Gobid

Gobid

          Eğer Ankara’ya gitmemiş olsaydım bugün Çengelköy’e inerdim kar yağışı altındaki İstanbul’un bir daha görülmesi mümkün olmayan şahane manzarasını seyre koyulurdum buradan boğaz köprüsü ve ardındaki Sarayburnu-Topkapı sarayı Ayasofya-Sultan Ahmed-Eminönü –Süleymaniye camilerinin harika görünümlerini doyasıya içime çekerdim boğazın esrarlı kokusunu da ekerek bütün İstanbul silueti öylesine büyüleyici gelirdi ki saatlerce bakabilir bundan yorulmazdım  ,  kar ve İstanbul sis ve İstanbul boğaz ve İstanbul her yönden sükun-huzur-dinlendirici olacaktı , hissedecektim sanki kardan bir şehrin karşısındaymışım gibi sevinecektim yerden aldığım karları boğazın suyuna attıkça kim bilir neler hissedecektim cesaret edip kimsenin çıkmadığı bu soğuk bu karlı hava sahilleri , sessizliğe terk etmiş duygusal bir lezzet katmıştı ve kendi kendime şöyle söylenmiş olurdum ' yaşasın İstanbul ! yaşasın tüm şehir sahiller caddeler bana kaldı..' Çengelköy'den beylerbeyi-kuzguncuk hattına kadar yürürdüm kar yağışının bana vereceği tatlı huzuru derinden hissederek oradan Üsküdar’a geçerdim Şemsi Paşa Cami ve Salacak boyu kar altında yürüyecek kendimden geçerdim , dilimden düşürmediğim şarkıyı arka arkaya okuyacaktım “..her yerde kar vaarrr…kalbim senin bu geceeee…” ve şarkımı salepçi görünce kesecektim ,  kız kulesinin tam karşısında salep içecek gözüm martıların telaşına çığlıklarına takılacaktı vapurların önünden arkasından uçuşup duran martıların sevimlilikleri kar ve İstanbul’un cazibesine cazibe kattığını düşünecektim muhakkak ki .. şimdi Ankara’dayım ve ne kar ne boğaz ne de martılar var ne kadar sıkıcı, beni yazmaya sevk edecek ne bulabilirim burada keşke kar yağıyor olsaydı hiç olmazsa kar ile barışık sevdamı burada devam ettirebilirdim öğleden sonra çıkan güneşe güvenerek kendimi Ulus-Hacı Bayram semtine atıyorum beni buraya sürükleyen hem Hacı Bayram ve onun temsil ettiği İslam medeniyetinin engin hoşgörü sevgisinin göstergesi olan camiye bitişik Jüstinyen tapınağının bugüne kadar gelen tarihsel kalıntıları  , ve Müslüman insan profilinin medeniyetler inşa eden sürecinin bugün bile peşimizi bırakmayan güzel ahlak kimliğidir kendimi burada derin bir huzura bırakıyorum ve Gobid…evet Ankara yıllarımın biricik yiyeceği beni buraya sık sık çeken etkenlerden biri de Gobid’tir…gobid nedir siz bilir misiniz bilmem  yuvarlak pide ekmeği arasına katı yumurta dilimlerine ince kıyılmış soğanlar domates dilimleri ,maydanoz ,yeşil biber ,minik turşular ve baharat serpiştirilerek gayet nefisçe lezzetçe açlığı en iyi doyuran bir besin yumağı , değme lüks lokantalara gitmekten daha fazlasını yemiş hissederdim kendimi , ve şimdi tam sırası dedim hemen sağıma soluma yakın uzak noktalara bakındım nihayet aramam netice verdi öyle özlemişim ki , iki tane üst üste yediğime şaşırmadı gobidçi çünkü yaptığı gobid diğer satıcılarınkinden çok daha kaliteli lezzetli olduğunu söyledi ( ..gerçi ben özlediğimden ve çok acıkmış olmamdan yemiştim..) gobid’in özellikle pide ekmek arası oluşunun verdiği bir farklılık ve sıcaklık var ayrıca arada olan besin maddelerinin çeşitliliği salata türü oluşu ilginç ve çekici kılmakta , gobidi nedense Ankara’ya her gelişimde bu gobid isteğimi gerçekleştirir böylece rahatlarım ..döner yemek aklıma gelmez gobid her türlü et-balık türü menüleri bana unutturmuştur..Ankara güneşli ve kar yağışından uzak o bildik kuru soğuğu ile akşama hazırlanıyor caddeler kalabalık duraklar hınca hınç metro tüneline inerken korsan kitapçılara rastlıyorum durur muyum tane 5 tl.den yine üç kitap aldım bu kez Ayşe Kulin- C.Zarifoğlu ve Elif Şafak okuyacağım hava iyice soğumuştu metrodan indiğimde yürüdüğüm yol 10 dk.çekiyor hayli üşümüştüm gobid’in lezzeti midem ve dudaklarım da gezinirken aldığım kitapları bir hafta içinde okuyup bitirebilirim diye kendimle inatlaşıyordum …


26.01.2010 / Ankara 

04 Ağustos 2022 3-4 dakika 164 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar