İnançlar ve Misyonerlik / Düşünce ve İslam

Bu günlerde bir eksikliğimi fark ettim. Bu eksikliğimden utandım, kızdım kendime... Ve oturup bu yazıyı yazmaya karar verdim. Satırlarımda eleştirilere çok fazla rastlayacaksınız fakat ilk eleştireceğim kişi 'ben' olacağım. Çünkü biliyorum ki eğer birilerini eleştirme gereği varsa, eleştirilerimle bir şeylere yön vermeye çalışmak istiyorsam önce kendime yön vermenin, kendi düşünce âlemimin sınırlarını belirlemenin ve bu sınırlar içinde birbiriyle çelişen her unsurun, birbiriyle anlaşamayan her düşüncenin barışmalarını kaynaşmalarını sağlamanın başka bir deyişle orta yolu bulmanın önemini çok iyi biliyorum.
Yazının başında eksikliğimi fark ettiğimden söz etmiştim. Gelin size de anlatayım:
Ben İslam dininin hayatın her alanında insanlara ışık kaynağı olacağına inananlardayım ve bu inancımın sonuna kadar arkasındayım diye düşünürken iki gün önce karşılaştığım bir durum kendimi sorgulamama kızmama ve eleştirmeme sebep oldu. Bir sosyal paylaşım sitesinde aslında çok ta tanımadığım aynı üniversitede okuduğumdan dolayı birkaç defa ders notu alışverişinde bulunduğum bir arkadaş benim düşüncelerimle taban tabana zıt olan düşüncelerini paylaşmış hararetle savunuyor, kendi düşüncelerini anlatmak için elinden geleni yapıyor ve bunu yaparken de ?güya- kimseyi incitmiyor. İşte o an sordum kendime: kendince haklı olduğunu düşünen bu şahıs düşüncelerini elinden geldiğince duyurmaya paylaşmaya çalışırken ben ne yapıyorum? Elimden mutlaka bir şeyler yapmak gelirken neden düşüncelerimi kendime saklıyorum? İnsan inandıklarını savunmazsa zorluklara karşı susup kalırsa inanmanın gereğini tam olarak yerine getirmemiş sayılırken ben neden anlatmıyorum bildiklerimi? Sonra kendi kendime anlatmalıyım dedim, araştırmalı, okumalı, daha fazla öğrenmeli daha fazla anlatmalı ve daha fazla dinlemeli...
Düşüncelerimi anlatmaktan bahsediyorum da çok şey mi biliyorum? Bir insanın konuşması için çok şey bilmesi mi lazımdır, yoksa bildiği kadar konuşup bilmediği yerde susmayı, dinlemeyi, araştırıp öğrenmeyi mi gerektirir konuşmak? Benim kanaatimce düşüncesi ne olursa olsun, bilgi düzeyi ne olursa olsun her insanı dinleme tahammülü göstermeliyiz çünkü her insandan mutlaka öğreneceğimiz bir şey vardır. Yeter ki bizler 'ne saçmalıyor yahu!' sözünü bir kenara bırakıp konuşandan ne öğrenebiliriz, onun düşüncelerini aşağılamadan kendi bildiklerimizi nasıl aktarabiliriz diyerek can kulağıyla dinlemeliyiz. Bu söylediklerimi yeni öğrendim, nasıl mı? İşte o bahsettiğim arkadaş sayesinde... Onun düşüncelerine katılmam mümkün değil fakat ondan inandıklarını savunmayı öğrendim. Onu dinleyerek başkalarının düşüncelerini dinlemenin aslında kişiyi olumsuz etkilemediğini ve hatta kendi düşüncelerini geliştirmeye katkı sağladığını, bildiklerine bir damla daha eklendiğini gördüm.
Dinlemekten ve düşüncelerden bahsetmişken, çok önemli bir konuya dikkat çekmeden edemeyeceğim: misyonerlik...
Bir genç düşünün karmaşık düşünceler içinde neye inanacağını bilemiyor ve önüne gelen herkes ona kendi inancını aşılamaya çalışıyor. İşte tam da bu sırada misyonerlik devreye giriyor. Farklı düşüncelerin karmaşasında bocalayan genç, misyoner tavırların iştahını kabartıyor. Bir ateist ona ?hâşâ- Allah'ın olmadığını İslam'ın saçmalık olduğunu tatlı bir dille(!) anlatıyor. Bir başkası insanların evrim geçirdiğinden maymundan türediğinden bahsediyor. Bir diğeri ise ona mutlak hakikati, evreni yaratan Allah'ın varlığını anlatıyor, yaradılışımızın gayesini, dünyada yaptığımız her iyiliğin ve gördüğümüz her kötülüğün karşılığının ahrette verildiğinden bahsediyor. Şimdi bu genç kendince haklı olan bu farklı düşünceli olan insanlardan hangisini dinlemeli? İşte birçok gencin düğümlendiği, hataya düştüğü o kör noktaya geldik. Ben de bir genç olarak bu sorunun çözümündeki büyük sırrı bildiğimi iddia ediyorum. Ve işte o büyük sır: ARAŞTIRMAK ve OKUMAK...
Biliyorum ki en değerli bilgi insana hazır olarak sunulan hatta bazen yanlışa düşülerek dayatılan bilgi değil, araştırarak, okuyarak tabir yerindeyse dişiyle tırnağıyla kazıyarak elde edilen bilgidir. Bu yüzden değil mi ki misyonerler tuzağa düşürmek istedikleri insanlara direk inancını kötülemiyor alttan alta karşıdakinin zayıf noktalarını ve bilgi eksikliklerini araştırıp tam da bu noktada devreye soktukları mütevaziymiş, masummuş gibi görünen ama beyinde kasırgalar estiren bir kitap hediye ederek başlıyorlar işe. Ve ne yazık ki biz, okuduğumuzun aslı astarı nedir diye araştırmadan doğruluğunu emin ellerden teyit ettirmeden hazıra konup başkalarının cümleleriyle konuşmayı seven bir toplum olduğumuzdan çok çabuk düşebiliyoruz tuzaklara. Okumak ki hayatta insana yön veren en önemli şeylerden biridir. Ama eğer ki düşüncelerimizin çerçevesini belirleyeceksek tek bir kaynağa bağlı kalıp ona inandığımız anda işimiz bitmiş demektir. Fakat bilen bilmeyen herkes konuşuyor yazıyor bu yüzden, mesela İslam dinini anlamak istiyorsak Müslüman olmayan ya da Müslümanlığın gereklerini yeterince bilmeyen birinden değil, İslam'a ömrünü adamış âlimlerin düşüncelerinden öğrenmek daha doğru değimlidir? Zaten bizi zayıf noktamızdan vurmak isteyenlerin kullandığı en büyük koz budur. İnancımızı, düşüncemizi yeterince iyi bilmeyen cahil insanlarda görülen bir takım batıl inanç ve tavırlar bizim inancımızın gereği gibi gösteriliyor ve insanlar sorgulamaya başlıyor. Nedense konuyu düşünüp araştırmayı, konu hakkında bilgi sahibi olan, ömür adamış âlimlerin kitaplarını okumayı akıl etmiyor da çevresine üşüşen kurnaz insanlardan dinleyip inancını kaybetmeye başlıyor. Özellikle Türkiye gibi farklı desen ve renklere sahip bir ülkede bunu başarmak çok ta zor olmuyor misyonerler için. Bizler yüzyıllarca her desenimizle, her rengimizle ahenk ve uyum içinde yaşamışken bu günlerde bu oyunlara gelen insanlarımız sayesinde birbirimizi ötekileştiriyoruz, tahammül göstermeden inatla zehirli oklarımızı birbirimize saplıyoruz ve hazin son: BÖLÜNÜYORUZ!
İşte nerden nereye geldik! Düşünceden yola çıktık, okumaktan öğrenmekten bahsettik ve körü körüne inanmanın yanlışlığını, araştırmanın gerekliliğini söyledik. Ve sonunda ülkemizin o malum gerçeği olan bölünmenin eşiğine geldik! Bir iken, biz iken, aynı tabloya desen olmuşken, aynı toprağa çeşitliliğiyle göz kamaştıran hayran bırakan çiçekler olmuşken; birbirimizi dinleme tahammülü göstermeyerek, araştırmayarak, öğrenmeye olan hevesimizin eksikliği ile ve zamanında kitapları yakılmış, okumanın, düşünmenin suç sayılığı bir anlayıştan yeni yeni sıyrılmış bir toplumun evlatları olarak bu gün bölünmenin eşiğindeyiz!
Gelin bu oyunları hep beraber bozalım; dinleyelim, empati kurarak birbirimizi anlamaya çalışalım. İnsanlar arasında farklı düşünceler, farklı inançlar her zaman olacaktır biz kendi çizgimizden eminsek farklı düşünceleri dinlemekten korkmayalım, emin değilsek tek bir görüşe bağlanmak yerine -tekrar tekrar söylüyorum ve her zaman söyleyeceğim- araştıralım! Gelin 'sen benim seviyemde değilsin seninle polemiğe giremem demekten' vazgeçelim, herkesi dinleyelim. Aşağılamayalım, sevmek zorunda değilsek bile saygı duyalım. Biz bilinçli olup tuzaklara uyanık olalım ki O zaman Rabbim de bizim çabamızı görüp bizi bölmeye, ötekileştirmeye, basitleştirmeye ve aşağılamaya çalışanlara fırsat vermesin. Ve son olarak Dostoyevski'nin çok sevdiğim bir sözüne ekleme yaparak bitirmek istiyorum:
'Düşün(ve araştır); her şey üstüne geliyorsa bekli de sen ters gidiyorsundur.'

31 Mart 2013 6-7 dakika 11 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 11 yıl önce

    👍ARAŞTIRMAK ve OKUMAK...👍

    yazını büyük bir dikkatle okudum kardeşim, çok da başarılı bulduğumu söylemeliyim yorumun başında günümüzde din olgusus maalesef eriştiğimiz teknolojik seviye ve yaşam standartlarına rağmen halen anane ve örflerin gölgesinde kalmakta, yani çok okuan çok kültürlü insanların bile çoğu zaman bildikleri din kurallarının aslında alışılmışlık yada daha önceden beri örf halini almış yaşam kuralları olduğunu görüyoruz, evet teknoloji çağındayız ama ne okuyoruzx ne araştırıyoruz ve en kolayı galiba herşeyi akışına bırakıyoruz ve bunun meyveleri de maalesef din olgusu işlenmemiş nesillerde herşeyi inkar yolu gibi yada bir seçenek gibi sunuluyor bazen insanların önüne. Dünyada mevcut dinlerin tamamı yaradılan ve yaradan üzerine kuruludur, ki kur'an da bundan çokça bahsetmektedir. Kur'an günümüzde değişmeyen tek kitap olduğuna göre insan eliyle açıp okumaktan ve tüm gerçeği öğrenmekten daha kolay ne olabilir. Ama sanırım en kötüsü kur'an kitaabını normal bir kitap gibi algılama eksikliği. Ve sonuç herşeri inkar eden maddeci bir düşünce yapısı, oku ve araştır bu yazının bel kemiği bence, bilinçle baktığımız her şey yaradanı anlatmaya bir sebepken... tebrikler....