Göç (1)

Sene 1997,..
Surların onurla çevirdiği şehirden diyar-i bekir?den den göç ile başladı her şey..
Aykırı gençliğin, boynuna asılmış bir sabıkayla sürgün edildi bedenim, İstanbul?a..
Sürüklendim?
boynuma astım, ardımdan el sallayan gözyaşları..
Kendimden mi kaçıyordum yoksa kentimden mi?
Hiçbir sürgün arşivinde, fişlenmemişti yolculuğum
Tarihi eksik, arşivi geniş yalnızlıklarımda, nadasa bırakmıştım çoçuklugumu,
Dayamıştım şakağımı soğuk ve buğulu otobüs camına..
Ve içimde son bakışlar,gezdiğim sokaklar ve son kavgalarım ve hiç bitmeyen aşklar/ım..
Güneşin doğduğu yerden, battığa yere gidiyordum,
ve daha güneş batmadan, ardımda şehirler ışıklarını kapatıyordu.ben ise kapatmıyordum uykusuzluktan yanan gözlerimi..
Korkmuyordum karanlıktan ve korkmuyordum sürgün olduğum batıdan..
Gözlerimde ağardı güneş ve ben güneşe ağlıyordum,,ardımda bıraktığım güneşimin şehrine..
Yani diyarbekirime..
Toprağın asil rengine alışmış gözlerim,önce denizin asi mavisine değdi ve geçerken fatihin istanbulun/un iki yakasını bir araya getirdiği köprüsünden..
işte o an anladım ki İstanbul ayrılıkların şehri, İstanbul ayrılanların diyarı..
İçimde terk?i diyarımdan kalma çocukça bir gülüş ve gözlerimde saklanmış acemi bakışlar..
Elimde bir valiz ve cebimde buruşmuş bir bilet ve miadı dolmuş silik bir adres..
içimde ölen binlerce cesetle gelmiştim.otobüs peronlarındaki kalabalıklardan şaşkın bir çırak gibi biliyordum adımlarımı.dilimde bozuk bir şive yüregimde şaşkın bir gölge?
Nerden gidilirdi kimsesizliğime ve kime giderdim bu parçalanmış bedenimle..
Ruhuma sürdüm taşı toprağı altın dedikleri İstanbul?u
İç sesimin yankılamasında paralandı, oysa beş para etmezmiş topragıda, taşıda..
Cigerime doldurdum havasını is doldu kara bagladı solugum
Şimdi neresinden tutmalı ve hangi yola baş koymalı..
Adımlarıma yeni bir serüven kazımak adına yürüdüm..
Gölgeme bile güvenmeyeceğimi, geçmişimden biliyordum,,
Kendimden uzaga gidiyordum her adımımda..
Bozuk bir şive ile elimdeki adresin miadı dolmuştu..
Ve ahşap kokan evin bahçe kapısındaydım..
Denize nazır ufkumun yansımasında martılar çıglık atarken
ben rüzgarlara yenik düşmüş düşlerimle
şehrin sularında kayıp giden geçmişimle
ve yitirmişliğimle kapıdaydım..
ve dokundum kapının tokmağına nasırlı ellerimle
tak tak tak..
hiçbir bu kadar umut barındıracağını bilmezdim kapı sesinin verdiği ahengin
ve hiç kendime bu kadar mahçup sığınmamıştım..
içerden gelen ayak sesleriyle, kalbimin atışı sanki bana pusu kurmuş,
ruhumu bedenimden yırtarcasına yarışıyorlardı.
Ve ben; kapının ardından gelen ayak seslerini sayıyordum.
Bir,,, iki, ,,üç,, dört,, beş..,
Ve son adım kapının eşiginde can verdi..
Ahşap ve deniz kokan ses yankılandı..
Kim o..
Kim o/ldugumu unutmuştum ve neden bu kapıya dayamıştım sürgün bedenimle,bende bilmiyordum..
Hani son nefesini vermeye yakın, hayatın bir film şeridi gibi geçermiş ya gözlerinin önünden.. kapının açılmasına tek bir hece kala geçmişim geçti gözlerimin önünden..
Ve kapı açıldı..
...

21 Ağustos 2008 2-3 dakika 7 denemesi var.
Yorumlar