Gölgeler Diyarı ve Bitmeyen Oyun
Hayatımın en verimli yıllarını, hoyrat bir zamanın vicdansız ellerine teslim ettim. Kendi irademle mi? Hayır. Her şey, tesadüflerin hırpaladığı bir rüzgârın beni karanlık bir labirente sürüklemesiyle başladı. İstanbul’un gri sokaklarında, Bursa’nın soğuk merdivenlerinde, Eskişehir’in gölge dolu pasajlarında kendime ait bir iz aradım. Bulabildim mi? Belki. Ama çoğu zaman başkalarının izini takip ettiğimi fark ettim.
Beynimin içinde yankılanan sesler, kendi varlığımı sorgulamama sebep oldu. Ben kimdim? Kendi aklına hapsolmuş bir düşünce mahkumu mu? Yoksa yanılsamaların ortasında kaybolmuş, özüne yabancılaşmış bir sürgün mü? Sömürüldüm, kullanıldım, harcandım. İnsanlara duyduğum iyi niyet, onlara verdiğim sonsuz krediler beni her defasında bir bataklığa çekti. Çıkmak istedim. Ama insan bazen kendi hapishanesinin anahtarını bulsa bile kilidi açacak cesareti bulamıyor.
Ne zamandır gülmüyorum bilmiyorum. Aynadaki yüzümde çatlaklar var. Zamana ve ihanete dair ince çizgiler, üzerime kazınmış birer lanet gibi. Sonunda bir karar verdim. Artık umursamayacaktım. Umursamayan insanların bu hayatta daha çok şansı olduğunu fark ettim.
Bir ameliyat masasına yatıp, ruhumun çürük parçalarını kesip atmalarını istedim. Sinirlerimi alın, dedim. Acıya dair ne varsa sökün, fırlatın, yakın! Ve onlar da aldılar. İçimde bir boşluk hissettim. Ama biliyor musunuz, bazen boşluk, doluluktan daha katlanılırdır. En azından incitmez.
Fakat ne mi oldu? O boşluk sandığım şey aslında bir kapanmayan yara gibiydi. Soğukkanlı olmaya çalıştım, ilgisiz olmaya yeltendim ama başaramadım. Vicdan, iyilik, merhamet... Bunlar o kadar derine işlemiş ki, söküp atmak imkansız.
Şimdi burada, bu karanlık sahnenin ortasında, gölgelerin arasında kendi rolümü oynuyorum. Bazen kahraman, bazen anti-kahraman, çoğu zaman da sadece bir figüran. Alkışlanıyor muyum? Yuhalanıyor muyum? Yoksa sadece görmezden mi geliniyorum? Bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var: Oyun henüz bitmedi.
Ve kim bilir, belki de asıl büyük sahne henüz başlamadı.
Turgay Kurtuluş