Gençliğin Şiddete Yönelme Sebepleri (1)

Bir eğitimci olarak gençlerimizin şiddete yönelmesinden ve başta kendilerine, ailelerine ve topluma zarar vermelerinden dolayı büyük rahatsızlık duymaktayım. Bunun için de bu konuyu araştırmak, paylaşmak ve çözüm önerileri üzerinde durmak istiyorum. İlk önce bunun sebeplerini irdelemek gerekir diye düşünüyorum. Gençlerimizi bu patolojik psikolojiye sevk eden etkenleri değerlendirerek bunların çözümü üzerinde öneriler sunulmalıdır.

Şiddet nedir; beden gücünün kötüye kullanılması, ve aşırı bir saldırganlık özelliği taşıyan ilişkilerle belirginleşen duygu, düşünce ve davranışların tümüdür. Bir duygunun aşırı taşkınlığı ve önü alınamaz şekilde özgür bırakılması sonucu zarar verici şekilde gerçekleşen eylemlerdir. Şiddet insanın kendisine, aile bireylerine ve çevresine zarar vermek amacıyla uygulamış olduğu baskı ve kaba kuvvetin her çeşididir.
Şiddetin tarihçesi üzerinde duracak olursak bunun, ilk insanlara kadar uzandığını görebiliriz. Âdem'in çocuklarından Kabil'in kardeşi Habil'e uyguladığı öldürme eylemi yeryüzünde gerçekleştirilen ilk şiddettir. Bu davranışın arka planını irdelediğimizde Kabil'i şiddete yönelten etkenin, takvadan uzaklaşması ve kişisel hırs olduğunu görebiliriz. Allah sevgisini kalbinden sürgün eden bir anlayışın sahibi kim olursa olsun, vicdani rahatsızlık duymadan şiddetin her türlüsüne yönelebilecektir. İşte toplumsal alanda ve siyasal alanda şiddete yönelenleri Kur'an merkezli ele aldığımız zaman hep Allah karşıtı ve insan karşıtı güçler olduğunu müşahede edebiliriz. Toplumda bozgunculuk yapan, yeryüzünü kana boyayan, çoluk çocuk demeden, sivil asker ayrımı yapmadan kitleleri katledenlere baktığımızda hep çıkarını ilahlaştırmış, mevki ve makamıyla tanrılaşmaya çalışan insanlar olduğun görürüz. Nemrut, Firavun, Ebu Cehil bunlardan sadece bilinenleri. Erkekleri öldürüp kadınlarını köleleştiren, çocukları küçük yaşlarda katleden bir anlayışın sahipleri şiddetin tarihini oluşturanlardır. İşte bu noktada inançsızlık şiddetin oluşması için oldukça müsait bir zemindir. Bu zemini genişletmeye çalışanlar, ibadetleri kısıtlayıp, içki kumar, uyuşturucu, terör gibi şiddetin tohumlarına prim vermeye çalışan kişilerdir.
Bu noktada şiddeti ahlakla ilişkilendirecek olursak şöyle bir tanım daha yapabiliriz; Şiddet özgürlüğün ahlaki ilkelerden yoksunlaşarak bireysel fayda temini veya haksızlığını örtmek için kullanılan her çeşit yöntemdir. Bu hususta M. Mukadder YAKUBOĞLU şöyle bir tespitte bulunur; ?Özgürlük ahlaksallaşma sürecine giremediğinde şiddet haline dönerek varoluşa yabancılaşır.? Varoluşa yabancılaşmak ise şiddetin en temel etkenlerinden birisidir. Çünkü inanç, gaye ve ahlaki değerler bu yabancılaşma sürecinde kaybolur. Yerine; hırs, menfaat, bencillik gibi bireyselci ve hamasi duygular yürekte taht kurar. İleride ki konularda ele alacağımız gibi inançtan yoksunlaşan insanı şiddetten alıkoyacak onun kadar güçlü başka bir duygu yoktur. Niye mi? veya nerden mi biliyorum? Size küçük bir ipucu vereyim o zaman; şu bıçaklama, yaralama ve öldürme olaylarını gözünüzün önünden bir film şeridi gibi geçirin; aralarında hiç namazlı ve abdestli birini görebilecek misiniz? Çünkü bu kültürü oluşturan namaz iklimini soluyan gençler o güllerin sultanının şu sözüne kulak verirler; ?Öfke şeytandandır. Şeytan ise ateştendir. O halde öfkelendiğinizde abdestle ateşi söndürünüz.? Namazsız Müslüman gençlerin çoğaldığı ve abdest bulutlarının azaldığı bir toplumda şiddet ateşi son hızıyla yayılmaya ve kavurucu bir salgın hastalık gibi her eve sirayet etmektedir.
İşte özellikle son günlerde gençler arasında şiddetin yakıcı bir rüzgâr gibi kol gezdiğine şahit olmaktayız. Bu yazıyı hazırlarken haberlerde bir şehrimizde beş, diğer şehrimizde ise iki gencin bıçaklandığı bildiriliyordu. Yaralama olaylarından dolayı da üç gencimizin öldüğü belirtiliyordu. Peki, gençlerimize ne oluyordu da böylesine sert bir rüzgâra kapılıyorlardı. Bunun birçok nedenleri bulunmaktadır. 1-Aile sorunları 2- Teknolojik unsurlar 3- Arkadaş çevresi 4- Duygusal sorunlar 5- İnancın ve ahlakın yozlaşması
Şimdi bunları kısaca açıklamaya çalışarak en azından gençlerimizi şiddete sürükleyen etkenlerin neler olduğu konusunda bir değerlendirme yaparak, bunları engellemenin yollarını üzerinde dururuz.
1- Aile sorunları;
Anne babaların aile içindeki tartışmaları ve sorunlarını çocukların yanında gündemleştirmeleri, gençlerin aileye ve geleceğe karşı güvensizlik duyguları yaşamalarına neden olmaktır. Bunun için anne babalar çocuklarının yanında sözlerine ve davranışlarına dikkat etmek zorundadır. Çünkü onların yaptığı bütün olumsuzluk bir şekilde çocuklarına yansımaktadır. Bu da çocukların derslerine olan ilgisini etkilediği gibi bu sorunlardan dolayı yeni bir çevreye ilgi odağı olma düşüncesi oluşturmaktadır. Ailedeki ilgisizlik ve sevgisizlik genci yeni ilgi çevreleri ve sevgi atmosferi yakalama düşüncesine sevk etmektedir. Böylece genç kendisini çete ve çete içinde birey olma ve kendini ispatlama eylemlerine girişecektir. Bunun sonucu ise kaçınılmaz olarak, potansiyel suç makinesi olma durumuna getirecektir.
Parçalanmış aile kavramı kanaatimce sadece eşlerin ayrıldığı aile olarak ele alınamaz. Birbirine karşı kırılgan duygular yaşayan, birbirini anlamaya yanaşmayan, kabalığı ve şiddeti yaşamlarının bir parçası haline getiren ailelerde parçalanmış aile statüsündedir. Bu ailelerde çocuklar ilişki tarzı olarak sadece sertliği ve kabalığı görmektedir. Bu da gencin ruh dünyasında tsunamiler oluşturacaktır. Bu sert ruh dalgalanması ise gencin kendisini ifade tarzında önemli yönlendirmelerde bulunacaktır.
Çünkü, gencin iç kontrol mekanizması bu dalgaların etkisiyle tahrip olmuştur. Bu tahrip olmuş duygu ve ruh haletindeki genç birçok tahriklere ve tahriplere prim verecektir. Evde gördüğü sert rüzgârları psikolojideki öğrenme kuramından hareketle; taklit ve örnek alma yöntemiyle onunla özdeşleşecektir. Bunun sonucunda ise kendisine uygulanan şiddetin benzerini kendinden zayıf olanlara yansıtacaktır. Bu ise gençte yetersizliğini yenme yöntemi olarak şiddeti benimsemesine neden olacaktır. işte bunun için anne babalar rüzgar ekip fırtına biçmek istemiyorlarsa, şiddet rüzgarlarını sabır bendiyle engellemeye çalışmalıdırlar. Bununla birlikte tahammülü, yüreklerinin süsü olarak sabırla işlemelidirler. Çünkü şiddetin sonucunda iki bozuk karakter örneği karşımıza çıkacaktır; Ailesinde şiddeti yaşayan bir genç ya içine kapanık biri olacaktır ya da psikopat diyeceğimiz tarzda şiddet eğiliminde sadist biri olacaktır.
Aile içindeki şiddete maruz kalan bir çocuk ilk önce ailesine ve kendisinin geleceğine olan güvenini kaybedecektir. Bu güven kaybı beraberinde evden kaçmaları getirecektir. Böylece tinere, balliye ve muhtelif zararlı maddelere bağımlı sokak çocuklarının temeli atılmış olacaktır. Bu şekilde şiddet görerek evden kaçan çocuklar topluma her türlü zararı verebilecek durumdadır. Ancak bu çocukları kimlerin buna teşvik ettiğini unutmamalıyız. Onları suçlamak ve cezalandırmak kolaycı bir yaklaşımdır. Sokaklarda yaşayan çocuk çok büyük bir ihtimal, sokağı evden daha güvenli gördüğü için oralarda yaşamayı göze almaktadır.
?Baba özlemi çeken yalnız kız, 20 yaşında; Kavga, gürültü, dayak, fakirlik.. Biz 5 kardeşiz, annem babam sağ, üç ablam kavga ve dayaktan kaçıp evlendiler. Ben ve kardeşim kaldık. Geçmişte kötü bir babam vardı. Kavga gürültü eksik olmazdı. Annemi döver, bağırırdı. Ders yapamaz olmuştuk. Ablamlar kaçış yolunu evlenmekte bulsa da ben annemi bırakamazdım. Durumdan en fazla etkilenen ben oldum. Konuşmalarımda, arkadaş ortamımda bile alay ediliyorum, cümleleri tam kuramaz oldum. E tabi derslerimde de başarısız. Neyse ki okulu kalmadan bitirdim. Şu an içki kavga yine var.?
Bazen insan yanındakinin özlemini çeker. Çocuğunun yanında olup da sevgiyi esirgeyen anne babalar çocuklarına anne baba özlemi çektirmektedir. Bu da beraberinde sevgisizliği ve nefreti getirecektir. Nefret ise şiddete gebedir. Ne zaman doğacağı belli olmayan bir yüktür. Bunun için dünyaya getirmeyi arzuladığımız çocuklarımızı sevgiden mahrum kılarak, şiddete mahkûm etmeyelim. Böyle bir durumda çocuklarının okuldaki başarısızlığından dolayı onları azarlayan ve suçlayan anne babalar bu sözlere kulak vermelidir. Çocuğun okuldaki başarısızlığını etkileyen en önemli etkenlerden birisi anne babanın dillerinden ve yüreklerinden estirdiği şiddet rüzgarlarıdır. Çocuklar anne baba kavgasına anlam vermekte oldukça zorluk çekecektir. Bunun nedenlerini düşünecektir. Bazen de bu kavgayı kendilerine mal ederek, büyük bir çöküntü yaşayacaklardır. Bir öğrencim bu konuda şunları söylemişti; ?Ben annemle babamın kavgasına benim neden olduğumu düşünüyorum. Sanki onlar benim için kavga ediyorlar. Birisi beni savunuyor, diğeri beni suçluyor. Bu da ben de evde istenmediğim düşüncesini oluşturuyor. Bundan dolayı da evden kaçmayı bile düşünüyorum.?
Çocuğa karşı duyarsız kalan, şiddet içeren duygu ve davranışlar sergileyen bir ailede çocuğun yaşadığı veya yaşayacağı ruhsal kırılmalar fark edilmeyecektir. Bunun sonucunda çocuk ailesini, sorunlarına karşı kendisini ?koruyucu bir liman? olarak göremeyecektir. Okulda, evde, arkadaş çevresinde yaşadığı üzüntü verici olaylar sürekli olarak içine atılacaktır. Bu ise içe kapanık bir çocuk resmi oluşturacaktır. Bir müddet sonra ?iç kanama geçiren duygu?lardan dolayı kendisini kötü hissedecektir. Ancak paylaşacağı bir yakını olmadığı için bunlar onu intihara veya başkasına zarar vermeye yöneltecektir. İşte bu gibi olumsuz durumların ortaya çıkmaması için anne babaların çocukların duygularını dikkate almaları gerektiğini de unutmamaları gerekir.
