Gita Govinda (Şarkıların Şarkısı)

Aklının varaklarını zorluyor okunaksız kıvrımlar...Öteki tarafta gün ışığının çığlıkları aşılmaz duvarlara çarpar duyarsın yankılarını,çaresizlik sarar.Bahaneleri sıralarsın yaklaştıkça ürperir uzaklaştıkça üşürsün,korkularındır yokuşlardan bir adım geriye kaydıran,zorlayan.
Kıvrımlarından bir yaprak daha düşerken çırpınırsın bir yenisini yeşile boyamaya kalkarsın yeniden canlanmanın rengidir bu...Karanlık ve aydınlık odalarında gezinirsin kimine daha önce girdiğini anımsarsın kimine vaktin olmadı uğramaya ya da bulamadın anahtarlarını, görmezden mi geldin yoksa kaçtın bu kapılardan? Sahi çaresizliğin gübresi güneş mi? Akıllı bir deli umut etmiş tüm bunları.Bilirsin her şekliyle girebilir içeriye gün ışıkları,olsun bir nokta olsun kendin de çizebilirsin şekillerle desenleri...
Güneşin altında hayaller kuran ne çok kedi var etrafında,kimse senin gibi bakmaz düşen boncuk damlalara,mor renkli taç yapraklara kimse senin gibi çizemez karanlık sulara resimler,parmaklarınla dokunmuşsundur yaşantılara, tanıdık hepsi senin nezdinde,bilirsin bir yerlerde belki de denizin içinde, rengârenk dünyayı düşleyen çocuklar da var.
Kuruyorsa bir gövde, yetişebilecek misin yeşile boyanmadan düşen sarı kırmızı yapraklara? Hüzün senin adın, Fiji adasında haykırışları duyarsın...Yaşanır bir günün içinde dört mevsim...Milyarlarca yıl yaşanmış ilk yasak oda, dağılmış iz sürmüş, karanlığa boyanmış odaların.Kutsal olmayanı kutsal olandan ayırmanın ne önemi var yediğin yasak meyve de kutsal, acı ve öfke her yerde hep var.Bir kadın kutsallığı bir hayvanla eşdeğer,erkek hele rahipse dünyayı hep kırbaçlar,ressam çok önce girmiştir yasak odalara, tabloları böyle söyler.
Bir adım daha yaklaşırsın deliliğin kıyısına, bilirsin Barfly'ın sefilliğinde hep bir isyan var.Kutsallaştırmaya ne hevesli insanlar hep çarmıha gerilidir memeler,gözler,kıçlar...
Terazinin kefesinde bir senin yüreğin var,..Olmadı tapınanlar lingayı bir de alkollü okşar.
Nasıl olsa İsa zamanında biraz da Kirişna,İnsan kendi resmini kendi çizer,o çığlıklar duvarda hep var,her gün yıkılır her gün örülür.

Ve şairler kendi dilleriyle tapınmaya başlar.

?topuklarımızı kemiren orospu?girdi kanımıza,iliklerimizde engel tanımadan dolanır,akıl ve ruhtan sonra bedene kavuşur ve karşında duran hayal gerçeğe doğru yol alır...bu düşle,zaman ve mekân buradadır.

- göremediğim,ama var olduğunu bildiğim... boşluğunun hiçliğinde yapayalnız bir evrensin,terk edilmiş bu coğrafyada, birazdan yepyeni bir yaşam doğuracaksın ...

sevdiğimi bilmen için
söyle hangi parçamı istersin
gecemin ışığı yüzerek gel düşlerime
gel tırnağımla etim arasına
damla damla sız göğsüme

- göremediğim ama var olduğunu bildiğim... kırmızı senin adın Fiji Adası'nda haykırışlarımı duyarsın beni çağıran senin nefesin,bildiğim tüm tanrıları efsaneleri kucaklayıp getirdim çölüne, anlaşılan onlar daha önce uğramıştı sana

yanında olabilmem için
söyle hangi parçamı istersin
mutluluk kaynağım
gücünün sol kaburga kemiği
benim yüreğim
sıcak ve soğuk
pamuksu bir dere değdi
her milimine
tanrılar orada
farklı kılıkta hep
birbirine benzer

- güzel peri Kuanin bir karınca gibi özgürce gezin odalarımda, esintilerin aralasın pencerelerimi

akılları esir eden
yaptığım büyüler
su tavuğu gagasındaki zerrem
ellerimle kararak
kaplumbağanın sırtında
yarattım seni
istersen ondört parçaya böl bedenimi
her parçama nakış gibi senin kokun işlendi

- sahi çaresizliğin gübresi güneş mi? öyleyse doğ üzerime tapınsın sana dönük gövdem,ateşine düşsün bir damlam

ışıkların yapraklarım için
çiçeklenecek tohumlarım için
yağsın bereketin toprağıma
aradığın kutsanmaksa
gerilsin gövdem
çarmıhım
senin gövden.

- kıvrımlarından yüreğine süzülen şahmaran bakışların, tüm tezat duygularla aksın kuyularıma şarkılar söyleyerek baykuş sessizliğinde

güzel peri Kuanin
gir cehennemime
hiç kovulmamacasına
her bedende
vardır iki farklı dünya
duy çığlıklarımı
dal karanlık odalarıma
zevk versin ışığın acıma

- delişmen karalığın,tılsımının tuzlu sularında oynaşan balıklarının eğlendiğini görmediğimi nasıl bilebilirsin

yaşamı doğuran
insan için
doğaya can veren
varlığım senin bir parçan
savursa da kasırgaların tufanların
çarşaflara dolanır alevlerin
uzanır yine zeytin dalım

İnsan bir evren farklı farklı dünyalar taşıyan.
Tüm bunlara rağmen yalnız kalamayan bir başka evrende farklı dünyaların kapılarını aralayan ve bilir zorlu bir yolculuktur bu aydınlığın nefes alabilmesi için karanlığa da ihtiyacı olduğunu,değişken ve özgürdür,araladığı odaların kapılarına renklerini vermeyi de sever,ustalaşmıştır duvar örüp yıkmakta...orkestra eşliğinde resimler karalarken gücünün yetmediği anlar da olur keşfetmekten çekindiği derinliklerin anahtarlarını kendi elleriyle yarattığı tanrılarına verir,kutsallaştırdığı sefilliğine yeri gelir imrenir,ona göre bazı şeyleri tanrılarına bırakmak gerekir.
Bizimse aramızdaki tek tanrı karaladığımız son resim mesafeleri birleştiren zaman...
Elbette tükenecektir,tanrımız duyarsa sesimizi...
Başlangıç tesadüf müdür koca bir bilinmezlik,tanrıları bilir ancak ve izin verirlerse bu zorlu yolculuk tamamlanır,işte o an iç içe girmiş bütünleşmişlerdir,terazideki ağırlıklarının göstergesi sıfırdır,beden zihin ve ruh üçlüsüyle eşitlenmişlerdir...
Duyduğun şehvet ve sevgiyle deliliğin kıyısındasındır artık,tâ ki kuruyana kadar gövden, bu düşsel anlarda kamasutra'nın sayfaları yavaş yavaş çevrilir.

10 Ağustos 2009 5-6 dakika 2 denemesi var.
Yorumlar