil, (Karasülükgil) Karaman

2- Eroğlil, Sarıbaşgil Sarıbaş

3- Eroğlil, Ali Onbaşı, İmancil, Çullugil Sülük

4- Velil Erkan

5- Velil, Codargil Şahin

6- Gidiciler, Keccoğlil, Keccil Kaplan

7- Hacil Ünal

8- Hacil, Esköylil Yıldız

9- Hacil, Kara Ismayilgil Ünal

10- Hacil, Onbaşill Yıldız

11- Hacil, Deli Ahmetgil Arslantaş

12- Hacil, Arabacıgil, Deli Zinelgil Şimşek

13- Hacil, Halilcikgil Yılmaz

14- Dede sülâlesi, İbişgil, Abdıramangil Çelik

15- Dede sülâlesi, İbişgil, Topal Ahmetgil Cevizci

16- Dede sülâlesi, İbişgil, İbiş Alil Cevizci

17- Dede sülâlesi, Sarı Osmangil Cihan-Yıldız

18- Dede sülâlesi, Çepeller, Çenesizgil, Ekâl Özkan

19- Cangargil Cangar

20- Cangargil, Yörükgil Akkoç

21- Cangargil, Hatcazgil Karakoç

22- Möçül Karaköse

23- Kocaoğulları, Molla Omargil Koca

24- Kocaoğulları, Zalif Hocagil Uğur

25- Kocaoğulları, Başhanlar Başhan

26- Cafarlar Coşkun

27- Cafarlar, Ak Hasangil (Asangil) Yıldırım

28- Horanoğulları, Tacirler, Hırıtlar, Çotmuklar Kumtepe

29- Horanoğulları, Molla Sadıkgil, Hocanın Omargil Eren

30- Haydargil Karaca

31- Haydargil, Durangil Aslan

32- Kesikgil Korkmaz

33- Keçebaşlar-Karaoğlangil Keçeci

34- Hamzal Duman

35- Badikgil Kahraman

36- Bayraktarlar Bayraktar

37- Çulfalgil Çulha-Tüfekçi

38- Kel Oğlangil, Kel Omargil Hozantaş

39--Göllil Arıkan

40- Kös Siyitgil Özdemir

41- Emiroğlil Demir

42- Gösseyngil Gökdemir

43- Embiyalgil Doğan

44- Türkmen Ahmetgil, Avşargil, Çoturagil Yücel

45- Meldal, Macır Ahmetgil Başhan-Korkmaz

46- Çöllil-Çorlil Özbek

47- Tohmalgil Kaya

48- Salmangil Sünger

49- Gökçalilgil Koç

50- Göllü Omargil Yalçın

51- Nuvaygil-Topal Hasangil Susam

52- Bayramgil Sarıkaya

53- Bayramgil, İbilgil Yurdakul

54- Halçavışgil Bulut

55- Yalımgil Üstün

56- Cörcigil (Çörçil) Keleş

57- Türkmen Aligil Çakır

58- Nebinin Oğlugil Karataş

59- Tek Kösegil Türk

60- Katırancıgil Benli

61- Ağzıgüççükgil Bilgen

62- İrecebgil Göçer
63- Gencagil Genç

64- Kisbegil Karakaya

Yukarı da tanıtmaya çalıştığımız, köyümüzde yaşayan sülâle adları ve soyadlarından da anlaşıldığı gibi kökeni aynı ama soyadları farklı olan sülâleler var. Köye yerleştikten sonra nüfusun çoğalmasından dolayı, aynı kökene mensup aileler de çoğalarak değişik sülale adı ve Cumhuriyet'ten sonra çıkan soyadı kanun ile değişik soyad alanlar olmuştur. Kozayağı köyüne nereden geldiklerini halâ unutmayan sülaleler olduğu gibi unutanlar da olmuştur. Geçmişimizi unutmamak adına, bu sülalele'rin Kozayağı köyüne nereden geldiklerini, sülalelerden bazı kaynak kişiler den aldığım bilgiler doğrultusunda, bilinenleri tanımaya çalışalım.


KOZAYAĞI KÖYÜNE YERLEŞEN AİLELERİN, NEREDEN GELDİKLERİ HAKKINDA


SÜLÂLE ADI KOZAYAĞI KÖYÜNE GELDİKLERİ YER


1-Eroğlil ve Aynı Köken Olanlar Kızılişşik (Kızılışık)

2-Hacil ve Aynı Köken Olanlar Kızılişşik (Kızılışık)

3-Cangargil ve Aynı Köken Olanlar Kızılişşik (Kızılışık)

4-Dede Sülâlesi ve Aynı Köken Olanlar Kızılişşik (Kızılışık)

5-Kocaoğulları ve Aynı Köken Olanlar Kızılcahamam-Ağsak Köyü

6-Kesikgil ve Aynı Köken Olanlar Eskipazar-Söbüçimen Köyü

7-Bayraktarlar ve Aynı Köken Olanlar Çankırı-Orta (Kâri Pazarı)

8-Çulfalgil ve Aynı Köken Olanlar Çubuk-Oyumiğde Köyü

9-Horanoğulları, Tacirler, Hırıtlar, Çotmuklar Kalecik-Gökçeören Köyü

10-Haydargil ve Aynı Köken Olanlar Kastamonu

11-Bayramgil ve İbilgil Kızılişşik (Kızılışık)

12-Kös Siyitgil Çorum-İskilip

13-Türkmen Ahmetgil Kırıkkale-Kubatlar Köyü

14-Molla Sadıkgil, Hocanın Omargil Kalecik-Gökçeören Köyü

15-Göllü Omargil Kalecik-Göl Köyü

16-Gökçalilgil Elmadağ-Kuşça Ali Köyü

17-Salmangil Çankırı-Şabanözü

18-Türkmen Aligil Ankara-Çubuk

19-Nebinin Oğlugil Kalecik-Gökdere Köyü

20-Tek Kösegil Akyurt-Haydar Köyü

21-Katırancıgil Kalecik-Şeyhmahmud Köyü

22-Ağzıgüccükgil Akyurt-Ahmetadil Köyü

23-İrecebgil Akyurt-Ahmetadil Köyü

24-Kisbegil Kalecik-Göl Köyü

Soyadı Özbek olan Çöllil-Çorlil'in Özbek Türklerin'den oldukları söylenmektedir. Köye gelmeden önceki geliş yerleri hakkında bilgi bulunmamaktadır. Hatcazgill sülâlesinin Cangargil ile aynı köken olduğu kesinleşmese de, topladığımız bilgiler ve bilgi veren büyüklerimizin çoğunluğu, iki sülâleninde aynı köken olduğu kanısındalar.

Bu yukarıda ki paylaştığımız kısmın, sülâleler, nereden geldikleri ve soyadların; Kaynak Kişileri: (Fikret Kumtepe, Halil Başhan, Onur Eren, Remzi Çulha, Adem Kaplan, Selahattin Karaca, Muharrem Akkoç, Hasan Cevizci, Erdoğan Yıldırım, Mesut Bayraktar,, Rasim Cangar, Hasan Karaca, Ahmet Yıldız, Satılmış Çulha, Arif Bayraktar, Arif Yücel, Satılmış Yalçın, Ömer Özdemir, Ahmet Korkmaz, Sebahattin Şimşek, Ali Erkan, Bayram Sarıkaya, İrfan Çelik).

Köyümüz de çoğunluğun, köyümüze yerleşen ilk yedi aile olarak bildiği sülâlelerin dördünün Kızılişşik (Kızılışık) mevkiinden geldiği bilinmektedir. Kızılışık mevkii köyümüzün eski yerleşim yerine dört km uzaklıkta, Haydar köyü ile Elecik köyü arasındadır. Bu ilk yedi köken içerisinde köye geldiği yerleri unutulan Velil, Keccil, Möçül sülâleleri'nin, diğer ilk gelen ailelerin Kızıişşikten geldikleri gibi, Kızılişşik'ten geldikleri ihtimalleri yüksek bulunmaktadır. Köyde bazı sülâlelerin aynı kökene çıktığı gibi, bazı sülâleler den ayrılıp başka yerlere gidenler de olmuş. Bildiklerimizi paylaşalım. 1- Abdıramangil den (İbişgil den) İbişin gardaşı Altındağ-Peçeneğe (Topal Ahmetgil ve İlyasgil olarak biliniyor. Şu an soyadları Şahin). 2- Sarı Osmangilden ayrılıp Akyurt'a gidenler şu an Akyurt'ta Yağcılar sülâlesi. 3- Keccil den ayrılıp Akyurt-Buğdüz köyüne gidenler, soyadları orda da Kaplan. 4- Çepeller den (Ekâl) bir kolun ayrılıp Haydar köyüne yerleşmesi gibi. Bunlarında Haydar köyünde lâkapları Çepel Ahmetgil.

Bunun gibi diğer kökenlerden de başka yerlere gidenler olmuş olabilir. Zamanla hayat şartlarının verdiği zorluklar, savaş yılları ve baş gösteren kıtlık dönemlerinden dolayı, insanların yaşama tutunma çabasından dolayı hem ayrılan akrabalar, hemde geçmiş'ten geleceğe aktarılacak köken bilgileri, kültürel ve manevi değerlerden unutulanlar olmuş. En azından unutulmayanları yazmaya çalıştık.

08 Ağustos 2016 44-45 dakika 28 denemesi var.
Yorumlar