Gemlik Anıları - 2
Çocukluk günlerimden en güzellerinin geçtiği Gemlik'teyim , o seneler kışlar şimdikine nazaran çok daha sert geçiyordu, hele geldiğim Kütahya'da kar düştükten sonra yaza kadar toprağı görmek olanaksızdı , aralıksız yağan kar toprağı örter , bazen 1 metreyi geçer , temizlemeden sokağa çıkamazdık , damlardan sarkan buzlar neredeyse azrail dişi gibi yere kadar uzanır , itfaiye ekipleri üzücü bir kazayı önlemek amacı ile bunları kırmak zorunda kalırdı , bazen havalar iyice soğur -23 , -25 dereceye kadar düşerdi .
Böylesine soğuk bir şehirden ılıman bir iklime sahip bu güzel beldeye gelince engin yeşilin , mavinin ve sorumsuz çocukluğun tadını çıkarıyordum , bazen sahile inip ayakkabılarımı sandal gibi yüzdürüyor - tabii tuzlu su ve güneş kavurduğu için ertesi gün giyemiyor , azarlanıyordum , o dönemde ısmarlama yapılan elbise ve ayakkabılar pahalı olduğundan , çok zenginler hariç , genelde herkesin bir çift ayakkabısı ve bir kat elbisesi olur , küçükler büyüklerin ters-yüz edilmiş eski elbiselerini giyerdi - iskelede balık tutmaya çalışıyor , bazen okul bahçesinde arkadaşlarla oynuyor , bazen de yakın olan zeytinliklere uzanıp çiçek topluyor , çok sevdiğim yengeme armağan ediyordum .
Hafta sonları yengemin hazırladığı piknik sepetini yüklenip oldukça yakın mesirelere Yıkık Manastır , Yanık Manastır , Kumla'ya gidiyor , dilek havuzuna para atıyor , Kütahya'da saksıda zor yetişen , burada bahçeleri metruk mezarlıkları dolduran , zakkum'lardan demetler yapıyordum .
Bir akşam amcam :
- Hazırlanın ! Sizi yarın kiraz bayramına götüreceğim , deyince evde bir telaş başladı , sarmalar , börekler , dolmalar vs. hazırlandı , sepetlere yerleştirildi , erken yatıldı , fakat heyecandan kimseyi uyku tutmadı .
Sabahleyin erkenden kalkıp yaptığımız son hazırlıklar sırasında mutfaktan gelen acı bir feryatla irkildik , koştuk , yengem hem kıvranıyor hem de sol ayağının kanayan baş parmağını sıkıyordu , ne olup bittiğini gürültümüzden tedirgin olup saklanmaya çalışan iri bir farenin kaçışından anladık , ısırmış ve bir parçasını koparmıştı parmağın .
Hepimizi bir telâş aldı ya kuduzsa , tetanoz olabilir mi ? Endişeleri ile yengemi Sun'i İpek fabrikasının revirine götürdük , iğne , pansuman vs. derken vakit epey ilerlemişti , iskeleye geldik , herkes gittiği için özel bir tekne kiralayarak şimdi ismini hatırlayamadığım bağlık , bahçelik bir sahile vardık.
Bizden önce gelenler yamaçtaki manzaralı bahçelere gittikleri için sahil bomboştu , biz de yamacı tırmanmak üzere idik ki orta yaşlı bir teyze yaklaşıp bahçesine davet edince amcam :
-Biz şöyle yukarılardan denizi seyretmek istiyoruz diye cevapladı . Cevapladı ama teyze bu defa ağlamaklı bir sesle ısrarını yineleyince babaannemin :
-Oğlum belki ihtiyacı vardır , gidelim , hem beraber yemek yer , hem de biraz para veririz , sevap olur demesi , teyzenin bahçesine yönelmemize sebep oldu .
Bahçe 7-8 dönüm kadar vardı ve çok güzeldi , teyze bakımlı bir bağ evinden kilim ve minderler getirdi , koca bir tepsi kiraz eşliğinde birbirinden güzel yemekler ikram etti , akşama kadar bizi nasıl memnun edeceğini şaşırdı , büyük bir misafirperverlik örneği sergiledi , şaşırmıştık .
Ayrılırken amcam , babaannemin önerisi üzerine , para vermek isteyince teyze :
-Evlât ben çok zenginim , sizi para için davet etmedim , bizim inanışımıza göre misafir gelmeyen bahçe ertesi sene meyve vermez , herkes yukarılara gidince ümidim kırılmıştı , sizi Allah gönderdi , yoksa önümüzdeki kiraz mevsimine kadar çok kederlenirdim , sağ olun diyerek koca bir sepet kirazla bizi uğurladı .
Şimdi , öyle sanıyorum ki bu güzel bahçeler yazlık evlerin beton yığınları ile tarihe karıştığı gibi teyzenin düşünce tarzı da yerini materyalist dünya görüşüne terk etmiştir .