Gökle Yeryüzü Arasında Yürüyen İnsan
İnsan, ne sadece topraktan ibarettir
ne de sadece semadan gelen bir sır.
İkisi arasında asılı bir hakikattir o.
Ne yere tam aittir, ne de bütünüyle göğe.
Abdülkerim el-Cîlî der ki:
"Her şeyde O var, her varlık O’nun bir yansımasıdır."
Evet, insan kendinin aynasıdır.
Ama aynaya bakarken unutma:
Kırılmış bir aynada hakikat de parçalanır görünür.
İç dünyan berrak değilse, başkasında da berraklık göremezsin.
Carl Gustav Jung der ki:
"İçine bak. Gölgenle yüzleş. Kendinle tanış."
Doğru. Ama unutmamalı ki
bazı gölgeler çok karanlıktır,
ve herkes kendi karanlığına inmeden önce
bir el feneri taşımalı: vicdan, rehberlik ve dua.
Biri bizi semaya çağırır,
diğeri ruhun labirentine.
Ama biz, tam arada doğarız:
Ne tamamen ilahi, ne tamamen dünyevi.
Bizim sınavımız, dengedir.
Ne sadece içe çekilerek kurtulabiliriz
ne de sadece dış dünyaya tutunarak.
Hakikati bir bütün görmek gerekir:
İnsanı anlamak, insanı anlamlandırmak,
ve sonunda insanı, insan kılmak.
Ne sadece O olmak, ne de sadece Ben.
İşte bu yüzden:
Gerçek insan, gökle yeryüzü arasında yürür.
Kalbinde sonsuzluğu taşırken,
ayaklarını yere sağlam basmayı unutmaz.