Çocuğun ailede şiddete maruz kaldığı önemli olaylardan birisi de hakem tayin edilmesinden sonra başlamaktadır. Anne baba kavgasında kimin haklı olduğu sorulan çocuk anneyi tutarsa baba, babayı tutarsa anne tarafından şiddete maruz kalmaktadır. Çünkü çocuğun sessiz kalma hakkı bulunmamaktadır. Böyle durumlarda anne babalar, çocuklarını zorda bırakacak bir seçime zorlamamalıdır. Çünkü onlar için anne ve babanın ikisi de sevgiye ve saygıya layıktır. Ancak bu davranış ikisinin de sevgisini çocuklarının yüreklerinde soldurmaktadır. Bu sevgisi solmuş çocukların ise sevgiyi başka yerlerde arama gibi bir yanlışa düşmeleri sonucunda, çete, mafya gibi itibarlı (!) ailelere yönelmeleri kaçınılmaz olacaktır.
Anne babanın eğitimsizliği de şiddeti körükleyen başka bir nedendir. Anne ispiyoncu, baba ise badigarttır bu tür ailelerde. Anne kendisi çocuk eğitimi almadığından, çocuğu yetiştirme ve yönlendirmede bir takım sıkıntılar yaşayacaktır. Bu sıkıntılarını gidermenin en kolay yolu ise babayı çocuğa düşman edecek ve ispiyonculuğu çanak tutacak bir davranıştır. ?Bak uslu durmazsan babana söylerim ha!? Baba bu durumda ailede kötü adam olmuştur. Çocuk nihayetinde uslu durmaz ve yaramazlığa devam eder. Bunun sonucunda akşam olduğunda baba eve gelir. Anne; ?bey nedir senin şu çocuğundan çektiğim. Akşama kadar bana rahat vermedi. Sözümü dinlemedi. Ben saçlarımı onlar için süpürge ediyorum, onlar ise sadece bana karşı geliyor uslu durmuyorlar.?
Bu durumda babanın ne yapması beklenir? Tabi ki eşinin sözünü yere düşürmemesi gerekir. Alır eline cennetten çıkmış sopayı (!) eşinin badigartlığına soyunur. Çocuk ise hem annesine karşı öfke yüklüdür, hem de kendisini dinlemeden yargılayan ve acımasızca döven babaya. Bu tür ailelerde de çocuk şiddeti birebir yaşadığı için kendisi de bu örneklikten yola çıkarak dışarı da başkalarının badigartlığına soyunur. Bununla ilgili bir olay anlatılır;
Adamın birisi çocuğunu bu nedenlerden dolayı sürekli döver ve üzermiş. Çocuk içten içe babasına karşı hınç duyuyormuş. Ancak gücü yetmediği için bu öfkesini yansıtmıyormuş. Aradan yıllar geçmiş. Artık çocuk babasına karşı duracak bir güce ulaşmış. İşte bu dönemde baba yine çocuğuna karşı elini kaldırmış. Tam vuracakmış ki çocuk babasının elini tutmuş. ?Yeter artık baba yeter yaptığın? deyip ona bir iki tane yumruk atmış. O günden sonra ne zaman baba çocuğuna dayak atmaya kalksa, hep dayak yemiş. Sonra kendi kendisine ?Bu çocuk neden böyle oldu? diyerek şaşkın şaşkın düşünmüş. Rüzgâr ekenin fırtına biçeceği gerçeğini unutanlar bu tür olayları yaşarlar. Bu hususta peygamber efendimizin çok güzel bir sözü vardır; ?Bir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha iyi bir miras bırakmış olmaz? İşte bu sözdeki temel aile prensibi göz önünde tutulursa birçok olumsuzlukların da önü alınmış olacaktır.
Fatma, 40 yaşında, ;5 kardeşiz, hepimiz yetişkiniz. Çocukluğumuz, gençliğimiz nasıl geçti, hiçbir şey anlamadık. Hepimize hayatı zindan eden yalnızca bir kişiydi. Akşamları geç vakit sarhoş eve gelip hepimizi kaldırıp üzerimize saldırıyor, annemizi gözümüzün önünde dövüyordu. Küçük ve çaresizdik. Bize yakın akrabalarımız ise bu durum karşısında kahroluyordu. Hepimiz mutlaka onu öldürmeyi düşünmüşüzdür, hiç olmazsa diğerleri huzurlu yaşasın diye. En kötüsü de onun kendi çevresinde örnek baba olarak tanınmasıydı. Kimse evimizde yaşanan cehennemi bilmiyordu, çok yakınlarımız dışında. Yetişip evlenme çağına gelen kurtulmak için alelacele evlenip gitti.?
Babanın iş yorgunluğu veya ekonomik imkânsızlıklar sonucu içine düştüğü stres ve depresyonun bunalımını evdekilerden çıkarma nedeni de şiddetin başka bir boyutudur. Baba iş yerinde patronun, amirin, ustanın, müdürün vs. gösterdiği sert tepkilere karşı işinden olma, kendisine takma, ücretini kesme gibi çeşitli nedenlerden dolayı tepkisiz kalır. Ancak bu tepkisizlik onun bilinçaltına atılan bir öfke rüzgârı şekline işlenir. Bu bilinçaltı öfke kendisine karşı ses çıkaramayacak masum insanların en küçük yanlışlarında sert bir şekilde estirilir. İşte bu iş kompleksinden kaynaklanan endişe de evde şiddete başka bir nedendir. Bu hususta özellikle babaların çok hassas olmaları gerekmektedir. Ailelerinin, kendilerine değer vermeyen patron vb. güçlerden daha önemli olduğunu ve onların anlayış ve tahammüle daha çok layık olduklarını unutmamaları gerekir. Çünkü ailesine karşı ilgisizlik beraberinde hem toplumu, hem ailesini, hem de birey olarak çocuğu olumsuz etkileyecektir. Çocuk öğrenciyse derslerini olumsuz etkileyecek, belki de geleceğe yönelik hayallerini yitirecektir. Maskeli bir kişilik sergileyen babanın sergilediği şiddet çocuklar hem evliliğe, hem geleceğe hem de diğer insanlara karşı güven duygusunu kaybedecektir.
Bu noktada şiddetin bu türünü yaşayan insanların mutlaka konuşacakları ve yardım alacakları yerlere başvurmaları gerekir. Çünkü çocuklarımız sanki bir kurban gibi duygularımıza, zevklerimize ve hırçınlıklarımıza feda edilmektedir.
?Jandarma Genel Komutanlığı'nın verilerine göre Türkiye'de şiddet olaylarından en çok kadın ve çocuklar zarar görüyor. Son beş yılın verilerine göre şiddet olaylarında 3 bin 657 olayla İstanbul ilk sırada. İstanbul'u İzmir, Antalya, Muğla, Balıkesir, Bursa ve Ankara izliyor.
Rapora göre, aile fertlerine kötü muamele artış eğilimi gösteriyor. Yine son 5 yılın verilerine göre 61 bin 241 kadın ve çocuğa karşı şiddet kullanılmış. Bu şiddet nedeniyle 1230 kişi öldü, 32 bin 267 kişi yaralandı. Mağdurların yüzde 26 ?sı 0-17 yaş, yüzde 40'ı ise 36 ve daha yukarı yaşlarda.? (www.ucansupurge.org/index)
Bu veriler bizleri epey düşündürmektedir. Aile içi şiddet sadece ailenin kendisiyle sınırlı kalmamakta, şiddet içeren bir ortamda yetişen bireyler toplumsal alanda da şiddeti körüklemektedir. Bundan dolayı bir aile kurmayı düşünen bireyler ilk önce ruhsal anlamda buna hazır olup olmadıklarına karar vermeleri gerekir. Çünkü bazen evlilikler sadece ekonomik nedenlerden dolayı yapılmakta. Sevgi paraya kurban edilmektedir. Gerçekten sevmediği ve sevemeyeceği birisini sadece onun maaşı ve ekonomik getirisi için tercih etmektedir. Bunun sonucunda ise sadakatsizlik ve ihmal duygusal şiddet olarak eşin karşısına çıkmaktadır. Şiddet sadece fiziki olmaz. Bazen duygusal, bazen, düşünsel bazen de fiziksel olur. İşte bu noktada geçen zaman sonucunda baba ekonomik gücü eline alıp da yeterliliğine kanaat getirdikten sonra eşine karşı duygusal şiddete yönelmekte.
Aylin, 36 yaşında, : "Aslında eşimle nispeten geç bir yaşta, 29 yaşında evlendim. Bir şirkette çalışıyordum ve başarılıydım. Eşim ise başka bir şirkette bölüm yöneticisiydi. Bizim evliliğimiz mantık evliliği oldu.
Eşim paraya düşkün biriydi, benden iyi kazanıyordu ve kendisine çok önemli vasıflar atfediyordu. Bana sık sık maceracı bir ruhu olduğunu ve çekip Avustralya`ya gideceğini söylerdi. Eşlerini ve çocuklarını bırakıp başkaları ile evlenen kadınları örnek verirdi. Birkaç kez de kavga ettikten sonra evden gitti ve bir süre gelmedi. Bu adam beni her an terk edebilir kaygısını çok sık yaşadım.
Kendisini başkalarına sevimli göstermeye ve onları etkilemeye çabalardı ama aslında güvensiz biriydi. Beni hep küçük görüyordu, bana "Sen hiçbir şey değilsin" derdi. Evliliğimiz boyunca çalıştığım şirketi, başarılarımı, kazancımı, anneliğimi, kadınlığımı aşağıladı, bedenimi beğenmediğini söylerdi.
Bir süre sonra aşağılamalarına alıştım; hatta bunları kabul eder bir hale geldim ve kendime güvenimi kaybettim.... Evliliğimizde dayak, içki, aldatma gibi ağır sorunlar yaşamadık ama çok yoğun psikolojik ezilme gördüm."(http://dosya.hurriyetim.com.tr/aileici/hikâyeniz.asp)
İşte bu tür sevgisizliğin hâkim olduğu ailelerde şiddet unsurunun artması kaçınılmaz olacaktır. Bu noktada aile içinde sevgi peygamberi Hz Muhammed'i örnek alarak yaşantımıza Kur'an-ı hâkim kılarsak sanıyorum şiddetin birçok çeşidinden hem aile, hem toplum hem de birey olarak kurtuluruz. Evliliği geleceğe taşınacak mirasları koruyup güzel bir şekilde yetiştirmek şeklinde algılarsak, en azından emanet çerçevesinde çocuklarımızı iyi yetiştirmeye ve onlara karşı sert rüzgârlar estirmemeye gayret ederiz. Eşimizi ise sadece ne cinsel obje, ne kazanç vesilesi ne de çocuk kuluçka makinesi gibi görmemeliyiz. Onu bir eş, arkadaş, sırdaş, dost olarak görüp sevinçlerimizi ve hüzünlerimizi paylaşmalıyız. İnsan olarak tabi ki hepimizin hatası ve kusuru olacaktır. İlk önce insan olarak kendimize bakmalıyız aynada. Hatalarımız, kusurlarımız var mı? Olduğuna kanaat getiriyorsak düzeltme yoluna gitmeliyiz. Yok, eşimizin hatası olduğunu düşünüyorsak, onunla konuşma erdemini göstermeliyiz. Ama kırıcı ve kaba olmadan. Bu hususta Peygamberimiz; Hiçbir mümin erkek, mümin kadınına öfkelenmesin. Zira hoşlanmadığı huyları varsa da buna karşılık hoşlanacağı huyları da vardır. Sizin en hayırlınız ailesine iyi davranandır? buyurmaktadır. İşte bu şekilde dayanışma ve sevgi çerçevesinde oluşturulan bir ailede ne şiddet görülür ne de şiddete prim veren gençlik yetişir.

?AİLE İÇİ ŞİDDET ÇOCUKLAR VE GENÇLERİ NASIL ETKİLER?
Aile içi şiddetten çocuklar ve gençler büyük yara almaktadır. Sürekli horlanan, eleştirilen, aşağılanan çocukta iki türlü davranış gelişebilir.
1- Aşırı çekingen, pasif ve özgüvenden yoksun2- Hırçın, agresif, kural tanımayan ve geleceğin psikopatları... Çocuklar atacağı her adımda büyüklerinin gözlerinin içine bakar, en küçük bir
Harekette hemen sıçrar, tedirgin olur her an dayak yiyeceği korkusu yaşayabilir. Bazı gençler
Çocuklar evden kaçar, sokak çocuklarını bekleyen her türlü tehlikenin tehdidini kucağına düşerler.
Genç kızların bir kısmı şiddet ortamından kurtulmak için erken evlilik yapar fakat "yağmurdan kaçarken doluya tutulabilir" bir kısmı fuhuş batağına saplanır. Erkek çocukların bir kısmı babaya tepkiden dolayı hemoseksüel olur. Kızların bir kısmı erkeklerden nefret eder ve sağlıklı karşı cins ilişkisi kuramaz. Bazıları cinsel ilişki kuramaz, bir gurup sürekli erkekleri peşinden sürükler, fakat son anda onları "tekmeler" adeta babadan intikam alır. Gençlerin bazıları yollardaki arabaların camlarını kırarlar, kaportalarını çizerler... uyuşturucu batağına marjinal guruplara saplanabilirler....? (http://www.panik-atak.com/)
Aile içi şiddete maruz kalan gençler kendilerini ifadeden yoksunlaşarak, asosyal bir kişiliğe bürünmektedirler. Bunun sonucunda ise gelecek için umut vaat etmeyen bir gençliğin ipuçlarını verecektir. Çocuk içe kapanık bir kişilik sergilediğinde, melankolik olacaktır. İletişimde başarısız, sürekli olarak kullanılmaya müsait bir kişilik örneği sergileyecektir. Korkak bir insan olarak sürekli ezilecektir. Bunun tersi durumda ise çocuk evdeki şiddeti bir ayna gibi görüntüsünün üzerinden topluma yansıtacaktır. Bu sefer ortaya psikopat bir karakter çıkacaktır. Bu birey de farklı bir şekilde topluma zarar verecektir. Birincisi kendi potansiyelini toplumdan esirgeyerek, kendisine şiddete müsaade ederek kötülük yaparken, ikincisi de etrafına korku ve dehşet salarak başkalarının malına, canına, namusuna zarar vererek şiddeti farklı bir tarzda körüklemektedir. İşte bu nedenlerden dolayı anne babaların evde birbirine karşı empatiyi kuşanarak, çocuklarına sevgi iklimini oluşturmaları gerekir. Ancak bu şekilde aile içi şiddetin toplumsal zararlarını önleyebiliriz.

Aile içi şiddeti önlemek için;
1- Anne baba birbirine karşı sevgi ve anlayış göstermelidir.
2- Ailede anlayış ve hoşgörü iklimi oluşturulmalıdır.
3- Her birey kendi özellikleriyle kabul görmelidir.
4- Dışarının stres ve yorgunluğu eve taşınmamalıdır.
5- Ekonomik sıkıntılar bireylere yansıtılmamalıdır.
6- Babalık bir güç merkezi olarak görülmemelidir.
7- Zararlı alışkanlıklardan ve kötü huylardan kaçınılmalıdır.
8- Çocukların ve gençlerin yanlışları anlayacakları bir dilde anlatılmalıdır.
9- Anne ve baba ehliyetli birer duygu ve düşünce sürücüsü olmalıdır.
10- Evliliği bir takım çıkarlar üzerine kurmaktan kaçınılmalıdır.

16 Şubat 2009 19-20 dakika 59 denemesi var.
Yorumlar