Güz yangını

Bir güz akşamının esrarengiz karanlığında, çaresizce şarkılar söylüyordu gece kendi kendine. Anlaması ve içindeki mahremiyeti çözmek çok zordu. herşey'in bir götürüsü olduğu gibi gece de nihayetinde bir şeyler götürüyordu kalan ömrümüzden. Sevmek gibi bir kutsaliyeti bilmeden yaşıyorduk ve bir yazın sıcağını sadece sıcak olarak görüyorduk oysa bize verdiklerinden bir haberdik. Yinede güzeldi insan, yinede güzeldi sevmek. Tüm acı gerçeklere ragmen, görüyorum ve biliyorum, bitmek tükenmek bilmeyen bir umudumuz var elbet.

Yarınlara gebe olan gecelerin bizlere neler doğuracağından hangimizin haberi var ki, yada hangimiz kendimize dair bir garanti verebiliyoruz hayatın içinden? Elimize doğduğumuz da tutuşturulmuş yazık bir nakaratı hala kimin için okuyorduk? Büyüdüğümüzde iş toplantıların da lolipop zamanları kimin için düşlüyorduk, en zoru da, özümüzde saklı kalmış hazinemizi, kalbimizi ne için saklıyorduk? Etrafımızda kuşatılmış sorular ve karşımızda birbirimizi köhne bir tutsaklığa köle etmiş kör yalanlar... Hangisi gerçekti yaşananların? Tabakta kalmış yazık atılacak bir kıvamda yaşanan sevdalar mı yoksa mayınlı bir gülümsemeyle selamlaşmalarımızda ki hoyratlık mı? Gerçek olan hangisiydi...


Sevmenin bile suç sayıldığı bir hayatı yaşayan katiller olduğumuzu daha öncede çok kez söyledim ama hiç bu kadar suçlu hissetmedim kendi vicdanıma baktığımda. İnsanlık kiri tutmaz hale gelmiş artık arada dövülenler ise masumane sevenler olmuş, acılarımızı o kadar evcilleştirmişiz ki kendimizin ağrısından başkasını göremez olmuşuz. İnsaniyette kendisine yetecek kadar bile sevgi kalmadı bende de artık sana yetecek kadar ben kalmadı sevdiğim, yazık bir nakarattır artık dilimde hep bellediğim.....


Şimdi ise sana söylenecek tek söz,...

Beni Yaşatan... içimde yaşattığım o kocaman sevgim.

29 Mayıs 2010 1-2 dakika 3 denemesi var.
Yorumlar