Güvercinlerin Tanıdığı Adam

Kentin uçsuz bucaksız gürültüsünde, bir adam durur pencere kenarında. Dışarıda hayat akar, arabalar geçer, insanlar koşturur, çocuklar oynar. Ama o, sanki buzdan bir duvarın arkasından tüm bu canlılığı seyreder. İçinde derin bir sessizlik vardır öyle bir sessizlik ki, dünyanın en yüksek çığlığını bile yutar.


Sabahları alarm çalar, o da kalkar. Traş olur, kahvaltısını eder, işe gider. Akşamları döner, televizyon açar, yemek yer, uyur. Günler birbirine karışır, haftalar aylar olur. Bu döngüde, kendi kendisini kaybetmiştir. Ya da belki de ilk kez bulmuştur kendini kim bilir?


Çocukluğunda, yağmur yağdığında cam kenarına oturur, damlaların yarış ettiğini izlerdi. Hangi damla önce aşağı varacak diye merak ederdi. Şimdi kendisi o damlalardan biri olmuştur. Ama artık yarışa dahil değildir. Sadece akıp gider, nereye gittiğini bilmeden.


Bir akşam, evine dönerken parkta yaşlı bir adamla karşılaşır. Adam, güvercinlere ekmek kırıntıları atıyor, gülümsüyor. "Neden mutlusunuz?" diye sorar içinden. Sanki adam düşüncesini duymuş gibi, döner ve der ki: "Çünkü bu güvercinler beni bekliyor." İşte o an, bir şeylerin çatırdadığını hisseder içinde.


Eve döndüğünde, aynaya bakar uzun uzun. Yüzündeki çizgiler, gözlerindeki yorgunluk, dudaklarının etrafındaki acı... Bunlar kim? Bu adam kim? Kendisine o kadar yabancılaşmıştır ki, sanki başka birinin vücuduna hapsedilmiş gibi hisseder.


Gece rüyasında, çocukken sevdiği o kız çıkar karşısına. Ona der ki: "Beni unutmuştun." Adam uyanır ter içinde. Hayır, unutmamıştır. Sadece hatırlamaktan korkmuştur. Çünkü hatırlamak, acı demektir. Ve acı, yaşadığının kanıtı.


Ertesi gün, işe gitmez. Parkta oturur, güvercinleri izler. Onlara ekmek almış, cebine koymuştur. İlk kırıntıyı attığında, küçük bir mutluluk hisseder. Sanki kalbi yeniden atmaya başlar. Güvercinler onu tanımaya başlar, her gün gelir olur. Yaşlı adamla konuşur, hayatlarını paylaşırlar.


Aylar geçer. Adam artık eskisi gibi değildir. Hala yalnızdır, hala acı çeker bazen. Ama artık bilir ki, yalnızlık da bir çeşit arkadaşlıktır. Kendisiyle barışmıştır. Geçmişini kabul etmiş, geleceğini beklemez olmuştur. Sadece şimdiki anı yaşar.


Bir gün, parkta küçük bir kız çocuğu ağladığını görür. Yanına gider, "Neden ağlıyorsun?" diye sorar. Kız der ki: "Annem beni terk edecek diye korkuyorum." Adam gülümser: "Korkmak normal, ama sevgi asla bitmez. Sadece şekil değiştirir."


Eve dönerken, camdan yansıyan yüzünde farklı bir ifade görür. Huzur mu, yoksa kabulleniş mi, belli değil. Ama artık kendisine yabancı değildir. O da güvercinler gibi, birini bekleyen biri olmuştur. Kendisini.


İnsanın en büyük yolculuğu, kendisine dönüş yolculuğudur. Ve bu yol, bazen en uzun, bazen de en kısa olandır. Önemli olan, yolda olmaktır.


"Ruh, sustuğu zaman en çok konuşur. Çünkü sessizlik, sözlerin ulaşamadığı yerlere uzanır."


Turgay Kurtuluş 

01 Haziran 2025 2-3 dakika 40 denemesi var.
Yorumlar