İlk Bakış

Belki bir parkta, belki de bir sokakta, bir gün dalgın dalgın yürürken umutsuzca, yanından geçerken görmesende, kokusunu duyar hissedersin onun geçişini... Ve hemen gözler bakmak için kayar ona doğru, bir mıknatısın kendine doğru çektiği metal gibi.. İster istemez çeker kendine doğru, tekrar tekrar dönüp bakarsın..

Karşılığı verilmişse, hele birde anlatılamayan tatı alınmışsa o can alıcı bakışların, konmuşsa soru ve ünlem işaretleri noktalı vürgüller.. İşte şimdi kim bilir kaç voltluk kaç amperlik, elektrik dedikleri akım başlamıştır.. Bu ilk bakışlar ile başlar akımın şiddeti '- ya şimşek gibi çakıp patlayıp yakıp yıkar gidersin, ya da dolmak için şarj olursun- " Bir süre bu şekilde devam edersin, şarjlı günler başlamıştır artık..

Bakışlarla selamlaşmak, gözlerle günaydınlaşmak, tatlı sözler güler yüzler gittikçe ısıtıcı sıcaklığıyla başlayan " İlk Bakışlar ' Gözlerdeki siz biz bitmiştir.. Senle ben vardır artık... Günler geçtikçe o çılgın bakış iner gittikçe aşağı doğru daha derinlere.. Kalbinedeki derinliklerinin içine içine inmek istersin, ama inemezsin... Derinliğin dibini görüp bilemediğinden iner durursun, bir iç çekersin, sen onu o seni tanımadığından... Dibi sonu yoktur aslında... Ve efkârlanırsın oracıkta derinlerdeki diplere ulaşamayınca ' boş ver taş kalbim unut gitsin' der susarsın...

Bu uzun sürmez yine duramazsın, yine yeniden onu gördüğün zaman kalbin pır pır etmeye başlar, hani sen onun gözlerine bakıyorsun olur ya, bir de o senin gözlerine takılırsa, işte o zaman dünyalar senin demektir.. Bu sefer daha sağlam ve uzun bir iple denersin, derinliklere inmeyi...

İşte belki de benimle olan senin masalın da bu.. Belki de kim bilir..

Demiştim ya; önce hissedersin sonra ilk bakışla başlar masallar diye..

Bir gün bir yerde, bu masalda bitecek elbet, kim bilir ? Başka bir masalda başka karakterde, kim bilir ki ? Bir yerde yeniden çıkar yeni bir masalım başlar seninle.. Yazımısın alnıma yazılan sen.. Yürüdüğüm tüm yollarda caddelerde sokaklarda sen çarparsın gözlerime, gözlerin çıkar karşıma.. Bitmek bilmeyen bitemez düşüncelerimde, gölgem gibi takipte peşimdesin.. Uyurken, ağlarken, yalnızken, sen hep gözlerimde karşımdasın.. Hep bende sol hanımda ki içimdesin...

Biliyormusun ki, seni unuttuğum sandığım anda yeniden severim, seni yitirdiğim anda, seni sol hanımda ki içimde öldürdüğüm anda, yeniden canladırır, yeniden bulurum, senden uzaklara kaçarken yine sana dönerim ilk bakıştığımız yere bir ümitle.. Hep sanadır tüm yollarım hep sana çıkar ve hep senden kaçarım.. Geri dönmüp o anlatılmayan tatı yeniden almak için..

Yüreğim dağ tepe, yol bayır, çayır çimen, avaz avaz seni haykırır, aklım var gücüyle kaçar senden.. Duygularım nerde diye seni sorar, mantığım karşı koyar sana düşünemem.. Senide gömdüm sol hanımda ki mezarlığa dediğim anda yeniden başlarım seni sevmeye.. Gördüğüm, bildiğim, ne varsa seni hatırlatır tamda unuttum derken.. Seninle ilk bakıştığımız gibi şimdiye kadar hiç görmediğim bakışlarda bulurum yeniden, senin hiç bilmediğin sokaklarda dolaştığını hayal ederim, senin hiç sevmediğin barlardaki bütün şarkılarda sesini duyarım.. Sen benim kaderim, sen alın yazım gibisin....

Ve yine bir yerde bitecek olan bu masalım, yine bir yerde yeniden başlar seninle.. Sensizlik acısıyla sarıldıkça boşluğuna, kaderim olur seni sevmek.. Ve sen ruhunla hayalinle gölgem gibisin.. Adımlarımı atmaya bile korktuğum hemencik üzerine basacakmışım gibi ardımdasın hep..

Şimdi olduğu gibi görüyorsun ya;
Belki de şu an okuyorsun ya;

Ne kadar yazarsam yazayım, ne kadar çizersem çizeyim, gene de seni layıkıyla yazıp çizip tekrar tekrar yırtıp karalayıp yeniden çizip yazıp anlatamıyorum... Parmaklarım uyuştuk, kağıt uğütme makinam da doldu, hertaraf kağıt ve ucu bitmiş kalem...

Ve yeni bir sayfa açtım. Ve yine kelimeler ve harfler bir bir boğazına düğümlenir de konuşamaz ve nefes alamazsın ya; işte seni layıkıyla yazmaya kalkınca bir harf arar bulamam, sevdiğimi söyleyebilmek için, bir kelime yazıp dizemem.. Oysa o kadar basittir ki.. Yazabilenler için... Onüç harfi yan yana getirip de ' seni seviyorum ' diye, aslında yazması ne basittir.. Ama beceremezsin, karamsarlılığın esiri olmuş ve ' hayır ' da eklenince, o kelimeler seni yıkar ya; boğup nefesin kesilir ya... İşte öyle bir şey...

Neyse; bak işte karşıdan geliyor ve yine ben onu görüyorum...
Yoksa hayal mi ? Sen de görmüyor musun ?

' - İşte geliyor-"
Doğrudan gözlerine bakıp günaydın mı ? Yoksa bir merhaba mı desem ne der ki ? Acaba tersler mi ?

" - Off of - " en iyisi başka bir gün tekrar karşılaştığımızda söylerim.. Kim bilir ha cesaret belki de yarın söylerim.. Hayır hayır, ya yarın da göremez söyleyemezsem... Neyse kendimi de boşa yoruyorum ya, sıkma kendini nasıl olsa yine söyleyemem ' der ' yine içine atarsın ve sadece gözlerine bakmak ile yetinirsin...

Yarın da öyle...
Öbürsü gün de öyle... Bir kısır döngüdür gider..

Kesiştiğin kesişme noktasına geldiğin an, son bir umit, son bir can havli ile, kalbinde ramazan davulu çalarcasına güm güm kızara kızara bir ' merhaba ' ses tellerinden uçacak gibi olur, ama ağız kurumuş, dil tutulmuş, dudaklar mühürlenmiş izin vermiyor söylemeye zorluyorsun çıt yok, yine yutkunmak ile yetiniyorsun.... Ama olsun bugün de gördüm ya...

Ne tuhaf değil mi ?
Ben hiç tanımadığım hiç görmediğim şuan yazıp anlatığım hayalimdeki bir meleğe mektup yazıyorum ve belki de en önemlisi ben bir meleğe giderek daha çok, giderek vazgeçilmez ve geri dönülmez bir tutkuyla aşık oluyorum....

Düşüncelerimle hayalimde kurduğum senin gibi sevgiliye...

(N.K. 20 Ağustos 2010)

23 Ağustos 2010 5-6 dakika 31 denemesi var.
Yorumlar