Hayallerimiz, hayatımız ve biz...

Gençlik yıllarımızın erken zamanlarında hayaller kurarız, sıkça. Sevgiyi düşleriz. Kimi seveceğiz? Nasıl biri olacak? O bizi ne kadar sevecek? Uzar gider düşlerimiz, aynı çizgi üstünde, zıplaya zıplaya.

Bir dönem fizik görünüş önemlidir, hayali sevgilimizde. Esmer, sarışın, kumral. Nasıl bir işi olacak? Nasıl giyinecek? Evimiz, çocuklarımız...Uzar gider liste. Hayal ya! Ucu, bucağı yok nasılsa. Kurarız kurabildiğimiz kadar.

Lise yıllarına kadar pek bir hovarda geçer zamanlarımız. Cinsiyet, aşk-meşk çok fazla ilgimizi çekmez. Akil baliğ oluncaya kadar, tozunu atarız dünyanın.

Sonra, bir anda, her şey değişmeye başlar. Vücutlarımız değişir önce. Bakışlarımız, duruşumuz farklılaşır hemen ardından. Ve farklı kokular duymaya, duygular hissetmeye başlarız. Kanımız deli gibi akmaya başlar damarlarımızda. Lise yıllarımızın orta ve son dönemleridir. Yasaklar ve bedensel, ruhsal değişimlerimiz arasında sıkışır kalırız.

Kurallar çevirmiştir her yanımızı. Öyle kurallardır ki; ' Erkeklerle konuşma. Yanlarına bile yaklaşma. Elleme, dokunma. ' Hangi şaşkın akıllının koyduğu bilinmez.' Gel beni ez, geç ' derler adeta. Daha çok kışkırtırlar insanı. Hal böyle olunca bizlerde gençliğin dinamik adımları ile ezer geçeriz.

Ezdiğimiz her kuralla, çiğnediğimiz her yasakla büyüdüğümüzü zannederiz. Adam olduk sanırız. Kurduğumuz hayallere yaklaştığımızı düşünürüz, uzaklaştığımızı fark etmeden.

Üniversite yılları başlar. Olamadıysa ev hayatına adım atarız. Neresindeysek hayatın, ona göre yaşamaya devam ederiz.

Günler akıp gider. Biz arkasından bakarız. İnsanlar girer, çıkar hayatımıza. Tecrübe dediğimiz saçmalığı yaşarız, ard arda. Yaralanırız, kanarız, acırız, ağlarız. Törpüleniriz. Yontuluruz. Şekil alma savaşı verirken, öz şeklimizi kaybederiz.

Sonra...

Sonra, asıl perdesi açılır oyunun. Aşık oluruz. Aşık mı oluruz? Olduk mu zannederiz? Orası meçhuldür. Sonra netleşecek bir olaydır.

Ve...

Evleniriz...

İş, ev, sorumluluklar, artan mesuliyetler derken tüm hayallerimizi, beklentilerimizi, ümitlerimizi sarıp sarmalar gizli bir bölmeye kaldırırız. Başlarız koşturmaya. Bir süre, el ele. Bir süre, yan yana. Derken, ayrı yönlere. Parçalanır, dağılır, savrulur gideriz ayrı yollara, başka hayatlara. Harç bitmiş, yapı paydostur.

Sonra...

Sonra bir gün, ne olursa olur ve bir sevgi girer hayatımıza. Özlenen, beklenen. Alt üst olur dünyamız. Yıllar boyu özenle sakladığımız her şey ortalığa dökülür. Sarıp, sarmalayıp sakladığımız bütün duygularımızı yaşamak isteriz bir anda.

Uzun süre aç kalan yüreğimiz, deli bir iştahla saldırır önüne konan bu leziz yemeğe. Öyle çok yer, öyle çok yer ki şişer, balon gibi. Farkına bile varmaz her şeyi nasıl arsızca tüketip bir anda bitirdiğinin. Bir bakar ki tek bir kırıntı bile kalmamış. Yarın ne yiyeceğim? Endişesi kaplar her bir yanını. Yarın olduğundaysa çok geçtir.

Yine açtır yüreğimiz..

Yine yalnızdır ruhumuz...

Hayallerimiz?
Onlar neydi ki?
Düşünür, düşünür bulamayız...

28 Mayıs 2010 3-4 dakika 42 denemesi var.
Yorumlar