Hassasiyet

Yeniden canlanmıştı olay yeri; mağlup çin işkencesi... 


Sanki kafamda birebir ben kurgulamışım gibi aralanmıştı perde arkasındaki gerçeklik hayal penceresi... 


Bana gelen telefonu açtığım anda söylenenlerin arasında kayboldum. 

"Bakın Esin hanım, anladığım kadarıyla sizin olanlardan haberiniz dâhi yokmuş. Fakat bunları sizinle bu şekilde iznim olmadan belirtmem yasak. 

Sizi aramam nedenimse, yetkili kişi numarası olarak üç tane verilmiş. Zorunlu kalınmadıkça dördüncü numarayı normalde aramıyorduk. Ama maalesef aranılanların telefonlarına hiç bakılmadı. Biz de zorunlu numarayı aramayı tercih ettik. Kısaca, şirketinizin bir hafta uzatılma kararı var. Bir hafta içerisinde lütfen şirketinizi boşaltın, yoksa içindeki değerli eşyalarla birlikte mühürlenecekler." Tekrar kulaklarımda canlanan ekoya engel olamıyorum. Bu duruma bir son vermek için gözlerimi araladım. 


Yetmiyordu...

Gözlerimi aralasam da zihnime yapışıp kalmış sesleri yok sayamıyordum. İnatçı düşüncenin miladı yeni yerleşmişti. Bu benim imtihanım mıydı? Yoksa bir korkunun gerçekleşiyor oluşu muydu?


Yoğun ışık bu sefer gözlerimi ilkine nazaran kamaştırmamıştı. 


O da alışmış olmalıydı başına bunlarında geliyor oluşuna. 


Gözlerin asıl düşmanı yakını veya uzağı görememe değildi aslında. 

Hiç umulmadık bir zamanda alışık olduğun aydınlığına birden kapatılması, onu bir arayış haline getirir. 

Sönen ışığına alışması ve karanlığa hapsolmuş bir şekilde çaresizce aydınlığı görme ihtiyacıydı aslı olan. 


Ve sonrasında gözler karanlığa alışır... 


Aslında karanlıktan bu kadarda korkulacak bir şeyin olmadığını anlardı bir zaman sonra. 

Kendinden daha çok güvenir ve kendisini tamamıyla karanlığa bırakırdı. 


Tıpkı aydınlığın verdiği huzuru, bu sefer de karanlıktan alırdı. 


Bir kaç gün içerisinde sönen ışığını yeniden bulduğu bir zamandaysa, 


karanlığın verdiği huzuru tıpkı aydınlıkta da olduğu gibi, yeniden aramaya başlardı o gözleri. 


Ama lakin, karanlığın kini çok tehlikeliydi. 

Ve intikamını ilk gözlerden almaya ant biçerdi. 


Öylesine ağır bir darbe indirir ki, yeniden ihtiyaç duymaya sağlardı kendisine... 

Ki, o gözler zaten kendisini aramakla meşguldü. 


Sadece karanlık durumu tamamen yanlış anlamıştı. 

"Vazgeçti beni aramaktan," diye düşünüp, çok büyük yanılmıştı. 

Ama velakin olanlar olmuştu. Gözlerindeki huzuru çoktan almış, yerine de dikensi bir sızı bırakmıştı. 


Sonra ne mi olur? 


Karanlık pişmanlığını yaşarken, gözler çoktan ölümüne teslim olmuştu. 


Aydınlığa yabancı kalanlar karanlıktan çıkarsa, gün ışıkları ona işkence gelirdi.


Saygılarımla...

02 Ekim 2020 2-3 dakika 12 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (2)
  • 3 yıl önce

    Yaşamda her şey bir denge üzerine kurulu böyle yazmış yaradan :)