Hayal Kırıkları

Hayat, hayal ettiklerine inandığın kadar güzel, onların sadece bir yanılsama olduğunu anlayacak kadar da acıdır.

Yaşadığımız bazı anlar size yerçekiminden daha güçlü ve tatmin edici hissettirdiğinden dolayı, o an kendinizi bulutların üzerinde hissedersiniz ve bu öylesine tatlıdır ki, bunun hep böyle süreceğini zannedersiniz! Bu bana Nazım Hikmet'in şu sözünü hatırlatıyor: 'İnsan öleceğini bile bile nasıl yaşar? Ya çıldırır, ya öleceğini unutur.' İşte öleceğini unutmak gibidir böyle anlar; hiç bitmeyeceğini zannetmek gibi acı...

Kendimde en çok yaşadığım şeydir bu ve bence birçok kişinin düştüğü bir tuzaktır, en çok da kadınların. Duygusal insanların düştüğü bir tuzak. Duygularıyla hareket eden, onları daima karşısındakinin daha rahat ezip çiğnemesi için korunmasızca ortada yaşayan insan, bu anlık heyecanların kurbanı olmuştur. Pembe bulutların üzerinde, gökkuşağı renklerinin arasında bir çocuk gibi koşuştururken, bir anda kara bir bulut beliriverir önünde; ve gerçekler ! Gerçek hayat.

Çok sevdiğin bir dostun, annen, baban, ailen ya da aşık olduğun adam olmadan yaşayamazsın sanarsın, bir yapbozsundur ve seni tamamlayan parçalar olmadan bir bütün gibi hissetmezsin. Böyle anlarda parçalardan birisi kaybolduğunda (öldüğünde, gittiğinde, seni terk ettiğinde...) çaresiz hissedersin. Öyle bir ruh hali sarar ki seni, dünyanın sonu gelmiştir ve her an öleceksindir. Yalnızlık korkusunun acısı ve içinde abarttığın, küçücük şeyleri dev gördüğün anlardır aslında. Acınasıdır halin ve kendine acıdıkça daha da kızarsın. Tabi bu konunun tazeliği ya da senin zayıflığınla doğru orantılı olarak uzayan bir psikolojik işkence sürecidir. Kimileri bunu atlatamayacak kadar çıldırıp, canına kıyacak noktaya gelebilir, kimileri ilaçlarla ya da birtakım desteklerle atlatır. Kimileri de o yapbozun parçaları olmadan da yaşamaya devam edebileceğini idrak eder. Benim bu hissiyata kapılıp ilk idrak etme aşamam yıllar önce olmuştu, şimdilerde bunun psikolojik izleri elbette oluyor ama kötü ve sıkıcı olan, çevrenizde bunu anlayacak kadar sizi bu konuda önemseyen bir insanın olmayışı. Bıkmak diye birşey var, herkesin en kolay kaçış yolu. Ve bunu gördüğünüzde, birşeyleri içinizde yaşamak daha tercih edilesi oluyor.

İlk başlarda muhteşem başlayan bir ilişki, sonrasında bir mücadeleye dönüştüğünde geriye dönüp bir bakarsınız. Sizin için uğraşan, çabalayan, bir gözyaşınızı gördüğünde içini hüzün kaplayıp yüzünüzü silmeye kıyamayan kişi, şimdi sizin esiriniz gibi hissedebiliyor kendini... Evrime inanın, düşüncelerin, hislerin, tüm duyguların evrimine inanmalısınız. Hiç birşeyin tekdüze olmadığı bu hayatta, duygular da sevmek de özlemek de tekdüze ilerlemiyor. Alışmak diye birşey var ve bu kötü huylu bir tümör gibiyse, yapbozunuzun o parçasının sizden giderek kopmasına, duygularınızın kanserleşmesine sebep oluyor. Ve ben umuyorum ki hayatınızda iyi huylu tümörler vardır. Onlarla yaşamak zor değildir, size ölene kadar eşlik eder ve sizden sıkılmadan, kaçmadan, size alışmayı sizin hayatınızdaki alışkanlık olmayı her gün daha çok severler... Eğer böyle bir hayatınız, alışkanlıklarınız, mutluluklarınız ve sahip olduğunuz insanlar varsa sizler için peri masalının finali asla gelmeyecektir.

10 Eylül 2017 3-4 dakika 2 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (2)
  • 6 yıl önce

    Çok güzel bir yazı. İçtenlikle kutlarım...

  • 6 yıl önce

    Kısa bir zaman önce yirmi yıllık arkadaşım sık sık benimle bir yerlerde buluşmak için arar olmuştu. İki ya da üçüncü gün ciddi ciddi evlenmeyi düşündüğü arkadaşının onu terk ettiğini söyledi. Telefon görüşmelerine kadar detaya indi belli bir süre sonra. Telefon görüşmelerini bile kaydetmişti. Sevdiği kıza geri dönmesi için yaptığı son aramayı dinlemek istedim. Arkadaşım sevdiğine adeta yalvarıyordu telefonda. Ağır bir betimlemeyle “seni unutamıyorum” diyordu. birbirlerini delice sevdiklerini söyleyen bu iki paydaştan kız olanı erkek olanı öyle azarlıyordu ki telefonda bu yalvarışa rağmen. Arkadaşıma “keşke aramasaydın. Belli ki o seni terk edecek kadar senden soğumuş, madem öyle sende biraz sineye çekebilseydin” dedim. Arkadaşım o kadar doluydu ki anlamadı bile beni. Hepimizin hayatında olmuştur mutlaka. Eşine, arkadaşına, ne bileyim dostuna çok güzel bir hazırlık yapar, iyilik kabilinden. Ve o iyiliği ona sunduğunda hiç beklemediği negatif bir tepkiyle karşılaşırız çoğu zaman. Ne kadar duygusal olsakta, içimizde çoğu şeyleri eritebilecek çelik sahanlıklarımız olmalı. O itibarlar içimizdeki saflıkların çelik örsüdür bir yerde yazı. Yazı en iyi sığınağıdır saf duygularımızın.