Hikâyesi Olmak 2 / 8

Bu vaaz ve öğütlere göre: kişi El adını anarak dilendiğinde, El için açılan avuçları boş çevirmemeyi iyi ahlak sayıyordu. El, sadaka verene hayırsever deyip övgüler düzüyordu. El, veren eli, alan elden üstün görüyordu. El, elinin altında bulunduranla (efendiyle), elinin altında olan (köle) bir olur mu?” Diyordu.

Bunlar El öncesi süreçler içinde olmayan, bilinmeyen anlayışlardı. El ile icat edilmiş söylemlerdi Bu tür sözlerle El öğüt alan kişileri köleci anlayışa yatkınlaştırışı benimsetiyordu. El bu gibi sözleri söylemekle en güzel ahlak, anlatmış oluyordu. Elbette sömüren dokuyu sürdürmek için bu telkinler çok gerekliydi. Sömürülenlerin yarın yine çalışması ve sömürülmeleri için ölmeyecek kadar beslenmeleri zorunluydu.

İşte El ‘in; hem sömürü için, hem sömürüyü gerekli kılacak köle emeği için, hem de çalışanların yerini doldurmaya hazır olacak kölelerin gerekli ve zorunlu olan beslenmesini; hayırseverlikle, merhametle, acımayla, cömertlikle vs. açıklayan akidece aitliği belirten hikâyeleri, tam bir sömürü bezirgânlığıydı.

Köleci sistemle birlikte hikâye edilen anlatımlarda; emek, üretim, paydaş ılı olmak vs. canın yongası değildi de mal canın yongasıydı. Bir efendinin malı olmakla birikmiş emeklerdeki emek gücüne atfen “mal canın yongasıdır” diyen köleci sistemlere de emeği canın yongası sayıyorlardı, diyebilirsiniz!

Oysa köleci ahit olan hikâyelerde emek anılmazdı bile. Mal-mülk El ‘indi. El de malı-mülkü dilediğine bonkör davranmakla vermiş. Dilediğine de maldan mülkten kısmakla cimri davranmıştı. Bu tutumlar tartışılmıştı. El kendi öncesindeki kolektif mülkiyete karşı, gasp ettiği kolektif mülkiyet sahipliği içinde hüccet etti. El bu hücceti irade ile efendinin malına; "mal canın yongası" demekle efendiliğe bir başka meşruiyet olan ezme meşruiyetini veriyordu.

Böylece El, kişisi servet sahipliğini savunmaya mülk benim dilediğime verdim demekle yetinemiyordu. Kullandığı şiddete ve haksız olmakla, kurucu inşa gerçekliği olmayan hileci yöntemine kulp olacak bir yonga tabiri uydurmuştu. Bunlar ne ikinci ne üçüncü uydurmalardı. El bu hikâyeyle, köleci berdevam olan sürecin hali hazırı ile gelecek içinde olup bitecek kavgalara bu gibi mazeretlerle cevap veriyordu.

Böylece kolektife ait emeğin veya kolektife ait malın mülkün El tarafından kimi kişilere verilme iradesi dediğimiz fermanla El kişiye verdiği rızkı can yongası olma karşılığında şiddet kullanarak muhafaza ettiriyordu. Kullandığı şiddete savunma yapması için de sahip olunan malı canın yongası sayıyordu.

Mülk sahibinin gösterdiği ya da göstereceği şiddete; canın yongası olma kavramı imdat ediyordu. Yonga olanın gasp edilip ele geçirilmiş kolektif emekler olması gibi tarihsel bir hırsızlık yanı da vardı.

İşte cana yonga olan kısım bu talancı sahiplikti. Köleci sistem içinde yaygın bir meşruiyet ligi oluşmuş talancı sahipliği gizleyen bu söylem de "mal canın yongasıdır" söylemiydi. Efendilerin kolektif servet düşmanlığına karşı şimdi tersten illüzyon edilmiş haliyle kölelerin servet düşmanlığı söyleniyordu.

