Hayal, Ruh Ve Yaşam

Hayalperest ruhların hayatı olduğu gibi kabul etmeleri pek beklenemez. Çünkü onların dünyaları kendilerine göredir ve mücadeleleri de hep kendi içlerindedir. Bu yüzden bazen hastalıklı olduklarını düşünür, yaklaşmayız, bazense biz de birer hayalperest oluveririz. Hem hayatın gerçekleriyle hem de kendi dünyamıza göre ürettiklerimizle yaşarız çoğu kez. Çünkü sadece acı yönlere bakıp kendimize zulmetmek şahsiyetimize yapılmış büyük haksızlıktır. Halbuki kafamızda sonsuz canlandırdığımız hayal ürünü şeylerle (bunlar insan, eşya, cisim v.s olabilir) çoğu zaman daha mutlu olduğumuzu görürüz. Ama tabii ki bunun dozunu fazla kaçırmak da olmaz. Hayat ne gerçeklerle yaşanır, ne de hayal ürünleriyle. Bundandır ki, bu ikisini birbirine harmanlamak ve de hayatı bu doğrultuda yaşamak gerekir. Ne kendimize zulmederek, ne de kendimizi kandırarak... Gerçeklerle birlikte hayal edilen iyilikle, acılara göğüs germekten bahsediyorum. Bunu çoğu kişi yapamaz. Yani ya acılarla, hayatın gerçekleriyle yaşar, ya da beyninin içinde kurduklarından ibarettir tüm yaşamı.

Gerçeklerin nedenini arayan insan sorgulayıcıdır; karşıdan bir açıklama bekler; olduğu gibi kabul etmek istemez olayları. İşte bu noktada hayal gücü devreye girer ve beyni ele geçirir. Kişi fark etmez bu durumu ve yaşamına devam eder. Fakat hayal gücünün çalışmaya başlamasıyla benliği de tamamen değişmiştir. Sorguculuğu bir yana dursun, gerçeklerin nedenini bile kendi kafasında tasarladıkları sayar. Ve sorunların çözüm yolu da buna göre yönlenecektir. Kısacası bu insan en sıkıştığı noktada bir kaçış gibi bulur hayalperestliğini. Sonuçta kişiliğinin yetkisi tümüyle ondadır ve kimse bu duruma pek karışamaz. Ama yine de tamamen hayalci olmadığı için şanslı sayılır. Yaşamında karşılaştığı zorlukların üstesinden hayalleriyle gelmiş olsa bile yine de şanslı sayılır bu kişi. Ya tamamen gerçekçi olsaydı? O zaman daha vahimleşen olaylar karşısında hiçbir şey yapamadığıyla dövünürdü. Çözüm yolları ona göre olurdu ama yine de hayal gücünü çalıştırmadan pek de bir şey yapamazdı. Kuşkucu bir insan yaşamına bürünürdü kimliği. Mecburen seçtiği yolun ceremelerine de katlanmak zorunda kalırdı.

Aslında bu ikisini bir arada yürüten insanı da seçtiği yolun sonuçları bekler. Hiçbir şey sonuçsuz kalmaz hayatta ve sonsuzluğa yollanan ruhlarımızın çektiklerine baktığımızda acırız onlara. Çünkü hayata dair bütün iş ruhlarda biter. Bedeni yöneten de odur, bedenin hükmü onun elindedir. Bu yüzden bütün iş ruhlarda biter diyorum. Ama şöyle bir şey de vardır ki, ruh dedikleri hayal gücünü, hayalperestliği sever ve ondan enerjisini alır. Beden ruhsuz yapamadığı gibi ruh da hayalsiz yapamaz. Bu yüzden ruhun dileklerine karşılık vermemek, bedeni yaşamsızlığa salmak olur.

Fakat dediğimiz gibi gerçeklerle hayalleri birbirine harmanlamalı ki tamamen soyutluktan ibaret olmasın yaşamımız. Baştan böyle kabul etmeli durumu ve yavaş yavaş aşılamalı ruhlara. Elbet yine sorgulamalı, yine nedenleri aramalı ve gerekiyorsa hayal gücünü çalıştırmalı.

Ki zaten yaşam böyle dönüyor, ne gerçeklerin kendisi tamamen tatmin eder bizi, ne de sadece hayaller. Biz hem hayalci, hem de gerçekçi olmaya devam edelim ve yaşamımızı da buna göre değerlendirelim. Bakalım hayat bize daha ne sürprizler gösterecek ve bize neler yaşatacak? Ama göreceğimiz veya yaşayacağımız her ne doğrultuda olursa olsun bilelim ki biz en doğrusunu yaptık, elimizden gelen bütün imkanları kullandık. Şunu da unutmayalım, biz hem hayalci, hem de gerçekçiyiz; ki hayata karşı en doğru olanı da budur...

13 Ağustos 2011 3-4 dakika 88 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar