Hiçliğimin Şarkısı

Yıllar ve yollar kadar uzun boylu şu eski-meyen radyolarla tanışıklığımız. Frekanslarında dolaşırken "Eskimeyen Şarkılar" karşılıyor bizi kimi zaman ve bir programın adı oluyor bakıyoruz eskimeyenler. Her şey ne çabuk eskiyor oysa. Dünyaya ilk gelişimiz, ilk adım atış, ilk tanışma ve ilklerle örülü bir zincir. Şimdi sona yaklaşmışız farkında olmadan. Son şarkımız, son baharımız, son sözlerimiz süslemiş vasiyet kokan akşamlarımızı...

Dünyayla oturup konuşmayalı ne kadar zaman olmuş. Kaç kere kızdık oysa dünyaya. Kaç kere terketmek istedik, silerken dünyaya dair defterlerimizi. Ve dünya kaç kere kucak açtı bize yeni doğan güneşle birlikte. Ne kadar uzaklaştıysak ondan bize daha derinden hissettirdi bir 'dünyalı' olduğumuzu...

Radyonun sesini biraz daha açıyorum. Ey dünya! Ben hiçliğimin şarkısını dinlemek istiyorum. Ne zaman samimi olduk seninle bu kadar bilmiyorum. Yüreğine ilk düşüşüm nasıl oldu hatırlamıyorum bile. Haydi bana hiçliğimi anlat. Savur beni yokluğun rüzgarlarına. Sonra varlığımın sesini duyur. Bir çığlık ya da kuş sesinde yeniden doğayım ikliminde.
...

Ellerim yanaklarımda, uzanmışım kara kutunun önünde bir kaç çocukla boydan boya. Kara kutunun sağ ve solunda iki yuvarlak hoparlör. İyice eğiyorum başımı ve görmeye çalışıyorum içeride oturan adam ve kadını. Kara kutunun içinde iki ayrı masa var çünkü. Programı sunanlar, sadece biraz bizden saklanmışlar...

Neyse daha zaman çok diyorum. Nasıl olsa adam ve kadın bir gün oradan çıkacak biliyorum. Hayallerimi radyo frekanslarının hışırtılarıyla süslüyorum her kıpırtıda. Yurttan dünyaya geçiyorum ben de ferakanslar kaydıkça...

...

Hiçliğimin şarkısı çalacak olsa hangi makamda olurdu acaba? Kimler duyabilirdi bu sesi. Ya da duyması büyük derinlik gerektiren bu sessizliği. Ben bir hiç-t-im diyorum bir daha kendime. Şimdi büyük laflar ediyorum. Şikayet ediyorum trafikten, ilgisizlikten, sevgisizlikten dem vuruyorum her fırsatta. Ben bir hiç-t-im, adım konuşulmamıştı dünya b/ağında...

Radyoda konuşan adam ve kadın... Az sonra masadan kalkıp yanıma gelecekler sanki. İndiriyorum ellerimi yanaklarımdan. Çeki düzen veriyorum halime. Neşeli gülüşleri içinde adam ve kadının unutuyorum hiçliğimi. Hiçliğimin şarkısı her şey belki de. Her seste bunu daha çok anlıyorum. Sessizliği bozan sesler gibi varlığım sıyrılıyor yokluğundan. Seni de böyle bulduğumu anlıyorum, sonsuzluğun yamacında...Susmuşken her şey, bir anda çoğalan dünya kargaşasında. Sesim kadar aşinayım sesine. Kendim kadar yabancıyım varlığına. Hiçliğimin şarkısı bozuyor bütün ezberlerimi. Nakaratında kayboluyorum her yeni günün...Ben her gün bir daha doğuyorum, öldüğümü unutup...
...

Adam ve k/adın sustu az önce. Hiçliğimin şarkısı dillenince. Sessizlikte anladım sevdanın haykırışlarını. Hiçliğimi saran debdebeyi. Hiç olanın bir şeye ihtiyacı yok dedim adam ve kadına. Bırakın beni, sadece hiçliğim kalsın benimle. Bana varlığımı anlatsın ağlayan gözleriyle. T/aşayım sular gibi, küle dönsün ateşim...Gülümsesin varlığım sevginle. Hiçliğimin şarkısı olsun sonra gözlerin. Rüzgar hep aynı şarkıyı söylesin...

11 Temmuz 2012 3-4 dakika 243 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 12 yıl önce

    Dünya ile dertleşmek bazen iyi bazen kötü kendini de fazla dinlememek lazım. Başımızı kaldırıp çevremize şöyle dikkatlice bir baksak aslında hiçliğimizin farkına varacağız, hiçliğin farkına varmak da çoğu zaman kulluk bilincine erişmek demek kanımca. Güzel bir deneme kutlarım Şulecan yürekten...👍