Mal canın yongasıdır, diyen bu mantığa göre malı olanın yongasına tariz varsa, baskı ve zülüm de hak edilirdi! Sefalet içindeki kişinin canı vardı ama canın yongası olacak bir sahipliği yoktu. Böylece Bekçi Murtaza’nın gözünün tutmadığı kişileri “beylere, bey efendilere yakışır bavulla geziyor” diye onları hırsız diye yakalaması işten bile değildi. Ne hikâye değil mi? Köleci hikâyesi olmak böyle bir şey.

Köleci hikâye içindeki anlatımlar, kurucu inşa yansıması içinde olmamakla köleci hikâyenin yalancı bel kemiğiydiler. Hikâyelerdeki anlatımları tıraşlarsanız altında yatan asıl neden, üreten emeğin ve üretim gücünün ümüğüne çökmekti. Hikâye, aitliğinizi tümle yen bir enstrüman anlatımdı.

Ama hikâyeyi köleci algılara bezemekle anlatım; karşı olunması gereken sömürücülük adına tam bir başarıydı. El, “yeryüzünü El mülkü yapana kadarı, yeryüzünü savaş yeri denen ganimetçe mantık ve kıtal ile darul harp kılmıştı”. El; “ganimette 5 de 1 pay istemenin” iyi ahlakını böyle inşa ediyordu.

El ganimetçiydi. Ganimetçilik talanı, çapulu, günah dediği hırsızlığı, köleliği ve sömürüyü meşru eden hikâyeci anlatımlardı. Kurucu kolektif inşa temeline dayanmamakla hiçbir meşruiyetleri yoktu. Ne ganimet üreten ilişkinin kendisiydi.

Ne savaş üreten ilişkinin kendisiydi. Ne merhamet, ne dilenme, ne yakarma üreten kurucu ve kolektif inşa ilişkisinin kendisiydiler. Bunlar üreten ilişkinin ümüğüne çökmeyi türlü türlü ritüelime etmekle kurucu kolektif inşayı tersten dolanmayı ikame ve illüzyon eden algı meşruiyetlerdi.

Kararlar sahibi olan ilahların başlattığı ve insan olmakla süren ön ittifaklı ilah ve insanlığa ait uygarlığın izleriyle, köleci ahide dayalı El salınımlı köleci uygarlığın izi birbirine karışmıştır. İlahi anlamlar El olmuş El ‘ler de ilah anlamlı kılıklara bürünmüştü.

İlk başlarda insan doğadan ve doğadaki düzenden hareketle şimdiki Yüce Tanrı fikrine varmamıştı. Sahibi olduğu veya olamadığı mal mülk sahipliği olan rızk kavramı nedenle buradan ürettiği söylem ve anlamlarla Yüce Tanrı fikrine varmıştı.

Tabii ki yola nerede başlarsanız başlayın, yolu doğrultmak olasıydı. İlahtan El ‘den hareketle ilah ve El ‘den başka ve müstesna olacak bir Yüce Tanrı kavramına varılmıştı. Ön ittifakları yaratanlar bir totem mesleği sahibi olan totem gruplar ve totem grup iradesi olmakla grup kişisi ilahlar ve ilahi gruplardı.

Bu nedenle ilk Yüce Tanrı düşüncesini besleyecek olan şimşek çakımı anlam ve atıflar; zorunlu olarak politeisti başlayan çok türlü birçok ilah kavramını oluşan zamanın düşünce impulslarıyla başlayacaktı. Köleci hikâyelerdeki iyi ahlak söylemi, adalet, erdem, kahramanlık anlatımları kolektif ve özel mülk sahipliği olan düşünce motiflerinden hareketle bu iki skala arasında yapılan bezeme anlatımların deformesi içinde gırla gidiyordu.  

04 Şubat 2021 5-6 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar