Gidene...

Ancak bu kadar bağlı olabilirdim sana... Ancak bu kadar sevebilirdim seni... Ve ancak bu kadar senin kalabilirdim!

Bedenim sana ihanet etmiş olsa bile; ellerim başkalarının ellerinde teselli arasa da; gözlerim başka gözlerdeki sevgi kıvılcımlarına kaysa da; yüreğimde yer eden ve sensiz geçen her saniye biraz daha büyüyen sevgine hiç ihanet etmedim sevgilim!

Sadece seni böylesine severken, sensiz olmak; sadece senin için böylesine yanarken, bir yudum suya hasret kalmak; sadece senin için çarparken yüreğim, sahte kahkahalar atmak beni öylesine yordu ki...

İçimde tutuşturduğun hasret ve sevda yangınları, dört bir yanımı amansızca kaplamışken; senin için döktüğüm gözyaşlarından içimdeki berrak aşk nehirlerinin suları kurumuşken; papatya falları senden hiçbir haber vermezken seni karşımda hiç değişmeden ama çok farklı bulduğumda düştüm yalnızlığın ağına...

Sevdamın sarı saçları hasret rüzgarlarında savrulurken; içimde ateşe verdiğin sevgi çiçeklerim yavaşça korlaşırken; yalnızlığın sessiz çığlığı gitgide büyürken tutuldum sensizliğin tuzağına...

Ve senin yanında, senin karşında iken; ellerim ellerine bu kadar yakınken; yüreğinin sesi kulaklarımda çınlarken; bakışların gözlerime kenetlenmişken düştüm senin uzağına...

Çırpındıkça daha da battığım sevda toprakların sarıp sarmaladı beni yeniden...

Haykırdıkça sesimi duyamaz oldum yüreğimin feryatlarından...
Sen konuştukça, ben biraz daha sustum... Biraz daha yaklaşmak istedikçe sana, uzağına savruldum....

Sana doğru attığım her adımda, seni biraz daha kaybetmenin acısı çöreklendi içime...

Ben sana ? Merhaba! ? demeye hazırlanırken senin ? Hoşça kal! ? deyişinle yıkıldım...

Bin bir umutla yıllardır gönlümde herkesten gizli göz yaşlarımla beslediğim umutlarım, gözümün önünde yerle bir oldu gidişinle... Sen giderken, el sallayamadım. Sadece aşkın bu acımasız ve hoyrat oyunun ardından bakakaldım...

Tüm varlığım ve tüm yokluğumla sensizliğimle baş başa kaldım yeniden...
İçim ve dışım seninle doluyken, ellerim yine boş, yüreğimde hiç sönmeyecek yangının ve gözlerimden senin için süzülen yaşlarla yapayalnızlığın kollarında savruldum.

Karanlık geceler yine sırdaşım oldu; seni yaşadığım sensizliğimde... Dolunaya seni anlattım yine sabahlara kadar... Yıldızları ? sen ? diye sevdim tek tek... Kollarımı, bana koşarak gelen hayaline her açtığımda kocaman bir sensizliği kucakladım defalarca... Telefonum her çaldığında, çaresizliğimin verdiği eziklik biraz daha büyüdü yüreğimde...

Sensiz geçen her dakika, yıllarımı da beraberinde götürdü giderken... Daha yolun yarısına varmadan yaşlandı benliğim ve bedenim. Bir gün karşıma çıkıp; ? GEL! ? desen, sana koşacak dermanı kalmadı dizlerimin.

Sen, sensizlik acısını hiç tatmadın. İşte bu yüzden, güneşi doğmayan ruhsuz gecelerin uzunluğunu benim kadar bilemezsin. Yaz akşamlarında, sokaklarda esen hoyrat yalnızlık fırtınalarının soğuk elleri sarı saçlarında hiç dolaşmadığı için, paramparça olmanın ne demek olduğunu bilemezsin. Bilemezsin, uzun kış gecelerinde tüm vücudum soğuktan titrerken; sevgini yorgan gibi sarınıp da sensizliğimle baş başa neler konuştuğumu...

Ellerim ellerine hasretken ve yüreğim senin aşkınla anbean kavrulurken; hayat denen bilinmezliğin içinde sensizliğe doğru nasıl savrulduğumu, nasıl dağıldığımı bilemezsin...

Avuçlarımdan sensizlik damlarken öylesine paramparça olmuşum ki; artık sen bile beni toplayamazsın.

Teselli kâr etmiyor asi gönlüme... Yalan geliyor sevda şarkıları... Senin sevginden başka tüm sevgiler yabancı geliyor yüreğime... Sana bu kadar yakınken, bu kadar yanı başındayken sensiz kalmayı ve sevgimi yüreğimin derinliklerine gömmeyi bir türlü kabullenemiyorum...

Ama bunun suçlusu ben değilim. Ben değilim inan ki! Aslında sen de değilsin...

Belki bir kerecik olsun bana kulak verseydin; bir kerecik olsun dinleseydin; şimdi bu halde olmazdım. Bu kadar ümitvâr ve bu kadar sensiz olmazdım...

Artık ne hayattan bir beklentim var ne de küçücük bile olsa senden yana bir umudum!

Ama yine de sensizliğimle birlikte, yalnızlığın ve kimsesizliğin kasırgasında savrulup duruyorum senden sana doğru...

Ama yine de nefes alıyorum, yaşıyorum sensiz de olsam...
Benimkine yaşamak denirse tabii!...



Saadet Gökçe
Pendik, İstanbul
20 Haziran 2001

27 Ağustos 2008 4-5 dakika 3 denemesi var.
Yorumlar