Hayatın Tuzu

Hintli yaşlı bir usta, çırağının sürekli şikayet etmesinden bıkmıştır. Bir gün çırağını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak, döndüğünde yaşlı usta, ona bir avuç tuzu bir bardak suya atıp içmesini söyler. Çırak yaşlı adamın söylediğini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar. ``Tadı nasıl?`` diye soran yaşlı adama öfkeyle ``Acı!`` diye cevap verir. Usta çırağını kolundan tutar ve dışarı götürür.Sessizce az ilerideki gölün kıyısına oturur ve bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak ağzının kenarından akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sorar: ``Tadı nasıl?`` , ``Ferahlatıcı`` diye cevap verir genç çırak. `Tuzun tadını aldın mı?`` diye sorar yaşlı adam, ``Hayır`` diye cevaplar çırağı.Bunun üzerine yaşlı adam, suyun üzerinde diz çökmüş çırağının yanına oturur ve şöyle der: ``Yaşamdaki acılar tuz gibidir , ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konduğuna bağlıdır.Acın olduğunda yapman gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sende artık bardak olmayı bırak göl olmaya çalış.
İnsan, hayatında bir çok acı ve tatlı olaylar yaşar. Bazen sıkıntıların estirdiği şiddetli rüzgar onu karamsarlık adalarına sürükler. Ve yaşamın dolu tarafı birden bire gözlerinden kaybolur. Her şey olumsuzluktur. Sanki bütün insanlar ve kader onun kötü olması için elbirliği etmiş gibi gelir. İşte bu noktada yüreğimizin genişliği ve hayata karşı duruşumuz bizi pozitif duyguların coştuğu umut adasına doğru sürükleyecektir. Simyacının yazarı Paul Coelho şöyle demektedir; ?Bizim daha iyi yada daha kötü oluşumuza göre dünya da daha iyi yada daha kötü olacaktır.? Nasıl bakarsanız öyle görürsünüz. Nasıl görürseniz öyle değerlendirirsiniz. Nasıl değerlendirirseniz öyle değerlendirilirsiniz. İşte bunun için bakış açımız yaşamımızı şekillendiren en önemli unsurlardan birisidir.
Yukarıdaki hikayede olduğu gibi yüreğimiz ve bakış açımız bir bardak kadar dar olursa sorunlar ve sıkıntılar bizi o kadar çok etkiler. Ama yüreğimizi deryalaştırdığımız zaman, tuz gibi sıkıntılar ne kadar büyük olursa olsun onun içinde yok olacaktır. Tuzu eritecek kadar genişse yüreğimiz, etkilenmeyiz. Öyle bakın ki hayata pozitif enerji kimyanız olsun. Sizden sudur eden enerji insanları güne mutlu başlatsın.
Bazı insanları sabah gördüğüm zaman içim kararır. Görmemek için ondan uzak durmaya çalışırım. Çünkü öyle bir elektrik yayar ki, çarpılmışa dönerim. İyi başlayacak günüm de berbat olur. İnsan güne başlarken ilk önce aynada ruhunu görmeli ve ona bir çeki düzen vermelidir. Biz insanlar daha çok bedenimize ve saçlarımıza gösterdiğimiz özeni ruhumuza göstermeyiz. Ama şu da bir gerçek ki, ruh insanı şekillendiren ve hayatı onun için çekilir kılan direnç dinamiğini kendi içinde barındıran en önemli enerji kaynağımızdır. Robin şharma bu konuyla ilgili şöyle demektedir; her birimizin içinde, dürüst, sevgi dolu, soylu bir insanın nasıl olması gerektiğini çok iyi bilen bir ruh vardır.? Evet vardır ama burada önemli olan husus bu içimizde uyuttuğumuz ruhu uyandırmaktır.
Bu ruh uyanmadığı zaman insan nefretlerinin, bencilliklerinin ve öfkelerinin kölesi olur. Kontrol altına alınamayan negatif duygu ve düşünceler insanı kontrol altına alarak onu salt öfkeye, bencilliğe ve nefrete dönüştürür. İşte kötü denilen insanlar bu olumsuz duygularını kontrol altına alamayanlardır.
Hayat yaşamaya değerdir. Ancak hırgür çıkararak birbirimizi kıracak kadar ve ayak oyunlarıyla, sahte gülücüklerle ve maskeli kişiliklerle aldatacak kadar değildir. Kutadgu Bilig'de Yusuf Has Hacip şöyle demektedir;
Bu cefacı dünyaya inanılmaz, o dönektir. Onun tabiatı vefasızdır, küstahça hareket eder.
Nasıl geçerse geçsin, onun günü çabuk geçer; iyisi de , kötüsü de, eğrisi de doğrusu da fanidir.
İnsan doysa da geçer, aç kalsa da geçer. Ne beye yüz verir, ne zengine, ne de kul seçer.
Onun ne huzuru ve ne de zahmeti uzun sürer. Ey oğul bu kadar gürültü ve patırtıya ne lüzum var.

02 Şubat 2009 4-5 dakika 59 denemesi var.
Yorumlar