Haliç’in Yankısı

İstanbul’un taşına, suyuna sinmiş bir ağıt vardır. Şadırvanlardan damlayan her damla, yalnızca taş avlulara değil, halkın yüzyıllardır süren bekleyişine de akar. O damla, hem bir annenin gözyaşıdır hem de balıkçıların tuzlu teri. Çünkü şehir, yalnızca binaların değil, alın teriyle yoğrulmuş hayatların üstüne kurulur.


Haliç’in suları, sabahın sisinde sessizce kıpırdar. Kayıklar, bir zamanlar yorgun küreklerin, dualarla çekilmiş ağların hatırasını taşır. O sular, yalnızca balık değil, halkın yüreğini de beslemiştir. Her dalga, geçmişin ve geleceğin kavgasını fısıldar. Bu şehir, yalnızca yaşanmaz; direnir, dayanır, düşler ve yeniden ayağa kalkar.


İstanbul’un sokakları, her taşında bir öykü saklar. O taşlarda işçilerin ayak sesleri vardır, yoksulların kanı, çocukların gülüşü, kadınların sessiz direnci vardır. Her sokak, unutulmuş bir türkünün kıvrımıdır. Bir gün Eyüp’te bir evin nemli gölgesinde, başka gün Tarlabaşı’nın rutubetli duvarında karşımıza çıkar. O evler, yalnızca aileleri değil, halkın bütün acılarını taşır.


Şehir, insana da benzemez; insandır zaten. Acısıyla, sevinciyle, kederiyle yaşayan dev bir organizmadır. Bazen bir çocuk ağzına şeker almış gibi güler, bazen bir yaşlı kadının dizine çökmüş dert gibi susar. İstanbul’un kalbi, bireyin kalbine karışır; bireyin yalnızlığı, kentin hüznüne.


Ve bekleyiş. İstanbul’un en derin duygusu bekleyiştir. Balıkçının sabahın serininde attığı ağda, göçmen kuşların kanadında, işçinin yorgun paydos yürüyüşünde hep aynı sabır vardır. O sabır, halkın kökünden gelen bir dayanma gücü, tıpkı Çukurova’nın tarlasında boy atan bir başak gibi. İstanbul, bekleyerek büyür, bekleyerek güçlenir.


Ama bir tehlike de vardır: Adını koymak. Çünkü bir şeyin adını koyduğun anda, büyüsü çözülür. İstanbul’u yalnızca “şehir” diye çağırırsan, onun halkın yüreğiyle yoğrulmuş gerçek yüzünü göremezsin. Bu yüzden, İstanbul hep bir sır olarak kalır. Tıpkı masallardaki kuş gibi, kanatları gökyüzünü kaplayan, ama adı anıldığında sessizce yok olan o Zümrüd-ü Anka gibi.


İstanbul, bireyin hafızasında bir aşk, halkın bilincinde ise bir destandır. O destanı yazan, şehrin taşları değil; yüzyıllardır onun için alın teri döken, haksızlıklara direnen, hayallerini büyüten insanlardır. Ve işte tam bu yüzden, İstanbul’un hafızası, yalnızca bir kentin değil, bir halkın kalp atışıdır.

Turgay Kurtuluş 

09 Ekim 2025 2-3 dakika 83 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar