Hakkınızı Helal Edin

O kadar çok duyguyu bir arada yaşıyoruz ki...




Acılıyız... Onca ana, baba, evladın feryatlarını duyup da yüreklerin yanmaması mümkün mü? Beklemek ne kadar zordur bilir misiniz? Hele ki canınız ölümle baş başayken... Onun nefes aldığını ümit etmek ama zamanla umudun yerini karamsarlığın alması... 'Onu canlı çıkarın!' isteğinin zamanla 'Ölü ya da diri bulun onu' çığlığına dönüşmesi...




Vicdan azabı çekiyoruz... Çünkü çorapları delik adamlara ters ters ve aşağılarcasına bakmışlığımız vardır bizim ya da 'kokuyor' diye tiksindiğimiz emekçilerimiz... Bizler sıcak evimizde, konforlu mobilyalarımızda oturup televizyon izlerken yerin metrelerce derinliğinde hayat kavgası verenlere karşı vicdan azabımız var elbet... Öyle itmişiz ki elimizin tersiyle, her yerde, her zaman öyle alaşağı etmişiz ki, saatlerce zehirli gazın içinde kalmış, zor kurtarılmış, ölümden dönmüş bir madenci bizi yasa boğdu. Çünkü: ' Çizmelerimi çıkarayım, sedye kirlenir' dedi. Normal şartlarda olsa biliyor ki, çıkartmasa azarlanacak, 'Ne pis şeysin sen kardeşim!' denilecek belki... Yaşamış ki biliyor, söz dökülmese bile tek bir bakış onca şey anlatır insana... O karede ben ezilmişliği, ötelenmişliği gördüm ve vicdanım yine sızladı...




Öfkeliyiz... Acı her zaman öfkeyi de beraberinde getirir hele ki acının kaynağı ihmalse... 'Kader' denilmez buna, bu bir cinayettir... Göz göre göre onca ocağın sönmesine göz yummaktır. 17 Ağustos depreminde deprem değil bina öldürmüştü, kendim şahit olmuştum. Yolun iki yakasında da evler vardı. Biri askerî lojmanlar, diğeri de normal konutlardı. Sağ taraftaki binalar iskambil kağıdı gibi birbirinin üzerine düşmüş, yıkılmışken sol taraftaki binalarda yani lojmanda en ufak bir çatlak bile yoktu. Tedbirsizlik ne zamana kadar yakacak canımızı... Öfkeliyiz, çünkü 'para'nın bir evladın babasız kalmasından daha önemli olması ve ölen vatandaşlarımıza değer verilmemesi, bazen 'kelle', bazen 'kader kurbanı' bazen de 'toz pembe, tatlı tatlı ölenler' olarak nitelendirildiği ülkemde, sabırların taşması gayet doğal...Öfkeliyiz çünkü Acılı yüreklere el kalkmaz... Çünkü babasını kaybetmiş bir evlat, evladını kaybeden bir baba, yavrusunu bir daha göremeyecek annenin her sözünün, her davranışının affı vardır. Bu öyle bir yara ki, çıldırmadıklarına şükredin... Yaralarını kanatmayın.





Empati... Gölcük Depremi'nden sonra memleketim Tire'ye gelmiştik çünkü Gölcük'te daha fazla yaşamak mümkün değildi. Her yerde cesetler, hastalıklar, ölüm ko(r)kusu... Memlekete geldiğimizin on beşinci gününde, biraz rahatlayalım diye akrabamızın düğününe götürmüşlerdi bize... O güne kadar yediğimiz boğazımızdan geçmiyordu, geceleri çığlıklarla uyanıyorduk, evlere girmekten korktuk, bahçelerde yattık... Daha on üç yaşındaydım. Düğüne geldik, oturduk ve başladık oynayanları izlemeye... Gözlerim eğlenen insanların üzerindeydi ama ruhum Gölcük'teydi. O gece ölü bebeği kucağında feryat figan ağlayan anne geldi gözlerimin önüne, 'Köye daha 20 ceset bekliyoruz' diyen karşı komşumuz ve sığındığımız köye yanık bedenli iki yavrusunu kucağına alıp, feryatlarla gelen baba... Ve insanlar oynuyorlardı, eğleniyorlardı. Nefes alamadım, ağlaya ağlaya çıktım oradan. İsyanım gözyaşlarıma karıştı, ablam beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Gözlerinin içine baktım: 'Orada binlerce insan ölürken, nasıl eğleniyorlar abla, nasıl?' dediğimde sarıldı bana sımsıkı.. 'Ah be kardeşim, bu kadar hassas olma, n'olur' diye fısıldadı kulağıma... Hassasiyet denilen şey, yüreğe yapıştı mı kolay kolay çıkmıyor, herkesin acısını kendi acısı gibi yaşıyor insan... Günlerdir gözlerim dolu dolu geziyorum, yemek geçmiyor boğazımdan, içim kan ağlıyor...




Ders çıkarmalı, bütün bu yaşanan olumsuzluklarla baş edebilecek bir ülkeyiz biz. Öyle ki inancımızla olmaz denileni oldurmuş, Kurtuluş Savaşı'nda cephane yokken, mermi bulamazken, yollar kapalı, dört yanımız düşman askerleriyle çevriliyken biz bağımsızlığını kazanmış bir milletiz. O zamanlar başımızda parasız kalan annesine 'halıları satsın' diyebilecek kadar ülkesini seven Ata'mız vardı...Görüldüğü üzere o toplu mezara gömdüğünüz tüm şehitlerimiz ak kefenleriyle gittiler cennetlerine. Toprağa ne mal ne mülk götürebilirsiniz... Ölüm gerçek, hayat yalan, ölümden kaçış yok biliyorsunuz, bari onurunuzla ölünüz... Hayır duası alarak, 'milletin' refahını düşünerek, 'ekonomiyi' düzelttik diyerek göğüs kabartmak yerine azıcık boynunuzu büküp hatalarınızdan ders çıkartarak... 'Bir daha olmasın, bir daha yaşanmasın' gibi temennilerde bulunmak yerine yaşanmaması için tüm tedbirleri alarak...




Ateş düştüğü yeri yakıyor ama bu sefer hepimizin kalbi yandı, hepimizin... Hakkınızı helal edin yüzleri kara, gönülleri bembeyaz şehitlerimiz. Biz sizi kurtaramadık...






15.05.2014

yüreğimsomadaatarken

15 Mayıs 2014 4-5 dakika 26 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (1)
  • 10 yıl önce

    Milletimizin ülkemizin yüreğine acı bir kor düştü. Baştan ayağa tüm vatandaşlarımızın yüreği yandı sızım sızım sızladı. Az önce televizyonda geçen bir haberde yüz on dört tane maden ocağının kapatıldığı bilgisi geldi. Her ne kadar sevindiriciyse de illa ki bu kadar madenci şehit olduktan sonra mı olmalıydı? Hüzünlü bir yazı umalım uyarıcı da olmuştur...😅😅😅