İçimdeki Kan

İçimde devamlı kanayan bir yara var. Kocaman, beni tüketen ve asla kapanmayan bir yara. Bunu ilk fark ettiğimde çocuktum, çok korktum. Anlamlandıramadım. Bir baktım ki sağa sola koşuyorum. Herkese bende bir şey var diyorum, kimse anlamıyor. Geçer geçer diyorlar. Geçecek olan nedir ki? Bende olan bu kan nedir? Sonra diyorum ki beni en iyi annem anlar ve ona gidip benim karnım ağrıyor diyorum. Annem sonuçta ya ben ona karnım ağrıyor derim o benim için için kanadığımı anlar. Sonuçta biz bir zamanlar tek bedendik. Beraber yaşadık ve beraber doğduk. Zaman dolunca bizi ayırdılar, bana bebek ona anne dediler. O bana baktı büyüttü bende ona bakıp yaşatacağım. Ancak annemde anlamadı. Karındır ağrır dedi. Demek ki dedim bu böyle bir şey, karın ise olay ağrıyacak içim ise kanayan bol bol kanayacak. Hemen durumu kabullendim.

Zaman geçmeye başladı ve benim yaralarım bir bir büyüdü. Dönüp bir içime bakayım dedim bu yara hala kanıyor mu diye, içimi göremedim. Hiç yer kalmamıştı. Yaşım da büyümüştü ama beni yine aldı bir telaş. Bu sefer daha telaşla koştum herkese ama cevabı da biliyordum. Annemin vereceği cevabı da biliyordum diye sadece gözlerinin içine baktım. Anneler bilir, anneler anlar, anneler haklıdır. Annem anlamadı ama ben ona uzun uzun baktım. Yavaşça kırışan yüzüne ve beyazlayan saçlarına. Burun deliklerinden giren her bir yorgun nefesi saydım. Kabullendim. Cevap onda değildi. Belki de hiç olmadı. Anneler her şeyi her zaman bilemezmiş dedim bende. Bu sefer de doktor doktor gezdim. Ölüyorum dedim kanıyorum çok kötüyüm. Bunu duyan doktorların gözleri fal taşı gibi oldu. Hemen kalkıp sağıma soluma baktılar. Neren kanıyor, ne oldu, kaza mı dediler? İşte dedim bilmiyorum ne olduğunu bende size onu soruyorum. Kocaman rahat bir nefes bırakan doktor yerine oturup bir güzel bana kızdılar. Burası ciddi bir kurummuş yahu benim de derdim ciddi dedim, dinlemediler. Sen psikiyatriye git dediler. Orası neresi bilmiyorum ama bu sefer bu kanamayı durdurmaya pek niyetliyim. Araştırdım, ettim. Aileme dedim ki ben psikiyatriye gideceğim. Doktorların ilk verdiği tepkiyi onların çözüm dediği cümleye verdiler. Olamaz efendim sen deli misin dediler. Deli değilim efendim içimde birçok yara var dönüp bakıyorum her yer kan revan içimi görüp soramıyorum ki iyi misin derdin nedir bu yüzden bir doktorun bu kanamayı durdurması lazım diyecektim, diyemedim. Boğazıma bir şey takıldı o an için. Ses tellerime bir yumru geldi oturdu. İçimdeki bu çığlık nedense dışarı çıkamadı. Sadece onlara bakarak oturdum bende. İzni alamamıştım, yaram kanamaya devam edecekti.

Hayat akışına devam etti. Ev aynı ev, ben aynı bendim. Artık içime bakmaya korkuyordum. Kendimden kaçıyordum. Orası kalabalıklaşmaya başladıkça bana yer kalmamıştı ancak bununla beraber yaralara dil eklenmişti. Bunu gördüğümden beri içime bakmıyorum. Baktıkça benimle konuşuyorlar. İlkinde çok korktum. Aman Allah dedim ben çok kötüleşiyorum. Kötüleşiyorum kötüleşmesine ama gidecek bir yer yok, bir insan yok ki. Sonra herkesin yaptığı gibi kocaman nefesler aldım. Verdim. Aldım. Verdim. Dur dedim tekrar bakayım ne diyorlar. Karmaşık sesler geldi kulağıma, anlamsız, saçma sapan. Azıcık dikkat kesildim bir de ne duyayım bunlar bildiğiniz bana kızıyorlar. Ben kendime iyi bakmamışım da her yerim böyle yara yara olmuş, kapanması da zormuş. Beni aldı bir telaş. Acilen kendimi kurtarmam gerekiyordu. Bu seslerin susması lazımdı. Taktım kocaman kulaklıklarımı yürümeye başladım tüm dünyayı. Bir baştan başladım sona kadar gittim ve baktım yol bitti. Saptım ara sokaklara saptım farklı diyarlara ve nihayet sesler sustu. Bedenim kendi komut verip bacaklarımı durdurmuş olmasaydı ben galiba bütün galaksiyi yürüyecektim. Aniden bir yerde zamk gibi yere yapıştım. Kalksam diyorum ama tüm gücü tüketmişim. Bacaklarım iflas etmiş, her biri ayrı bir yere dağılmış. Kulaklarım gürültüden kendini kapatmış hiç ses duymuyorum. Ciğerlerimde tek bir hava tanesi kalmamış, ağzım burnum aynı anda hava almaya çalışıyor ama miktar hiç yeterli gelmiyor. Kalbim ise tüm bedenim yaşama devam etsin diye o kadar hızlı çalışıyor ki birazdan ağzımdan çıkıp benim yerime yürümeye o devam edecek. Baktım ki durum kötü bende kendimi salıverdim oracığa. Bitiyorsa bitsin dedim ne güzel işte ortalıkta ne ses kalır ne yara. Kapadım gözlerimi de mis gibi uzandım asfalt zemine. Ne kadar kaldığımı bilmiyorum da biri kafamla oynarken gözlerimi açtım. Bırakır mısınız beni içimde yaralar var onları susturmaya çalışıyorum dedim ve gözlerimi yeniden kapattım. Açtığımda hastanedeydim. İçimin kanaması yetmemiş bir de kolumdan bir sürü kan almışlar, bakmışlar, etmişler, iyi olduğum sonucuna varmışlar. Evet dedim doktora ben iyiyim zaten. Toparlandım, çıktım hastaneden. Yolda yürürken biri peşime takıldı. Sandım ki yaralarım o kadar büyüdü ki insan oldu ve beni kovalıyor. Önce koşmak istedim ama bedenim bana ortak olmayınca yürümeye devam ettim. Arkamdaki kişi yürümeye devam edince son çare olarak durdum. Bir de baktım ki asfalttaki o kişiymiş. Benimle konuşacakmış. Durup öylece yüzüne baktım. Konuşacaksa buyursun konuşsun diye. Bekledi, bekledi. Daha çok bekledi ve sadece bana baktı. Ben de ona baktım ama sıkıldım. Tekrar arkama dönmüştüm ki “Ruhun.” Dedi. Anlamadığım için ona doğru dönüp yüzüne baktım. “Yaraların bedeninde sanmıştım, ruhundaymış.” Dedi. Ruh nedir, neremdedir diyemedim. Düşünmeye başladım ama kafam çalışmadı. “Oku sen, her şeyi oku.” Dedi ve arkasına döndü gitti. Okuyarak nasıl geçecek bu yaralar anlamadım. Kulaklığımı taktım, evime döndüm.

Odamda ellerimi dizlerime kavuşturmuş öylece otururken masadaki kağıtları gördüm. Ablamın kağıtları. Neyi okuyacakmışım ben diyerek ellerimi onlara uzattım. Çok tanıdık bir hisle kavradım ve gözlerimi gezdirmeye başladım. Anlamsız ders notları idi ama ben okudum. Çünkü okudukça içimdeki sesler sustu. İşte dedim çözüm bu böylece kalbim de ciğerlerim de iyi durumda. Sonra ben hep okudum, her şeyi ve herkesi. Okudukça anladım insanları, annemi. Yaraları açanları ve onları kanatanları. Onları anlamasına anladım ama kendimi anlayamadım. Daha da karıştı içim onları anlamlandırınca. İçimdeki sesler daha da bağır bağır ettiler. İnsanlar anlam kazandıkça ruhum kaybetti sanki. Bu sefer dedim ben yazayım. Ben kendimi yazayım. Yaralarım ne diyorsa onları yazayım. Kalemi kâğıdı aldığım gibi kocaman bir masaya çöktüm. Dedim ki bu masanın üstünü kağıtlarla kaplarsam susacaklar. Yazdım, yazdım ve yazdım. Kolum uyuştu, bedenim yoruldu, gözlerim kapandı ama ben yazdım. Yemek yemedim, su içmedim. Sesleri duymadım. Ve işte o an bittiğini anladım. Yazdım ve sesler sustu. Yazdım ve ruhum sakinleşti. Yazdım ve ben kendimi anladım. O masaya oturan küçük kız bedenim ayağa kalkarken kocaman bir kadın olmuştu. Kağıtlarımı topladım ve odama gittim. Şöyle durup bir içime baktım. Yavaşça bir korkuyla oraya seslendim ama ortalık süt liman olmuştu. Kanamam azalmış, yaralarım birer birer kapanmaya yüz tutmuştu. Çareyi sonunda kendim bulmuştum. Herkese koşmuş sonunda kendime sığınmıştım. Hayatımı nasıl geçireceğimi anlamıştım. Yazacaktım. Yazacaktım, yazmazsam yok olacaktım.

04 Ocak 2023 7-8 dakika 17 denemesi var.
Beğenenler (4)
Yorumlar (1)
  • 15 ay önce

    Yazmak iyidir, yazdıkça aksın içindekiler...