Gururum
Yine aldım elime kalemi karalamak istedim bir şeyler. Ama yalnız değilim. Hatta kalabalık bile sayılabiliriz. Kimler yok ki yanımda; elimde adının hakkını verircesine, onca karalamalarıma rağmen tükenmeyen kalemim, kalemimin kadim dostu bembeyaz bir sayfa kağıt, duygularım, kaygılarım ve duygularıma düşman kesilmiş, sürekli onun önüne taşlar koyan gururum.
Hemen yanı başımda bir dere akıyor. Tıpkı o derenin denize döküldüğü gibi kağıda dökülmeye hazırlanan duygularımın önüne devasa bir baraj inşa ediyor gururum. Aşılması zor. Yıkılması zor. Daha sonra yanlızlık bastırıyor geceyi, çekilmesi zor.
Peki bunların arasından sana karşı en vefalı olanı hangisi ? dersen, gururum derim şüphesiz. Çünkü hiç ayrılmadı yanımdan. Beni bir saniye olsun yalnız bırakmadı.
Çok sevdiğin birine 'Seni çok seviyorum' demek, çok normal olsa gerek. Ben söyleyemedim. Ne zaman niyetlensem gururumun bana ters ters baktığını gördüm ve sustum. Ne zaman aşık olmaya, birine onu sevdiğimi söylemeye karar versem, gururum yine ordaydı ve izin vermem dedi. Gerçekten söylediğini yaptı ve bu güne kadar hiç izin vermedi. İçimde aileme, kardeşlerime, kardeşim dediklerime, dostlarıma karşı öyle büyük, öyle güzel ve öyle tarif edilmez 'Seni Seviyorum' lar taşıyorum ki, bu sözcük bana ağır gelmeye başladı artık.
Ah gururum ! Ne olurdu ki bir vefasızlık edipte beni terk edip gitsen. Biliyorum gitmeyeceksin. Biliyorum beni terk etmeyeceksin, en azında şimdilik.
Bu kadar haşır neşir olduğum bu kadim dostumun bir sırrını öğrendim. Birgün o da beni bırakıp gidecekmiş. Ben ölüm döşeğindeyken. Bunu duyunca biraz olsun sevindim. Çünkü artık o sözcüğü söyleyebilecektim. Belki ölümün soğuk nefesini ensemde hissettiğim için haykıramayacaktım, ama o sözcüğü fısıldamanın bile ne derece mutluluk verici olduğunu görecektim.
Bunca geç kalınmışlıklara üzülecek, ama söyleyebildiğim için gözüm açık gitmeyecektim.
Kim bilir...