Hayat devam ediyor

Hepimizin hayatı yaşama şekli ayrı.
Hepimiz yaşama farklı pencerelerden bakıyoruz.
Farklı manzaralar görüyoruz.
Farklı beklentilerimiz,
Farklı hayallerimiz,
Farklı kurgularımız var.

Güzelliği ve çeşitliliği yaratan da bu diye düşünüyorum.

Bu güzellik ve çeşitlilik içinde, belki de tam orta yerinde, hatta beklemediğimiz bir anda, bir insan giriyor hayatımıza.

Bir anda 'Tek' e iniyor her şey. Ya da bize öyle geliyor. Öyle geliyor ki, o insanla birlikte olmaya başlıyoruz. Birlikte olamayabiliriz. O zaman şöyle dememiz doğru olur: O insanı hayatımıza dâhil ediyoruz.

Birlikte zaman geçirmeye başlıyoruz. Yok, bu da olamayabilir. Bu ifadenin doğrusu da şu olabilir mi? Zamanı paylaşmaya başlıyoruz. Ten, ses, görüntü, gece, gündüz, vs hangisi şartlarımıza uyuyorsa paylaşıyoruz.

Zaman akıyor.
Günler su gibi geçiyor.
Zamanın içinde bir an geliyor.
Günün içinde bir saniye.
Ve...
' Hoşça kal' diyoruz.

Karşılıklı veya tek taraflı.

İçimizde bir kargaşa başlıyor.
Derin bir boşluk duygusu.
Yalnızlık.
Beynimizin içinde sürekli bir kelime dönüyor: Gitti...

Yüreğimiz, ne yapacağını şaşırıyor.
Hayallerimiz, donup kalıyorlar.
Umutlarımız, değersizleşiyorlar.

Kızıyoruz...
Öfkeleniyoruz...
Nefret ediyoruz...

O insanla aramıza yıkılmaz bir duvar örüyoruz. Tuğlaları öfke, nefret, kızgınlık olan kalın bir duvar. Affetmeyi aklımıza bile getirmiyoruz. Yaşanan bazı şeylerin, her şeyin, asıl çıkışının, sebebinin kendimiz olduğumuz düşüncesini ötelere itiyoruz. Hatta unutuyoruz.

Yaşadığımız olumsuzluklar için sürekli başkalarını suçlarız. Oysa her şeyin kaynağı biziz. Düşüncelerimiz. Duygularımız, düşüncelerimizin sonucu değil midir? Düşüncelerimizi değiştirebiliyorsak, duygularımızı da değiştirebiliriz.

Bir gün, artık her ne sebep oluyorsa, bir anda gerçeği fark ediyoruz. Ben.

Gerçeğin ismi bu: Ben.

O andan itibaren bağışlayamadığımız, vedalaşamadığımız geçmişimize ve o geçmişi paylaştığımız insanlara ne büyük haksızlık yaptığımızı algılıyoruz.

Algılamamız genişledikçe, boyutu değiştikçe, derinleştikçe asıl haksızlığı kendimize yaptığımızı anlıyoruz. Kocaman bir geçmiş. Nefret, öfke ve kızgınlık dolu. Affedilemezlik dolu. Saplanıp kalmışız. Bağlanmışız. Bir adım bile ilerleyememişiz.

Ne kadar acı!

Geçmişte kalmak.

Günler akarken.
Zaman geçerken.
İnsanlar yaşamaya devam ederken.

Biz kendimizi bir hapishaneye kapatmışız. İsmi: Geçmiş.

O andan itibaren tüm olumsuz duygulardan arınmaya, kurtulmaya başlıyoruz. Affediyoruz. Önce kendimizi. Sonra kişileri. En son da yaşananları / yaşanamayanları / yarım kalmışları.

Teşekkür ediyoruz.
Geçmişimizin parçası olduğu için.
O günleri yaşattığı için.
O duyguları hissettirdiği için.

Af diliyoruz.
Kırılmasına sebep olduğumuz her sözcüğümüz, her davranışımız için.

Vedalaşıyoruz.
Sevgiyle yaşamına uğurluyoruz.

Yaşamaya başlıyoruz.
Gerçekten yaşamaya başlıyoruz.

Zaman akıyor.
Günler su gibi geçiyor.
Zamanın içinde bir an geliyor.
Günün içinde bir saniye.
Ve...
Bir ' Merhaba ' duyuyoruz / okuyoruz.

Belki; kar'la gelip yağmur'la giden den...
Belki; hamura gözyaşı karıştırandan...
Belki; ..............( bir gün...affedebildiğim bir gün...umuyorum )

Ama illa ki;
Affettiğimiz, geçmişimizden.
Bağışladığımız, kişiden.
Barıştığımız, kendimizden.

Hayat, devam ediyor. Bütün güzelliği, bütün sürprizleri ile.

Eser Akpınar
05.08.2010
Çeşme

06 Ağustos 2010 3-4 dakika 42 denemesi var.
Yorumlar