Huzur bulduğum ev
Orada olmak var... ?Unutulmuş? diye bir tabir kullanılır belki orada kalanlar için. ?Unutulmuş?luklarını unutturmak istedik biz. Bir an olsun onları unutmayan, sürekli hatırında tutan birilerinin var olduğunu bilmelerini istedik bir bakıma.
İçeri girdiğimde heyecanlanmıştım. Sizin de 60 yıl sonraki ?siz? karşınıza çıksa, siz de heyecanlanırdınız muhakkak. Siz de acı bir tebessüm ederdiniz herhalde yüzüne yılların yorgunluğu ve kırışıklığı düşen ?siz?i görünce. Ama onların gözlerinin içi gülüyordu kan ağlayan yüreklerine inat. Bizi görünce sevinmişlerdi, hem de çok. Bir teyzem vardı ki köşede. Elini öpüyorken tam. Oğlunu hatırlamış, ağlamaya başlamıştı. Vefasız bir oğul için ağlıyordu teyzem. Zaten oğlunun vefasız olduğunu anlıyorduk ağzından çıkan kelimelerden. Gözlerim doluyordu vefasız oğlun sebebi olduğu gözyaşları görünce. Hâlbuki tebessüm eksik olmamalıydı bende. Sımsıcak tebessümümle bir güneş gibi ısıtmalıydım onların içini. Onların buna ihtiyacı vardı. Biliyorum. Fakat ağlamamak, zoru başarmak olurdu orada. Duygu selinin akışına bırakmamak kendini. Ne de zor bir şeymiş böyle. Ağlamıyordum onlar için. Mutlu olduklarını görmek için gitmiştim oraya. O mutluluğu bozmaya hakkım da yoktu benim...
Muhabbet ediyorduk onlarla. Şüphesiz, hepsinin anlatacak o kadar çok şeyi vardı ki onları dinlemek günleri alacaktı belki de. Günlerimiz yoktu bizim. Zamanımız kısıtlıydı. Olabildiğince diye başlamıştık sıcak muhabbetimize. Muhabbet arasında bizi gördükleri için çok sevindiklerini tekrar tekrar söylemeleri yok muydu? Ah, o zaman bir de benim sevincimi görmeli. Onları sevindirmek ne güzel bir şeydi. Yüzlerinin güldüğünü görmek bir an için. Öyle mutluluk vericiydi ki anlatmaya kalksam kelimelerin kifayetsiz olacağından korkarım...
Kısıtlı olan zaman işlemeye devam ediyordu yine acımasızca. Hele güzel şeyler yaşıyorsak! O zaman nasıl geçtiği belli olmuyordu bu zamanın. Yine öyle bir zamandı bu zaman. Nasıl geçtiği belli olmayan yani. Neden acımasızsın sen böyle zaman? Acı çekerken, acı çektirmekten hoşnut olurcasına geçmek bilmeyen sadist. Mutlu olduğumuzda, güzel şeyler yaşadığımızda tazı gibi hızlı olan zalim zaman! Yine öyle bir zamandı ve ?yeter artık? diyordu bize ?kalkın?. Evet, kalktık. Fotoğraf içindi kalkışımız. Öylesine duygusal anı ölümsüz karelere taşımak gerekirdi. Gerekeni yaptıktan sonra hastalıklarından dolayı aramızda bulunamayan teyzeleri ziyaret vardı sırada. Onların da gönlünü almamak olmazdı. Bizi bırakmak istemeyen bir halleri vardı. Konu üstüne konu açıyorlardı bizim de bundan hoşnut olduğumuzu görünce. Biz de oradan ayrılmak istemiyorduk doğrusu. Ne yazık ki ayrılık vakti kapıya dayanmıştı...
Gidiyorduk artık o huzurlu evden. Huzur veren evden. Gitmeden önce yanına uğradığımız teyzenin nasihatlerini dinlemek iyi geldi bize. Hele bize ettiği dua! Öylesine içten, öylesine güzel bir dua... Her şeyden önce kimin başka bir dünyaya göç edeceğini hiçbirimiz bilmeyiz: Dünyasına dünyasına
Aldırma dünyasına
Dünya benim diyenin
Dün gittik dün, yasına...
8 Nisan 2009 Çarşamba
18.10