Gerçek Bir Dünyada Yalanlarla Yaşamak - 1 -

.

.

.

Gerçek bir dünyada, yalanlarla yaşamak da bir yere kadar. Sonunda her insan gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalacaktır bir gün. Ayrıca bunu da kendisi isteyecektir. Yalanlar, geçici mutluluklar da yaratabilir zaman zaman. Birilerini ya da kendisini kandırmak, içgüdüsel olarak da bunun gerekliliğine kendisini inandırmak da mümkün.

.

Bir gün gelir ki; neredeyse bütün insanlar, yaşamlarının yalanlarla ve sahtelikleri gizleyen maskelerle dolup taştığını hissederler. Giderek gerçeklerden ve elbet gerçek doğrulardan uzaklaşıldıkça, sahtelikler ve yalan, düzmece, kurgu, maskelenmiş insanlar ve olgularla daha fazla karşı karşıya kalınması da doğal olur. Bunların da içselleştirilerek gerçek gibi kabullenilerek, yaşam gerçekleri haline getirilmeleri, dahası buna da inanılması, sorunun büyüğünü oluşturur. Sahteleşmek... Kendinden farklı bir şekle, ruha, ete kemiğe bürünmekten farksızdır bu. Aynaya baktığında kendi içsel gerçeği ve ruhunu görmek bir rahatsızlıktır ve sahteleşildikçe bu rahatsızlıklar da giderek artar. Bir insan, ne kadar ve ne ölçüde, kendi olmadığı bir kişiliğin, karakterin davranış özelliklerini gösterebilir ki? Kişiye göre değişir demeliyim burada. Bu konuda çok başarılı örnekler de görebiliyoruz. Ama zor iştir gerçekten, başka birisi gibi görünebilmek, davranabilmek ve o kalıba uzun süre girerek o kalıbın esiri olmak.

.

Her insanın temelde dürüst ve doğru olması beklenir. Ve bunun bir erdem değil, her insanın taşıması gereken sıradan en temel özellikleri olduğu düşünülür. Hiç bir insan, ailesi tarafından yetiştirilirken ya da okul eğitimini alırken, yalanlar, sahtecilikler, gerçekte olduğunun dışında farklı kalıplara girme, maskeler takarak farklı yüzlerle davranış biçimleri eğitimi almaz. Bunlar o insanlara aile, arkadaş çevresi ve toplumun genelinin hiç fark ettirmeden verdiği alışkanlıklar ve eğitimlerdir. Yaygınlık kazandıkça, toplum içerisinde rahatlık ve huzur hissi ve kabulleniş sonuçları doğurarak farkında bile olmadan, kişiler bir anlamda tatmin edilir ve ödüllendirilirler. Küçükten büyüğe kadar yalanlar yaşamın içerisine sürekli akmakta ve kişilikleri de bu yönde şekillendirmektedir kısacası.

.

Doğruluk, dürüstlük, namus, şeref, haysiyet gibi temel değerler ve zenginlikler, zenginlik olarak kabul edilmediklerinden olacak ki, aile ve okul eğitimlerinde yeterince işlenmez ve fertler bu açılardan temel insani, toplumsal sosyal ve kültürel değerlerden mahrum kalarak yetiştirilmiş olurlar. Ciddi anlamda görerek ve uygulamalı olarak eğitimini aldıkları değerler para, güç, mal, mülk ve çıkar sağlamak yolunda her türlü yalanın, sahteciliğin, adam kayırmacılık ve suistimallerin mutlaka yapılması gerektiği olarak özetlenebilir. Bireyler bu biçimde geliştiği zaman, toplumlar da bu biçimde değişimlere uğrarlar haliyle. Haksız uygulamaların, adam kayırmacılıkların, yalanların, riyaların, dönekliklerin, rüşvet ve suistimallerin havada uçuştuğu toplumsal yapılar ortaya çıkmaya başlar. Doğrular daima tek'dir oysa ama, yalanlar ve yanlışlarla iş görülecektir. Mecburen ortama uyulacak, göze batan hizip adam olunmayacak, hiç kimsenin çevirdiği dümenine, tekerine taş koyulmayacaktır. Yol ve yöntem bu biçimde oluşturularak sürdürülür. Bunun neden böyle uygulandığına dair haklı gerekçeleri çoktan hazırlanmıştır. Ne yapabilirim? Dünyanın düzeni böyle. Bunu ben mi değiştireceğim?...

.

Yalancı, sahtekar, riyakar, iş bitirici kişilikler sahne alırlar toplumda her düzeyde her kurumda her görevde. Aklınıza gelen ya da gelmeyen her alan, bu tip eğitimden geçmiş ve uygulamaya hazır hale getirilmiş insanlarla işgal edilmiştir.Bunlar elbette toplumsal yapı içerisinde zamanla güç kazanarak, en çok çalan, çırpan, her türlü dalavere işlemlerle de köşeleri fırıl fırıl dönerek para, güç ve imkan sahibi zümreleri oluştururlar. Görünmeyen ama çok güçlü bir çıkar birliği ile birbirlerine bağlanmıştırlar. Kolay kolay kendi içlerindeki çıkar ortaklarından herhangi birisine zarar verilmesine olanak tanımazlar. " Birimiz hepimiz için " anlayışına sahiptirler. Zaman içerisinde hele yargıyla ilgili kurum ve kuruluşlarda ve askeri kuruluşlarda da çıkar ortağı oldukları bu anlayışın uygulayıcısı fertlerle birlikte yuvalanarak güç kazandıkları takdirde, doğrulardan, dürüstlüklerden, tarafsızlık, objektiflik, eşitlik, adalet, hak, hukuk gibi konularda da, dürüst insanların başvurabilecekleri haklarını arayabilecekleri pek de bir kurum kalmamıştır denilebilir.Hukukun rafa kalktığı, keyfi uygulamalar ve yasa dışılıkların, rüşvet, haksız kazanç, her türlü suistimaller, görevlerin kötüye kullanımı, verilen sözlere, edilen yeminlere uyulmaması ve ucu ihanet derecesine kadar varan tüm çürümüşlüklere, adaletsizliklere karşı, doğruların, hakkın, hukukun, adaletin savunulabileceği ortamlar ve kurumlar da bırakılmamıştır ortada.

.

Siyasi yelpazede yer alan, desteklenerek güçlendirilmiş, hiç birisinin de temelde birbirinden farkı olmayan partiler kurulmuştur. Toplum, hangi partiye oyunu verirse versin, sistemin kurulu güçleri, egemenleri, ülke içinde daima kurdukları yalana, dolana, sahtekarlığa, rüşvet, haksız kazanç, suistimal, adam kayırıcılık ve kendi mensupları olan kitlelere servet transferlerine kadar varan uygulamalarını aksatmadan sürdürebileceklerdir. Toplumsal örgütler, sendikal yapılanmalar, dernek ve vakıf yapılanmalarının da akıbetleri, bu genel düzene uygun biçimde kurgulanarak, yalan, riya ve haksızlık, hukuksuzluklara birebir katılan tip insanlarla ele geçirilmişlerdir. İşçi sendikaları ya da memur sendikaları gibi sendikal yapılar, işçi ve memurların gerçek dert ve sorunlarının gerçek çözümleri için çaba göstermemekte, yalnızca bir egemen sınıfın zümrenin, yukarıda sözünü ettiğim çıkar çevreleri, yalan, riya, rüşvet, iltimas ve haksız kazanç eylem odaklarının da çıkar beklentileri, güç vaadleriyle onlarla çıkar birliğine girmiş kişilerin ellerine geçmiştir.Bunlar kaçınılmaz sonlardır. Bireylerden başlayarak doğruluk, dürüstlük, namus, şeref, haysiyet gibi temel insani kavramlardan habersiz yetiştirilerek piyasaya sürülen bireylerin oluşturdukları temel çıkarcı, düzmece, yalan, riya ve haksızlıklardan sebeplenerek güçlenen yapı, toplumun temel yaşam gerçeği ve kaderi haline gelmeye başlamıştır sonunda.

.

Bu sahtekar, maskeli yüzler ve kişilk, karakter özelliklerine ete kemiğe bürünürcesine bürünen insanların sayıları öylesine fazla artmaya başladığı dönemlerde karşılaşılan pek çok da sorunlar ortaya çıkmaktadır. Çünkü, paylaşılan yalnızca bir tek pasta vardır ve bölüşülmesi gereken sahtekar ve çıkarcı, haksız kazanç peşinde insan sayıları çığ gibi artmaktadır. Pasta'nın çok da fazla kişiye eşit oranlarda bölüşülmesi zaten düşünülemez. Baş sahtekarlar ve azılı, çok güçlenmiş ve tüm ülkeler genelindeki kamu kurum ve kuruluşlarını, özel sektör ve sanayi kuruluşlarını, medya'yı, basını, sendikal örgütlenmeleri, ve diğer sivil dernek ve vakıf örgütlenmelerini ele geçirmiş olan büyük güçler, pastanın en büyük bölümünü kendi aralarında pay edeceklerdir. Diğer çıkarcı kişi ve gruplar, güç ve etkinlikleriyle kıyaslı olarak, daha az ve daha da az pay alan gruplar halinde kalmaya mahkumdurlar. Bu gruplar arasında çok çetin çıkar savaşları olması da kaçınılmaz sonuç olur.

.

Konunun devamında, bu çıkar çatışmalarının nedenlerini ve detaylarını işlemeye çalışacağım. Şimdilik sağlıcakla kalınız.
.
.
.
29 kasım 2015 / istanbul

29 Kasım 2015 6-7 dakika 8 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (2)
  • Evet değerli kalem güzel yürekli arkadaşım keşke herkes senin kadar dürüst olabilse... Toplumda "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" felsefesi sürdükçe yalanlar dolanlar ve maskelerde aynen devam edecektir...Yalan konusunu dürüst olmama iki yüzlülüğü çok güzel işlemeye başlamışsınız bu konu tek bireylerden çıkmış topluma kadar uzanıp , siyasilerin çıkarlarına kadar gelmiş. Maalesef kendi şahsi çıkarları için her kılığa girebilen hatta Allah'a peygambere kadar şirke varan çıkar oyunlarına saplanmışız.İki yüzlülük bencillik dört nala gidiyor şahsi çıkarları için sahte kişilikler bürünmüş ve padişahım sen çok yaşa iki şak şak bir lak lak la maddi kazanç elde edeneler oldukça asla düzeltmeyecek bu anlayış.

    hırsızlık ve sahte kişilksiz kişilikler olmayı istedikleri kişilermiş gibi söyledikleri yalanlara kendi kendilerinide inandırırlar ki bu en tehlikeli olanlardır.Bir nevi şizofren paranoyak gibi hastalıklara tutulmuş gibidirler.Yazında belirttiğiniz gibi bunların sonu kendi kendilerini yok etmekle bitecektir kendi iplerini kendileri çekeceklerdir.

    Açık ve net bu çıkar kavgalarının oynanan oyunların ezilen insanların artmasının adı tek bir teşhisle konulmuştur EMPERYALİZM . Tebrik ve teşekkür ediyorum. 👍😙

  • 8 yıl önce

    Nasıl ki devletlerin çıkarları çakıştığı zaman savaşlar çıkıyorsa, insanların çıkarları da çakıştığı zaman insanlar arasında ki sosyal ve toplumsal ilişkiler bozulmaktadır. Millet ve devlet aslında iç içedir birbirinden ayrı olarak düşünülemez. Devleti meydana getiren bireyler azami derecede dürüst ve namuslu olurlarsa o toplumlar medeniyet arenasında daha uygar ve gelişmiş bir toplum olarak anılır ve hatırlanırlar. Oysa çıkar, rüşvet, adam kayırma, particilik, üzerine inşa edilen ve böyle devletini sürdürenler ve bunu kendilerine ilke edinen toplumlarda gün gelir bu çürümüşlük o toplumu derinden sarsar ve de yaralar. Vicdanların eğitilmesi bir toplum için en önemli ve en gerekli konudur. Ama bunu nasıl yapacağınızı yöntemleri de tabi ki önemlidir. ''Yalanı terk edin ki doğruyu bulasınız.'' derler, iyi de ederler. Güzel bir yazı Mert Yiğitcan'dan daha sık yazması ve paylaşması naçizane arzumuzdur....👍