Gönül

Gözümün gördüklerinden en çok seni sevdiyse bu gönül, sebep; ne bir çift ela göz, ne de bir güler yüz, yalnızca takdir-i ilahi...

Zaman zaman tutuşur gönülleri insanların, sığmaz bir türlü koca dünyaya, ve gün gelir tepetaklak olur hayat bir çift sözle.
Sebep, ya yanlış zamandır, ya da yanlış kişi. Sıkılır artık gönül, küçüldükçe küçülüp yok olmak, hiç kimse tarafından farkedilmemek ister. Ama çok geçmez ilk yara alışından gönlün, ve yine ateşe atar kendini İbrahim misali. İşte mucize gerçek olmuştur, ve gül bahçesidir, o görenlerin gözlerini kör eden kocaman alevler.
Sebep, ateşin kifayetsizliği değil, gönlün gördüklerinden en çok seveceği kişiyi, uğruna yanmayı göze aldığı kişiyi bulduğundandır.
Artık herşey tamamdır bu avare gönül için, ne bir burukluğu vardır ne de bir uktesi. Ama hayat acımasız ve zalim, yakındır ağlayacağı gönlün için için. İlk hasret çalmıştır kapıyı, kim olduğunu sormadan açmıştır kapıları gönül, tüm iyi niyetiyle ve acemiliğiyle ardına kadar. Elleri kelepçeli götürülmüştür zorla, ne olduğunu anlamadan bir akşam ezanıyla.
Sebep, gecenin karanlığı değil, aşkın acımasızlığıdır.
Ama tüm benliğini hapsetmemiştir hasret zindanı, ve bundan sonra diken üstündedir hep yaralı gönül, hiçbirşeyin faydası olmadığının farkındadır, bir sonraki ayrılık aşkın dilinin ucundadır, ve erken çalmıştır hasreti, çıngıraklı yılan saati. Hiçbirşey yoktur görünüşte herşey yolundadır, ama ateşteki gülizarın dikenleri kanatmıştır, yeniden akıtmıştır dildeki zehirli yaranın kanını.
Sebep, sevdiğinin içinden olmasa da dilinden geçenlerdir. Ama bu sefer de erken onarılmıştır kırılan kalpler, ve yeniden ahengine kavuşmuştur nizametsiz gönül. Hemencecik affedivermiş ve basmıştır sinesine, gözlerin gördüklerinden en çok sevdiği kişiyi. Sebep, biraz bükük boyun ve iki damla gözyaşı.
Artık yaşananlar monotonlaşmıştır gönül için, ve aşk adına hiç bir fark olmadan aynı sabit heyecanla çarpmaktadır kalp. Önce yeni bir neşe çağırılır. Ve sabırsızca ama bol heyecanla beklenir körpe bir kalbin ilk defa atışı. Sebep kal-u beladaki mukavelenin gerektirdiğidir. Bütün dertlerini unutmuştur yaralı gönül, ama hatırlaması gecikmemiştir kendi körpeliğindeki hataları, ihmalleri, ve yeniden yapmaması gerekenleri.
Yavaş yavaş, farkettirmeden ama yol alarak bir film şeridi gibi hızla akarak gider ömür. Ne gönlün çırpınışları geri döndürür zamanı, ne de yapamadıklarının telaşı. Biterken ömür sadece ardından bakakalmıştır, hüzünlü, ağlamaklı, çaresiz ve yaralı gönül.
Sebep, alınacak nefeslerin son haddine, ve gözlerin görebileceklerine ulaşmasıdır. Savaşılacak düşmanların silahlarını bırakmasıdır. Zaman ne sevdiğini ilk gördüğün gündür, ne de seveceğin son gündür. Zaman ayrılık gecesinin sabahıdır.Sönen ışıkların bir daha aydınlatamayacağı, sararan yaprakların yeni bir bahara uyanamayacağı, ve kapanan gözlerin bir daha açılamayacağı, yaşanacakların asla olamayacağı bir gündür. Hasretle vuslatın ilk ve son kez barıştığı gün,
Ve tüm gönüllerin ya kararıp,
Ya da aydınlık olacağı gündür...
GÜN ÖLÜMDÜR...

07 Mart 2009 3-4 dakika 5 denemesi var.
Yorumlar