Hikâyesi Olmak 2 / 12

Aitlik söylemi totem grup içinde gruba ait duygu ve duygudaşlık iletişimini kolaylaşır. Kişinin kendisi dışında ve grubu içinde işlevsel bir anı birliğini, ya da kolektif bir ÖZ BİRLİĞİNİ veya kendi yaşantılarını sağlamanın güç birliği yapan paydaşını içerir.

Kolektifi oluş veya kolektif öz birliği, kişinin kendi dışında bir organik inşa ve devim olmakla; totem dönemdeki kutsal totem ata söyleminin ruhunu oluşur.

Hikâye sosyolojik kültürle başlayan, sosyolojik kültürdür. Hikâyeler kolektif bir sosyolojiye ait olmanın (bağıntının) sözel aktarımıdırlar. Hikâye kolektif sosyolojiyi bellek ile taşımak, kolektif sosyolojinin bildirişmesini vermektir. Hikâye kolektif hafızanın geçmişini geleceğe aktarır. Hikâyeler de kolektiftir.

Değişme, dönüşme arifesinde; kişileri senkronize eden ortak yönelimli bellek hafızasını ileri taşıyacak olan tarihsel bir aitlik hikâyesi, bir ülke ya da bir yaşam birliği için hep gerekli olacaktır.

Sosyal güç kolektif özlüdür. Ama sosyal güç daha çok duygusal olukla ifade edilir. Bu duygu da kolektiftir. Kolektif olduğu için gruba eğim duygusunun, eğim alanını oluşur.

Bu duygu, sosyal birliğin gücünü oluşmakla, eylemselidir. Ve kolektif duygu öznel düzlemde de dıştaki kolektif öze uygun kişisi çıkarımlar yaptıracak aitliğin de hikâyesidir.

Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslami aitliği veren köleci hikâyeler hiçbir zaman evrensel değildirler. Ama dinler kendisine göre evrensel atıflar taşıyan lokalize bir gelenek içinde yaşam birliğini hikâye ederler.

Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamlık özlü her hikâye ya da anlatımlar nüve olarak "mülkün sahipliğini" savlamakla işe başlarlar.

Veya bu nüve söylemler, şimdiye ait zenginliği ve sefaleti; başlangıç içinde kişi daha doğmadan El ‘in kendi mülkünden kimi kişilere mal mülk verip, kimi kişilere mal mülk vermemesinin takdiriyle açıklar.

Oysa bay (bey) erki veya beylik ya da mutlak monarşi denen bu ön ittifaklı gelişmiş kolektif yapılardan köleci yapılara geçiş dönemi içinde mülk diye verilenler de zaten hep kolektife ait zenginliklerdi.

Bu nedenle mülksüz olanların da kendilerine mülk verilen emir sahibi El adamı olan kişilere sabır ve tevekkülle boyun eğmeleri istenir. Çünkü mümin, fakirliğine sabreden kişiydi!

Dünyada üreten alanda çekilmenin bedeli kendi hikâyesini unutmaktı. Bu tür ülkeler kendi hikâyeleri olmadığını fark ettiklerinde yeni bir hikâye oluştursalar da başkasının hikâyesini sahiplenen anlayışlar, kültürel yolda kolay sömürülüyor ve çok kolay yönetiliyordular.

Üreten her ittifak birliği bir uygarlıktı. Uygarlıklar arasında girişmeler vardır. Üreten ilişkiler ve uygarlıklar aynı yakınsatıcılara hitapla aynı özü içerirler.

Bu girişmelerde bilgi ve teknoloji alış verişleri olur. Girişmeler yeni araştırma geliştirme süreçleri ile yeni hikâye bileşimlerini vererek genelleşirler. Bunlara dünya uygarlığı ya da insan uygarlığını yansıtan hikâyeler diyoruz.

Uygarlıkların birbirini etkileyip, yeni bir sentezle Dünya uygarlığını oluşurlar. Dünya uygarlığı entegre bir anlatım ile insanlığın hikâyesidir. Entegre bir Dünya Uygarlığı, üreten toplumların hikâyelerinde motifler taşır.

Bu yansıma başka bir şeydir. Ama lokalize bir uygarlığın kendisini zamanlar üstü sayıp, kendisini dünya uygarlığı saymakla, kendisini yeryüzünün tek hâkimi sanması, bambaşka bir şeydir!

Günümüzde Dünya Uygarlığı anlatımlı hikâyenin içine motif etki vermek demek lafla olmuyor. Bilişim teknolojileri içinde araştırma geliştirme yapan biliş, buluş, tasarımca katkılarla bu etki olası oluyordu.

Dünya uygarlık kültürünün içine yoğurt kavramını verdik demekle, yoğurt kavramını tüm zamanların dünya uygarlığına yeterli bir katkı gibi görmek demek; aklın peynir ekmekle yenmesinden başka bir şey değildir.

Parça kültürler savaşçı olsalar da çevrimli ve sürdürülebilir bir uygarlığın berdevamı olamazlar. Eski hikâyeleri yeni zamanı karşılamaya yetmez. Bu nedenle fethetseler de fethedilseler de başka ülkelerin hikâyesine sarılmak, başkasının hikâyelerini kendilerine hikâye edinmek zorundadırlar.

Bu hikâyeler ortaçağa uygun köleci ve biat hikâyeleri olduğu için bu hikâyeler hiç "aklını kullanıp, sorgulayanlar, doğru yol üzerinedir" demezler. Ya ne derler?

"İnananlar doğru yolda, iyi hal ve güzel ahlak üzerinedir derler. Üstünlük sıralamasında da biat eden, bunda bir hikmet var deyip sorgulamayan, teslim olan, aklını kiraya veren iman edicilik, sıralamada hep en öndedir.

Kolektif yapılar içinde (aynı gelenek içinde) birleşme sorunu yoktu. Tarihsel gelişme seyri içinde birbiri dışında olan ve üreten en az iki totem grubu, takas yolu ile birleştiriyordunuz.

Üreten bir totem grup, uzun erimli git gel içinde üreten başka bir grupla ya da yamyamları olan bir grupla tapınak hediyeleşmeleri yoluyla uzaktan temas ediyorlardı. Uzaktan temaslar içindeki gruplar kendi elindeki buğdayı, karşı tarafın elindeki dokumayla değişilmesi gerektiğini kavramış anlamışlardı.

Takas etmeyi kavrama süreçleri farklı kullanım ve tüketim değeri veren ürünlerin bu tür tamamlayıcı etkisinden kaynaklanıyordu. Gruplar bu takasın nesnel, gerçek ve yaşamsal zorunluluğunu görüyordu. Gruplar görülen nesnel gerçeğe ve somut olana ram olmak istiyordu. Ancak gruplar tabu yasaklarını aşamıyordu.

Ama "kardeşin olmayana dokunmama" denen eski "tabu yasağı" bunu engelliyordu. Tabu, ilk yalıtımlı totem grupların oluşmasında çok önemli ve hayati bir seçme ayıklama (seleksiyon) kriteriydi.

İttifaklar (farklı kültür ve gelenekler) tabu yasalarını aşmak için türlü geçiş ritüelleri, uyguladılar. Ama totemiler bu geçiş dönemi ritüelleri için dinlerin söylediği gibi buna bir inanç, bir iman veya iyi bir ahlak demiyorlardı.

Dahası grupların bu ritüeli girişmelerini de grupların doğru yolda olma, hidayet üzerine olma gibi şimdiki köleci dinlerin uyutucu, teskin edici olan basmakalıp sözleriyle söylemiyordular.

21 Şubat 2021 5-6 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar