Gözler

-"Ah! O gözler yok mu? Deldi yüreğimi..."

-"Gözler kalbin aynasıdır."

-"Bir görsem gözlerini... Okurdum yüreğini."

-"Gözlerinin derinliklerine bakmadan bir şey diyemem"

...Ve daha bir sürü sözler...

Çok duydum ve çok duymuşsunuzdur bu sözleri. Hele de internet ortamında...

Gözler... Gözler... Gözler... Elası, karası, yeşili, mavisi, kahvesi; üzümü, zeytini, hurması, volkanı, denizi... Hatta eşeği... Hatta yılanı, akrebi...

Gecenin derinliklerinde gözler takıldı kafama. Gözümü ne zaman kapatsam, gözler geliyordu gözlerime. Sağıma dönsem şuh bir çift göz, soluma dönsem baygın iki göz. Hiç kimse ile de görüşmedim bu konuda. Sanırım gözlerle ilgili tüm sözler birikmiş ve taşmıştı zihnimde... Hal böyle olunca da, yazıya döküldü birden işte.

Gözleri, bakışları şahit tutmaya yeminliyiz adeta kendimize. Neden insanlardaki bu güvensizlik, neden bu takıntı? Anlayamıyorum... Yazılar okuyorum gazetelerde ya da dergilerde, bakışların büyüsü anlatılıyor; sohbetlere katılıyorum dost meclislerinde, gözlerin mucizevî müneccimliği dile geliyor. Hele de internet sohbet odalarındaki sohbet yok mu? Görünmeyen ya da kamera ile yarı karanlık ortamda görünen gözler için, ne maniler, ne övgüler yazılır oralarda...

Bir insanın karşı cinsini sevip sevmediği, gözlerden belli oluyor(muş)... Bakışların şeklinden belli(imiş)... Bir bakışla o kişinin yalanları anlaşılıveriyor(muş). Hatta bir bakışla yürekler bile fethedilebiliyor(muş). Hiç sevmeyen bir yürek bile bir bakışa pes ediveriyor(muş).

Hatta bu gözler; sahibince üretilen dostları, düşmanları, sevgilileri, doğruları, eğrileri, yalanları bile, mahareti ile hayalden gerçeğe dönüştürüp gösterebiliyor, bakabileni bu özellikleriyle büyülüyor(muş.)

Ey yüce rabbim! Sadece bana vermedin demek ki bu müthiş gözleri. Ben eksik kaldım doğanın böyle üstün nimetlerinden...

Yok yok... Sadece bana değil, Âşık Veysel'e de vermemiş. Köroğlu'nun babasına da... Adı bilinmedik nice âşıklara da...

Deseler ki bana; "Gözler, bir enerji yayar, canlıları etkiler, güçlü bir iletişim aracı olur.'. Hemen 'Tamam...' derim ve elbette kabul ederim. Çünkü bilimselliği kanıtlandı gözlerin yaydığı enerjinin.

Deseler ki bana; "Gözler, bakışların merkezi ve kaynağıdır. Gözlerdeki bakışa dinen nazar denir ve dinde nazar da vardır. Canlıları da etkilediği bir gerçektir.". İnanırım ve elbette kabul ederim. Nazar da gözdeki enerjidir sonuçta.

Oysa yüzyıllar ötesinden, dalga dalga yayılan hurafelerden biri, gözlere bakıp aşkı, sevdayı anlamak; hatta yargılamak...

Neymiş? Aşk, sevgi, gerçek, yalan, aldatma, ihanet, suiniyet, iyi niyet, arzu, hırs gözlerden belli olur(muş)...

Neymiş? Gözlerine bir bakar, kendisine âşık mı değil mi hemen anlar(mış)...

Konuşan robot mübarek gözler... Ya da teknolojinin son harikası... Ruhun aynası... Arzuların habercisi...

Değil hiç biri... Sen ruhumu oku benim...

Ya körsem? Aşkım ne olacak bu durumda?

Sahi, körlere aşk yasak bu bağlamda... Sevmeye ya da sevgilerini göstermeye hakları yok onların demek ki...

Hiç gerek yok bu durumda gönül gözüne. Koca Veysel sazının tellerine dokunurken içindeki aşkı, sevgiyi gözünden mi yoksa gönlünden mi almış?

Neyse... Özüne gelelim sözün. Evet; gözler harika bir etkileme aracı. Bir de doğuştan iyi tiyatrocu isen, hatta gözlerinin rengi de muhteşemse, hatta bakışlarında da büyülü bir özellik varsa, hatta masken de çok güzelse; o gözlerle birilerini aldatabilirsin... Korkma... Yola devam...

Nereye kadar?

İşte asıl öz burada...

Nereye kadar? Cevabı da hazır...

Nereye kadar?

"Yalancının mumu yatsıya kadar..."

23 Temmuz 2010 3-4 dakika 45 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar