Hal Böyleyse, Yaşamaya Devam

Eski bir hikayenin trajik yönünden geliyorum hayatınıza. Herkese aynı dili konuşup, anlaşamamak gibi ortalıkta dolanıyor sessizlik. Hayat ipin ucunu kaçırmış artık, nerede ne zaman ne yapıyor, bilemiyoruz. Ölümün tadı tuzu kaçar gibi, bir o yanda bir bu yandayız.

Seçimlerimiz bizim kaderimiz. Lakin söz nereye gelecek diye bilmeden, düşünmeden konuşmak faydasız. Öncü düşünmeli insan. İnsan düşünen varlık. Yeni yeni şeylere açık bir görüş açısı var ve her gün yeni şeyler keşfetmekte. Geleceğe yön vermekten korkarak.

Çocuğa da söylüyorum zaten, beni dinlemesi için bir yol bulmaya çalışıyorum. Okul, çevre, iş güç derken, zaman masallardan hızlı ilerliyor şimdi. Bari sorsak ona, derdini anlatsa, ne yaptınız bugün, dersiniz nasıl geçti, öğretmenlerinle iyi geçindin mi v.s ve daha bilmem kaç tane soru. Hepsi muamma, bizim öğrenemediğimiz şeyler.

Yaşamdan kopmamaya çalışırız bir süre, hep düşünürüz geleceğimizi. Fakat bugünün hatrını hiç sormaz, çoğu zaman da yitiririz bugünü. Dün'se elimizde koca bir hiç kalır geriye.

Savrulan umutlar, beklentiler, sürekli yaşamak, mecburi bir görev gibi.

Yazarız belki de çoğu zaman bir şeyleri. Ailemiz, arkadaşlarımız, doğa gibi gibi. Kendimizi ispatlayabildiğimiz tek yer kağıtlardır. Sonsuz kere bizi dinlerler. Hiç sıkılmazlar. Aklımıza taktığımız her şey artık onun elindedir. Derman bulur, yara sarar... Hemen hemen her an yararlı olduğunu söyleyebilirim. İçimizi açtığımız tek beyazlıktır çünkü bu. Tek sokağımız çıkmaz olmayan. Ve her istediğimizde bizi istediğimiz yere götüren tek gemi.

Yaşamak yolcusuyuz...

Sakladığımız zamanın büyük bir kısmı, sürekli bir şekilde delilleri yok etmekle geçiyor. Geçiyor gidiyor unuttuklarımız. Hatırlamak nezaketi var mıdır? Yoksa ortada sır gibi saklanan bir şey var mıdır? Bilmiyorum. Fakat insanlık koca bir çukur içine giriyor şimdi. Fedakarlık nerde kaldı bilinmiyor.

Yaşam, yeniden doğsa içimize. Aydınlatsa yüzümüzü keşke. Yıllar var ki hep bir çare dileniyorum birilerinden. İstiyorum güzellikleri, sevdayı, aşkı. Ama hep bir yaşamak mecburiyetliği konuluyor önümüze. Dönüp dolaşıp aynı yerden geçiyor, aynı kaptan yiyor, aynı suyu içip, aynı şeyleri diliyoruz. Biz farklı insanlarız halbuki. Çeşit çeşit gözümüz, çeşit çeşit hüznümüz var. Nelere ağlıyoruz? Nelere gülüyoruz? Yalnız mıyız? Değil miyiz? Sevilir miyiz? Sevilmez miyiz? Bilmiyorum ama galiba biz yaşamalıyız. Bize sunulan doğa bu. Ve doğa olabildiğince renkli, samimi ve duygusaldır. Biz ağladık mı o da yağmurlanır. Biz güldük mü o da güneşlenir. Belki de bu hayatta hepimizin birbirine ihtiyacı vardır. Ve ihtiyaçlar insan ruhu için çok gereklidir. Huzur içinde yaşamak için öncelikli şart; Bağımlı olmak ve iyi geçinmektir yaşamla.

Öyle değil midir ki 'Komşu komşunun külüne muhtaçtır' tabi ki herkes herkese emanet bu dünyada. Ve emek işi kalabilmek burada.

Yaşamak emek işi, gerisi boş...

Eh madem hayat bu...
Ve kısacası yaşam bir yudum su...

Hal böyleyse yaşamaya devam...

27.09.11

27 Eylül 2011 3-4 dakika 21 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar